'' amcamın bi tarlası vardı köyde. eker biçerdi kendince ve geçinip giderdi kendi halinde. herkes bilirdi ki amcamın kontrol edebildiği cinler vardı; onları kendi himayesine almıştı ve isteklerini yapmalarını sağlardı! hatta, amcamın o koca tarlayı tek başına ekip biçmediğini, cinler vasıtasıyla, onların iş gücü yardımıyla tarla toprak hususunda destek aldığını tüm köy halkı tahmin ederdi. tarlada ekili mahsullerin toplanmasına henüz iki hafta varken, amcamın hizmetkârlığındaki cinler toplanıp; ''nasıl olsa sahip bize bu tarlayı toplatacak, iyisi mi o demeden biz yapalım'' mantığıyla tarlayı gecenin bir yarısı mahsül kaldırmak suretiyle temizlerler... ve toplanan mahsulün tamamını bir bölgede istif yaparlar ki amcam memnun kalsın onlara kızmasın... olayın sabahında amcam tarlaya gittiğinde gördüğü manzara karşısında deliye döner ve cinleriyle toplantı yapar ve der ki: '' bu mahsulün toplanmasına iki hafta varken siz nasıl olurda benden izinsiz tarlaya girer, mahsulü kaldırırsınız?'', buna cevaben de cinler '' biz sen sevin diye yaptık, bilemedik...affet'' derler. cinler o gece, sabaha kadar çalışıp çabalayıp diğer tarlalardaki mahsullerle vakti gelmemiş mahsulleri takaslayıp amcama jest yaparlar; bonusları kaparlar tabiki de...'' şeklinde noktalanan olayı bana geçen hafta anlatan arkadaşımın hissettiği duygudur; cin korkusu...
kişinin hayal dünyasına ve inançlarına bağlı olarak değişebilecek bir durumdur. işin enteresan tarafı, kişi korksa da, o gece uyuyamayacağını bilse de cin muhabbetlerini dinler, konuşur, muhabbetinden çekinmez. sabahlaması kaçınılmazdır.
inançlı insanların mevcudiyetine inandıkları için görmeselerde korku duydukları varlıklardır. felak, nas okumak kendinizi güvende hissetmek için yeterli olacaktır.