eski vakitlerde baba varken kendi çocuğuyla ilgilenilmez, eğer senin çocuğun emekleyip yanına bile gelse baban yanında olduğu için saygıdan, tekme atmak suretiyle çocuğunun uzaklaştırılması gereken döneme göre çocuğunu kucağına almakla bile bazı şeyleri aşmış olan babadır.
ileri ki yaşlarda evladının şımarıp tepesine çıkmasını istemediği içindir. maksat baba oğul ilişkisini belirli bir seviye de tutmak ama bunu abartıp çocuğunu sevmeyen bir baba ise ileri de çocuğu tarafından sevilmeyecek ve saygı görmeyecektir. en önemlisi teraziyi tutturmaktır biraz sevgi biraz çizgi.
kendi babasından öyle görmüş babadır. ilerleyen yıllarda çocuklarından sevgi bekleme gafletine düşünce, vermediğini alamayacağını anlayan bedbaht babadır. benim babamdır, herkesin babasıda olabilendir.
büyüme şeklinden kaynaklanan bir sevgi gösterememe sendromu vardır, aslında severler ama atadan babadan böyle gördükleri için kendileri de yapamaz.
ama bilmezler ki bir bebek nasıl anne sütüne ve korumasına muhtaçsa eşşek kadar da olsa, hayvan kadar da olsa hayvanoğlu hayv.. neyse abartmıym, işte o kadar da olsalar her daim ana-babanın sevgisine ihtiyaçları vardır, sevgi gösterildiği vakit daha bi tatlı olur kanımca.
Özgüveni tam, özgür çocuklar yetiştirmenin yolu, onları sevgi ile büyütmek, ilgiyle izlemek, onlara sevildiklerini ve istendiklerini hissettirmek, özgüvenlerini ve bağımsızlıklarını desteklemekten geçer.
öss'ye hazırlandığım sıralar dersaneye denemeye gidiyorken otobüste hep şunları düşünürdüm. şimdi bi arıza olsa kaza falan, denemeye geç kalsam, zaten düşük olan puanlarımın altında bir puan alsam o akşam eve nasıl giderim? ya da gidermiyim? ya da otobüsün arıza yaptığını nasıl ispat ederim?
genelde girdiğimiz denemelerin sonucu biz eve varmadan ailedekilerin cep telefonuna ulaşırdı. hep dua ederdim benden önce gitmesin diye. eğer mesaj benden önce eve ulaşmazsa azda olsa gülen baba suratıyla bir akşam yemeği yiyebilirdim.
hep anne babaya caktırmadan cep telefonlarının mesaj uyarı tonunu nasıl iptal edebilirim planları olurdu aklımda. çünkü düşük gelen denemenin sonrası babamın suratındaki ifade cocuğunu kucağına alıp öpmeyen baba ifadesidir. bu ifade aceba benim yaşıyor olmamın babam için bir anlamı var mı? o kaza yapan otobüste geberip gitseydim yine aynı şekilde mi bakardı? gibi soruları sokardı hep beynime.
sonra cok daha fazla calışmaya karar verdim. o bakışları ortadan kaldırmanın tek yolu buydu.çalıştım. denemelerim yine aynı geliyordu üç aşağı beş yukarı ama inanıyordum kendime, güveniyordum her gecen gün. sonunda sınava girdim. deneme ortalamamın yaklaşık elli puan üstünde bir puan aldım.hedefe yetmiyordu ama aynı okulun başka bir bölümüne yetiyordu. bu hedef babamın bana o denemeler sonrası yüzüne indirdiği ifadenin koyduğu hedef değildi. benim o hastalanmaya yakın beynimin koyduğu hedefdi. sonuc olarak babamın hayalinin üstüne çıkmayı başardım. artık babamın yüzünde o ifadeyi hiç görmüyorum.
düşünüyorum da, ben aldığım sonuçla onu mutlu etmiştim. ancak babam o günlerde birkez olsun beni mutlu etmiştiydi? ben onu mutlu ettim çünkü benim için onun bana savurduğu öfke dolu surattan daha önemlisi onun yaşaması, var olmasıydı.
çünkü cocuğunu kucağına alip öpmeyen baba, bir gün kaybettiğinizde, cocuğunu kucağına alıp öpen baba kadar değerli olacak 'baba'dır.