her kahkahanda gizleniyordu hüzün
dişlerinin arasında gıcırdıyordu
kalaylı bir neşe saçılıyordu
ve gözlerin
bir çalılığın
tam merkezinde toplanıyordu
öyle keskin
öyle derin
ve parlak
yörüngeli bir gezegen
oluyordu.
ve denden * döndü. başına çanak düştü sanırsam. şaşırtacak galiba...
sardunya'ya
ahşap mavi pencere önünde
tuzlu bir toprak çanak
ve çizik bir taraça üstünde
merakla tepeden bakar
pempe kıvırcık sardunya.
açar gözlerini
gece yıldıza gündüz maviye
kısar gözlerini
ama hep kendine.
dünya dediğin yer
böyle bir taraça önü işte
sen herkese böyle tepeden
ıslık çalıp çalıp dalgacı
ulaşılmaz güvenle
ve pırıl pırıl bakarken,
başını sana dineltip
zahmetle yukarı bakan
bir dünya fanisi
bir dünya delisi
yok mudur?
zindan gözler
aralanır
bir martı güverteden
işte o an
havalanır.
jelatin bir kanat sesi duyulur
incecik
ve şehir iki yana
mavi kızıl
yarılır.
boğaz ve güneş
selama durur
pırıltılı o çift gözlere.
telaşlı martılar
hep mi
aceleci
gözler arar
o zindan
gözleri...
zamanla yarıştır
zincirlere karşı,
cesaretle atlayan
o uzun
tek adımdır.
bir ayağın kara
bir ayağın mavi...
bu adımdır işte
kavuşturan
o çift gözleri.
tırmanırken o
gözlerinde maviyi seyrederek,
tırtılın her geçişinde
biraz gıdıklanarak
biraz ürpererek
biraz da korunarak
dikey yan yana
kendi özüyle
tören çoşkusuyla
o'na pür neşe
katılmaktır.
aşk;
bir kırlangıç kanadında,
orada oraya göç eden
bir özgürlük.
sen;
her zaman orada olacak,
uzansam tutulacak
bir çift el.
mayasında yok ki
kırlangıcın, avuçlarında yaşasın.
zamanı gelince,
her göç mevsimi gibi
aklına ve düşüncelerine
özgürlük yerleştiğinde
bırak, uçup gitsin...
sabahları
attığın mavi simitlerinde
bir martı gibi avunmak,
sıcak kucağında
bir kedi gibi kayıtsız
tok ve yarı uykulu,
beyaz taraçanda
bir güvercin gibi özgür
maviye kanat çırpmak,
ve hep acıkıp acıkıp
geri dönmek
istiyorum.