mutlu ne kadar mutlu?
mutlu çok mutlu değil. mutlu olsa da çok mutlu olmayacak dışarıdan hep mutlu gözükecek aynanın karşısında bitik. hepimiz mutluyuz ama az mutlu. mutluluk işte yaşarken yaşamayı öldüğünde ölümü sevmek gibi.
kimisi, toplumun kotu kabul ettigi kisi olur basindan gecenlere direnmek icin. hayatla kavga etmek icin hayatin silahiyla karsilik vermeyi secer. bu cesaret gerektirir. o kisiyi guclu kilar.
kimisi de inadina toplumun iyi kabul ettigi kisi olur. nolursa olsun, hayatla hayat gibi olmamayi secerek kavga eder. bu cok zordur cunku hayatla, hayata gozlerini acmis bi bebegi kalbini gard gibi kusanarak kavga eder. bu onu guclu kilar.
yani mutlu gorunsun, mutsuz gorunsun. bi mutlu oluyoruz bi mutsuz ve sirf tam mutluluga alismisken, o kotu anin gelisiyle yasadigimiz hayal kirikligini yasammak icin kendimize aci cekmek icin izin veriyoruz.
demem o ki, her hikaye boyle. acinin ne kadar derin oldugu degil bazen acinin ne kadar derin hissedildigi derdin ne kadar buyuk goruldugu onemli.
içeride yaşadığı mutsuzluğun, çaresizliğin haddi hesabı yoktur. Ama ayaktayım güçlüyüm pozları vermek zorunda gibi hisseder çünkü kendini. Daha da dibe çökmekten korkar çünkü kimse onu dusunmeyecektir bunu adı gibi bilir başının çaresine bakar.
her mutluluğun ardında illaki bir mutsuzluk, bir arabesk hava arama çabasını anlayamıyorum. hiçkimse her zaman mutlu olmaz, eyvallah. ancak her mutlu insan için "bakma sen içi kan ağlıyor" tavırlarını çekememezlik olarak görüyorum, kimse kusura bakmasın.