gerçeği değerlendirmenin olanaksız olduğunu anlamış kişi, size gerçeklik yetin bozulmuş der doktorlar, ''bana gerçeğin ne olduğunu söyle sana kimin deli olduğunu söyleyeyim'' derim. anlamsız bakışırız.
deli şarkısını eurovision'da dinledikten sonra türkçe öğrenmeye başlamış olan bir arkadaşım var. türkçenin de italyanca gibi harmonik ve kulağa hoş gelen tınısı olduğu için türkçeye ilgi duymaya başlamış. eleman şuan gayet istanbul türkçesiyle konuşup, türkçe kitaplar okuyor. ara sıra siyasi geçmişimizi de sorguluyor.
işte deli böyle bir şarkı, durduk yere adama türkçe öğrenme isteği getirir.
ps: bu seneki belarus temsilcisi naviband basın toplantısında deli'nin nakaratını söylediler, kız türkçe teşekkür edip türkiye'yi çok seviyorum dedi hatta.
Mor ve ötesi'nin Eurovision'a katıldığı şarkı.
Sözleri güzeldir.
Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm?
Direniyor faili tutkunun
Kızmış ve küçülmüş
Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm?
Direniyor, direniyor, direniyor..
Anlattıklarım, sarı binanın bahçesinde oldu:
Kara kuru, benzi soluk, sıska, itici delikanlıya rastladım.
Kimsin dedim?
Şaşkınlığı hiç tanımamış yüzüyle baktı ve dedi ki,
- Sen kimsin?
Bütün deliler, bu kadar konuşur.
Gerçek delilerden söz ediyorum.
Halil Cibran'ın, Aziz Nesin'in, Erich M. Remargue'nin delileri çok konuşur.
Gerçek deliler ya konuşmaz, ya da bir sözü zor ederler.
Bu, tımarhanenin bahçesinde oldu: Solgun benizli, harika görünümlü, hayranlık uyandıran bir delikanlıya rastladım.
Ve oturduğu sıraya, yanına oturdum ve dedim: ‘Niçin buradasın?’
Bana şaşkınlıkla baktı ve dedi: ‘Bu yakışıksız bir soru fakat buna rağmen cevap vereceğim. Babam, kendisinin bir kopyası olmamı istedi. Amcam da öyle. Annem ise ünlü babasının bir sureti olmamı istedi. Ve kızkardeşim de denizci kocasından izlemem gereken en mükemmel model çıkarmak istiyordu benim için. Erkek kardeşim de kendisi gibi dikkate değer kahraman bir sporcu olmam gerektiğini düşündü.
Ve hocalarımın durumu da aynı: Felsefe doktorundan, musiki üstadına ve mantıkçıya kadar. Hepsi kararlıydılar. Her biri kendisinin aynadaki yansıması olmamı istedi.
Ve bu yüzden bu yere geldim. Ve burayı huzurlu ve sağlıklı buluyorum. En azından başkası değil kendim olabiliyorum burada.
Sonra birden bana döndü ve dedi: ‘Fakat söyle bana; seni de buraya başkalarının nasihatleri ve seni eğitme istekleri mi sürükledi?’
Ona cevap verdim: ‘Hayır, ben ziyaretçiyim.’
Dedi: ‘Öyleyse sen de duvarın öte tarafında bulunan tımarhanede yaşayanlardan birisin.’
Yitik ruhların Tanrı’sı, tanrılar arasında en yitik olan sen, işit beni.
Bizi, deli ve dolanan ruhları koruyan nazik Kader, işit beni.
En kusurlu olan ben, kusursuz bir ırkın arasında oturuyorum.
Bir insanlık karmaşası, karışık maddeler bulutu olan ben, sonlanmış dünyaların, tamamlanmış yasaların ve saf emrin, düşünceleri sınıflandırılmış, düşleri düzenlenmiş ve görüşleri kaydedilmiş insanların arasında dolanıyorum.
Onların erdemleri, ey Tanrı, ölçülü, onların günahları biçilidir ve ne günahın ne de erdemin bulanık alacakaranlığında geçen sayısız şeyler kaydedilip listelenmiştir.
Burada günler ve geceler mevsimlere bölünür ve suçsuz doğruluğun kurallarıyla yönetilir.
Yemek, içmek, uyumak, çıplaklığını örtmek ve sonra yorulmak zamana bağlıdır.
Çalışmak, oynamak, şarkı söylemek, dans etmek ve sonra düşünmeyi ve hissetmeyi kesmek belli yıldızlar öteki ufka geçtiğinde yapılır.
Gülümseyerek bir komşuyu soymak, elin zarif bir hareketiyle armağanlar bahşetmek, ileri görüşlülükle ibadet etmek, bir sözle bir ruhu yıkmak, bir nefesle bir bedeni yakmak ve sonra ellerini yıkamak, günün işleri bitince.
Verilmiş bir emre göre sevmek, önyargılı bir şekilde eğlenmek, tanrılara söylendiği şekilde tapınmak, ustalıkla dalavere yapmak ve hafıza ölmüşcesine hepsini unutmak.
Bir dürtüyle hayal kurmak, saygıyla düşünmek, tatlılıkla mutlu olmak, soylu bir şekilde acıya katlanmak –ve sonra, yarın tekrar doldurabilsin diye bardağı boşaltmak.
Bütün bu şeyler, ey Tanrı, ileri görüşlülükle düşünülür, kararlılıkla doğurulur, doğrulukla büyütülür, kurallarla yönetilir nedenlerle yönlendirilir ve belirlenmiş bir yöntemle öldürülüp gömülür. Ve onların insanların ruhlarında yattıkları sessiz mezarları bile işaretli ve numaralıdır.
Bu kusursuz bir dünya, tam üstünlük dünyası, büyük mucizeler dünyası, Tanrı’nın bahçesindeki en olgun meyve, evrenin usta işi düşüncesi!
Fakat ben niçin buradayım, ey Tanrı, tamamlanmamış bir tutkunun yeşil tohumu ve ne doğuyu ne batıyı arayan deli fırtına ve yanmış bir gezegenin şaşkın bir parçası olan ben?
Cevap ver bana, tanrılar arasında yitmiş, yitik ruhların Tanrı’sı, ben niçin buradayım?