bugün

Fatih akının yönettiği cannes'da açılış filmi olarak gösterilen şiddetle olmasa da tavsiye edilen istanbul anlatısı.
fatih akin in yonetmenligini ustlendigi,turkiye nin muzik tarzini anlatan izlenilesi belgeselimsi.sezen aksu,duman,orhan gencebay gibi isimlerle roportajlari bulunmakta.
fatih akının 2005 yılında çektiği,istanbulun barındırdığı underground müzikal hayatı yeryüzüne çıkarmaya amaçlayan bir film.filmde babazula,duman gibi gruplarla röportajlarda yapılıyor.film türkçeye istanbul hatırası olarak çevrilmiştir
istanbulu sadece istanbul olarak anlatmayan müzik ruhun gıdasıdır diye tanımlayan bir filmdir.
filmde konuşmacı olan adamın tarz olarak fatih akına benzediği gözlerden kaçmayan süper güzel ve orjinal, belgesel tadında bir film.. bu adam tartışmasız türkiyenin film alanında en iyi iş çıkaran adamlarından biridir.. türk ezgilerinden tutkulu bir şekilde bahsetme havasıda ayrı bir mükemmeldir...
fatih akının yönetmenliğini yaptığı, istanbul un populer ve yeraltı müzik kültürünü inceleyen, 2004 yapımı kalitli belgesel. alman müzikolog alexander hacke nin istanbulun tınısını aramak için yollara düşmesiyle belgesel başlar, olaylar gelişir. sırasıyla baba zula, orient expressions, duman, replikas, erkin koray, ceza, ayben, istanbul style breakers, mercan dede, mevlevi selcuk, brenna mccrimmon, klarnet kompedanı selim sesler, siyasiyabend, nur ceylan, aynur doğan, orhan gencebay, müzeyyen senar ve sezen aksunun performans ve görüşlerine yer verilir. çekimleri ve görselliği bir kenara bırakılıp şarkılar sırayla dinlenmesi halinde bile inanılmaz keyif verebilen bir yapım olmasına, fatih akın faktörü eklendiğinde gerçekten izlenmesi gereken bir belgesel ortaya çıkmış. istanbulun büyüsünü istanbulun dışından biri olan fatih akının bu derece iyi aktarması şaşırtıcı. izlenmesi şiddetle tavsiye edilir.
(bkz: hayyam)
(bkz: Kürdili Hicazkar Longa)
(bkz: alaturka hayatlar)
izlerken agladıgım ve en az 40 kez tekrar tekrar izledigim belgesel tadında belgesel.
en komik anlarını, cezanın babasının türkiye`nin asıl ihtiyacı olan müzik * hakkındaki konuşmaları sırasında yaşatan belgesel.
"bir şehri tanımanın en iyi yolu,o şehrin müziklerini tanımaktır" diye yola çıkan ve gerçekten istanbul'un müzik kültürünün dolayısıyla yaşam kültürünün aslında bizim populer kültürle dağlanmış gözlerimizin ne kadar ardında ve sanıldığından ne kadar görkemli olduğunu gösteren bir başyapıt.
aynur dogan ın hamamda soylediği ahmedo mest eder insanı. ayrıca kanadalı bir ablamız olan brenna maccrimmon ın turkcesi ve sesinin sarkıya * olan uyumu da ilgi cekmektedir.
izlerken istanbula ve istanbulun müzik kültürüne hayran kalınan belgesel.
son zamanlarda yapılan en iyi türk belgesellerinden. fikrimce belgeselin en iç alıcı anı baba zula ve brenna maccrimmon un gemide arkada nefis istanbul manzarası eşliğinde cecom u söylediği sahnedir.
yaşadığım şehri bu sefer izlerken hissettiğim müzikal tadında belgesel.
Her seferinde ayrı bir hazla izlenebilen önemli bir yapıt.Arşivlerde bulunması gereken bir eser.
--spoiler--
12 Eylul'de cikan bi yasa var. Azinlik muzigi yapmak yasak. Yani, bir almanca, fransizca, ingilizce muzik yapmak yasak degildi, ancak kendi vatanda$inin konu$tugu, kendi anadiliyle muzik yapmasi yasakti...
askerlik sorununu hallettim tamam mi, memlekete gidiyorum. gidemiyorsun, her 50 kilometrede bir indirilip araniyorsun tamam mi, kafami ceviriyorum bir yanda orman sevgisi vatan sevgisidir yaziyor, oteki yanda nehir akiyor ormanlar yaniyor tamam mi?... ve bizim evlerimizi boyle yakip yiktilar, Ve bu insanlar, kurtulu$ sava$inda bu topraklara sahip cikmi$ insanlar. bizi nasil bu topraklarin du$mani gorurler? Ha, nasil bizi du$man gorurler?
--spoiler--

bunun gibi binlerce basit soz, egitimsiz, konu$mayi bile zorlukla ba$aran, bu hale getirilen insanlarin agizindan dokuluyor bu filmde. kurtce $arkilarda gozya$larini tutamiyor insan... bu kadar basit cumlelerde bile, ozgurluk denen $eyin, belki de insanin insan olma bilincinin nasil kisitlandigini gordum, tekrar ve tekrar oynanan bir tiyatro gosterisinde.

aynur dogan - ahmedo
aynur dogan - Dar Hejiroke

sozlerimin degil, ancak yuregimin konu$abilecegi bir nokta burasi artik.

alin, sanki kaninizi akitmi$casina, sanki oldurulmu$cesine hakkari'de 90 yil once, sanki surulmu$cesine agri'dan adana'ya, ac, susuz... sanki curumu$cesine bedeniniz, koku$mu$ insan varillerinde, mavi gozlerinizin kederinde...

alin, g.tunuze sokun o cok sevdiginiz turkiye'nizi... karde$lerimizle payla$madiktan sonra, ne anlami var?

helal olsun.
en güzel sahnesinin sezen aksu'nun olduğu istanbul hatırasını söylediği bölüm olan film. ara güler'in resimleri ve sezen'in harika yorumu filmin sonuna doğru çok güzel gitmiş.
abd' de sundance kanalinda az once biten fatih akin yapimi belgesel. zaten bir kac kez izlemistim ama cikinca dayanamadim tekrar izledim. istanbul hatirasi' nin hos yorumu ile bir defa daha mest oldum. istanbul ozlemine gark etti bendenizi...
o kadar güzel, o kadar anlamli ki.. torunlarima saklayacagim bir belgeseldir.* ayrica her izleyi$imde istanbula gidip gelirim sanki.*
şu günlerde hastalıklı bünyeleri hayata bağlayacak kadar leziz bir yapım. eline sağlık fatih akın.
mekanlardan beyoğlu, odakule civarı...
akşamüstlerinden, yaz...
güneş birazdan batacak acele et, aslında etme. sakin...
güzel bir ses geliyor, bak! çık dışarı. ses'e git...
sokağın sesine, batan güneşin rengine eşlik eden bu güzel şarkıyı duy.
alkol alır mıyız?

(...)

"hiç, hiçbir şey bilmiyorlar,
bilmek istemiyorlar
şu cahillere bak
dünyanın sahibi onlar."

arada canım sıkıldığında izlediğim, bazen sadece dinlediğim bu lezzetli istanbul hatırası filminin, bendeki en güzel hatırası siya siyabend 'in hayyam'ı çalıp söylediği işte o enfes sahne.

fatih akın da kral şahsiyettir vesselam.
gerçekten çok sıcak bir belgesel. Boğaz üzerine temellendirilmiş bir istanbul ve doğu batı arasında kalmışlığı avantaj olarak kullanan ya da dezavantajlarıyla çıkmaza giren müziği anlatıyor.

Bizon'un söyledikleri çok doğru gibi bir klasik onaylama yöntemine girmeyeceğim. Ancak söyledikleri söylemek istediklerinden çok daha az olduğuna eminim.

Erkin Koray babanın ise "hala bazı şeylerde beni kısıtlıyorlar" gibi söylemleri babaya yakışmayacak kadar bir geride yaşamalıktan öte değil.

Baba Zula nın ise en saykodelik şarkısı (uzun havamsı) olan Cecom'un filmin soundtracklerinde yer alması ise gerçekten filmin benim adıma kopan anlarından biriydi.

Bilmiyorum objektif bakamıyorum bu filme. Bizi anlattığı için olacak herhalde çok benimsedim belgeseli. Olası anlatım hatalarını bile görmezden geldim.

bilgi: Bizon Murat'ın çaldığı aletin adı santur.
ilginç bir şekilde bu film bana türkiye müziğinin daha ziyadesiyle azınlıklarımız tarafından sırtlandığını düşündürtmüştür. yani çoğunluk olan sünni-türk topluluktan ziyade, hem klasik türk müziği hem balkan ekolünde çingenelerin hâkimiyetini görüyoruz. neredeyse bütün enstruman üstadları (klarnet, darbuka, keman) çingeneler. diğer taraftan geleneksel halk müziğinin ve bağlama kültürünün taşıyıcısı aleviler. orta anadolu'daki "bozlak" geleneği bile yerleşik olanlarca icra edilmiyor, "abdal" adı verilen ve kız vermekten imtina edilen bir topluluğa taşere edilmiş. bir taraftan da hem arap hem de yöresel-etnik müzikleriyle kürtler geliyor. bütün bunların sebebi ise sünni-türk toplumunun bütün bu "eğlence" meselesini taassup nedeniyle hakir görüyor olmasıdır sanırım. durum ancak etnik aidiyetlerin ve geleneklerin önemsizleştiği büyük şehirlerde değişiyor (şehirli rock ve hiphop). ancak bu "şehirli" müzikte, filmde izlediğimiz gibi, etnik aidiyetleri kozmopolit bir potada erittiği ölçüde güzel ve ilgi çekici.
izledikten sonra istanbula çok daha farklı gözle baktıran istanbulu dinlettiren belgesel. istanbul bu kadar güzel anlatılmamıştı kanımca. herşey yerli yerinde şarkılar o kadar güzel seçilmiş o kadar güzel oturmuş ki. sonda sezen aksu dan istanbul hatırası ardından brenna mccrimmon dan cecom dumurdan dumura atlatır insanı bir sigara yakar bi ker daha izlersiniz.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar