bugün

öncelikle kültür kelimesi ile sosyolojik anlamından(yani her değerin bir kültürü olabilceği fikrinden) çok, 'kültürsüz' kelimesinde görülebileceği yalnızca 'aydın olma'yı ifade ettiğim belirteyim. ve peşinen ekleştireyim ki, iş bu entride bahsi geçen şehirlerin insanıysanız lütfen alınmayınız çünkü bu, gecenin üçünde sigarası bittiği için deliren ve sosyolojik tespit uğruna zamanında turist taklidi yapmış bir denyonun elinden çıkmış bir yazıdır.

efendim, anadoluda yığınla şehir var. ve bu yığınla şehrin her birinin kendine has özelliği, kültürü, dokusu var. lakin bir şehir neden 'yobaz'dır da başka bir anadolu şehri 'kısmen aydın'dır. şimdi başlangıçta kulağa gayet tırt geldiğinin farkındayım. zira farklı iki kentin, farklı 'aydınlık' derecesine sahip oluşunun sayısız sebebi vardır. bunlardan en önemlileri tarihilik, dini yapı, etnik yapı, mimari, iklim... gibi sıralanabilir. bunlar zaten gayet iyi bilindiği için ve gözlerim uykusuzluktan kızardığı için bunlara pek girmiyorum. ve kültür seviyesini belirttiğini iddia ettiğim(daha doğrusu babamla yaptığımız bir konuşmada çıkmıştır) teze geçeceğim.

şincik, ilk iş turizm kentlerini ve dolayısıyla büyük kentleri bu karşılaştırmanın dışında tutuyoruz. bunu neden yaptığımızı anlatmamıza da gerek yok sanıyorum. zira büyük kent dediğimiz şey, göç ile ıvır ile zıvır ile öz dokusu yıpranmış bir melezdir.

iki şehri ele alacağız. ki ben bu iki şehrin insanını da gayet iyi gözlemlediğime inanıyorum. sinop ve kastamonu.

bilenler bilirler bu komşu iki şehrin, gavurların centrum dediği bizimse şehir merkezi dediğimiz dalgaları farklı konumlanmıştır. kastamonu kent merkezi karasaldadır. yani deniz kenarında içeleri bulunur. merkez denizi görmez. aynı şekilde sinop kent merkezinin de denizde olduğunu belirtelim. ve benim uzuuun yıllar gözlemlediğim sonuca varalım.

iki şehir arasında elbette nüfus farklılığı var. iki şehir arasında elbette tarihsel farklılıklar var(sinop bir roma şehridir) ancak biz bilimadamı olmadığımız için, siz okurlar da tüpütak* olmadığınıza göre, kaleminde sallamakta fayda vardır.

bir şehre yobaz diyemem lakin, sinop insanı kastamonu insanından göreceli olarak aydındır diyebilirim. bu kastamonuya yahut halkına bir hakaret değildir. çünkü kastamonulu arkadaşlarım dahi bu gerçeği kabul etmişlerdir.

peki bu iki komşu şehrin aydinlık seviyesinin farkını bu denli açan nedir? (ceteris paribus, yani diğer tüm nüfustu kıldı yündü farksız kabul ediyoruz, bi dakka lan ceteris paribus bu değildi, neyse) denizdir... daha doğrusu denize girme kültürüdür. çünkü deniz çıplaklıktır. çıplaklık ise insanların en olağan halidir. "götümü açtım modern oldum" anlayışını kastetmediğimiz bilinmelidir. zira çıplaklıkla tanışmış yöre halkı esnek olacaktır. kışın elinde tespihi ile gördüğü dsi müdürü ahmet bilmemkimi yazın donla görmek bireylerin önce müdürden(yani sembolik de olsa otoriteden) kuşku duymalarına sebep olacaktır. neticede tabulaşmış tüm kavramlara(ki buna otorite de dahildir, din de) şüphe ile bakabilen daha esnek bir halk çıkar. ve gördüğünüz gibi tüm bu şüphenin kaynağı tabuların en eskisi çıplaklıktır.
"trabzon da deniz kenarına kurulu bir kent. neden trabzon için aydın diyemiyoruz?" şeklindeki soru ile daha da derinleşen konudur deniz ve kültür.

efendim, trabzon deniz kenarıdır lakin denize girme kültürü sinop kadar yaygın değildir. sinop'un bütün gençleri ve hemen hemen bütün çalışmayan hanımları plajlarda gezmekteyken trabzon'da aynı durumu gördüğümü söyleyemem. zira trabzon'da plaj kültürü yoktur. kayalıklardan denize girilir. dolayısıyla özetlersek deniz, sadece tuzlu suyuyla değil çıplaklık yarattığı ölçüde bir kentin aydınlığını etkileyebiliyor. ve bunu da sırf çıplak olmaktan dolayı değil, tabuları en eski ve en sert tabu ile açarak şüpheciliği hareketlendirdiği için yapıyor.
neden *deyince karadeniz örnekleri var denilesi bir durumdur.
"neden deniz ve kültür araştırması(yahut uydurması) sırasında hep karadeniz kentleri örnek verilmiştir?" şeklinde sorduğumuz vakit cevabı esasında ilk entrilerde gizli olan konudur. zira gizli oluşu anlaşılmaz kılmış olabilir.

çünkü marmara kentleri sanayi ve istanbul gibi iki çekici güce sahip olduğu için göç almışlardır. dolayısıyla 'özlük' anlayışında temellendirilmek istenen deniz ve kültür bağdaştırmasında güzel örnek olamazlar.

aynı şekilde ilk entrilerde bahsi geçen turizm, antalya gibi kentleri; sanayi de mersin gibi kentleri etkilediği (dolayısıyla göç) için akdeniz bölgesi de araştırmamız için iyi örnek teşkil edememiştir.

ege ise, şahsen turizm kentleri dışarıda bırakılırsa 'sadece' aklıma gelmemiştir. çünkü ege'nin yalın kasabaları halen özlüklerini korumakta ve 'deniz ve kültür' incelemesini doğrular şekilde 'aydın' görünmektedir.

kastamonu ve sinop, ciddi anlamda göç almamış iki kenttir. sinop'un sosyoal yapısı rumların kenti terketmesinden sonra hiç değişmemiştir. bu sebeple hep karadeniz örnekleri seçilmiştir. bilinçli bir hemşehrilik düşüncesi ile değil.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar