cildirmis sairler

entry9 galeri0
    1.
  1. şizofreninin temelinde derin bir sanat duygusu yatar ve sanatçının çektiği tatmin açlığı deha düzeyinde eserler ortaya çıkmasına neden olur. salvador dali gibi bir ressam tanıdıysak bunu tamamen beyin füzyonlarındaki gel gitlere borçluyuz. yoksa dali , kulağını dr hannibal lecter' den esinlenerek kesmiş değildir. şizofreninin yarattığı en büyük sanatçılarsa şairlerdir. tanrısal aşkın pençesinde kıvranan şizofren şairler , mısralarını belki de kendi içlerinde gerdikleri çarmıhların ipleriyle yazmışlardır.

    (bkz: hasan karaçoban)
    4 ...
  2. 2.
  3. --spoiler--
    Birazdan kudurur deniz
    Birazdan dalgaların sırtından
    Üst üste fışkıran rüzgarlar
    Bir intikam gibi saldırınca üstüne.
    Yüzüne şarkılar çarpar, yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın
    Sen artık, sen artık buralarda duramazsın.

    Artık sazın bağrı mı olur
    Kimsenin bilmediği bir ağrı mı
    Gider kendine gömülürsün
    Yoksa bu şehir bu sokaklar
    Seni alır kullanır seni alır kullanır
    Santim santim çürürsün.

    Bazen bir uçurum kalır
    Bazen de martıların ardından
    Velvele koparan bir leş kalır
    Bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.
    Sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın
    Sen artık hiçbir sözü, hiçbir sözü kaldıramazsın.

    Şimdi bir yeni sevda mı olur
    Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı
    Tutar sıfırdan başlarsın
    Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar
    Seni yiyip bitirir, seni yiyip bitirir
    Dirhem dirhem azalırsın.
    --spoiler--
    0 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. (bkz: charles bukowski)
    morali bozuk bir insanı intihara sürükleyecek şiir ve yazıların sahibidir kendisi.
    1 ...
  7. 5.
  8. (bkz: murathan mungan)

    cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
    mendili kan kokan sevgili arkadaşım
    usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
    elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
    adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın mecrasında
    yolun sonunu söylüyordu
    günahkar iki melek olan sağdıçlarım

    al birkaç bulutlu sözcük
    atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
    mekik, taflan, kar kesadı bir iklim
    aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
    bu ilişkinin topoğrafyasını
    mezhepler tarihinden bulup çıkardım
    adanan boynunda o gümüş zincir
    bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
    işte yazgının kara zırhlısı!
    kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
    çünkü hiçtir bütün duygular
    korkunun verimi yanında

    benim ruhum nehirler kadar derin!
    kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!

    arı bir sessizlik duruyor
    şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
    gövdenin demir çekirdeği
    kalkan teninin altında
    sana okunaksız bana saydam giz
    içindeki uğultunun izini sürüyorum
    bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
    harabeler diriliyor
    heykeller tamamlanıyor
    kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
    başka çağlara gidip geliyoruz
    aşk tanrısı için
    seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
    aşkın kaplan ve yılan düğümüyle

    öpüyorum seni boynundaki yaradan
    iniyorum kaynağına
    aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
    dokunuşlarımın parıltısında
    düğümlü mendilin, gümüş zincirin
    sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
    çözülüyor avuçlarımda

    tılsım tamamlanıyor
    ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
    indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
    zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
    tılsım tamamlanıyor
    dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
    sevgilim, oluyorsun
    uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
    bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına

    adın yoktu tanıştığımızda
    eksiğini de duymadık
    bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini
    adının yerine kullandık

    adın yoktu tanıştığımızda
    sonra da olmadı
    çünkü başka biri oldun zamanla

    şimdi adın var
    şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
    yükseliyor ve tehdit ediyor
    kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
    yüzümün pususunda geziyor
    sularda bilenmiş bıçaklar
    uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
    etimle ruhum arasında çelişen ilke
    geri döndü bana
    kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
    içimdeki tarih bitti
    siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
    ve şimdi adın var
    ve şimdi
    ikimizin vaktinde
    intikam saati geldi

    omayra, bu adı verdim sana
    ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
    iki çakılına bir deniz vereyim
    hayallerine mavi buğday
    dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
    esmer ve çırılçıplak bir gecede
    bütün düşmanların gelecek
    koynumdaki cenazene

    seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
    kucağımda başın
    gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
    kendi enkazımın üstünde
    kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
    öldürerek yaşatacağım seni kendimde

    ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
    gücünden habersiz sakin gülüşün
    kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
    ben ki hileli bir oyun,
    birkaç kırık zar
    ve kara muskalı tılsımlarla
    almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
    asıl sen tutsak etmişsin beni
    dünyaya kapalı kapıların ardındaki
    içi boş sessizliğine

    sığlığın, sevgisizliğin
    o sonsuz kendiliğindenliğin
    dünyanın sana değmeyen yerleri
    nasıl da çekici yapıyor seni
    o kadar bağlandım ki
    tutkusuz bedenine
    ya öldüreceğim seni
    ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne

    sayıklayan bir ağaç gibiyim omayra
    uğultusu geliyor ta derinden
    gövdemin geçtiği masalların
    içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
    geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
    bak sana korkaklığımı veriyorum
    var olmanın bütün varoşlarından
    ben yenildim, işte silahlarım
    tılsım tamamlandı
    sonuna geldim çizgilerini sildiğim
    bir büyük haritanın
    aşkım ölümün sınırında omayra
    olduğun yerde kal kımıldama!
    1 ...
  9. 6.
  10. -ilk şiirini ne zaman yazdın

    -ilk aşık olduğumda

    -ilk ne zaman aşık oldun

    -ilkokula giderken

    -ne denli sevebilir ki çocuk

    -bir insan nasıl severse

    -ama erin bile değil

    -acılar erken büyütüyor
    bizim ülkede çocukları

    -anlayamadım

    -yirmibeşi geçmiyorsa başımız
    yedisinde başlarız sevmeye
    ölümüne severiz onbirinde

    -peki ya aşk nedir

    -en güzel bölüşümdür

    -ne zaman doğdun

    -hangisini soruyorsun

    -o da ne demek

    -1960'ta
    büyücek bir bakır leğen içinde
    iki damla çığlık katışık
    buğday kokulu anam
    diz kırıp
    titrek bacaklarından doğurdu beni

    aşık olduğumda doğdum ikinci kez
    ela gözlü bir kızdı narince
    çabuk kırıldı
    ama ben dönmedim geriye

    sonra dostlarım doğurdu beni
    gürül gürül düşünerek
    tezgahtar yoktu aramızda

    ve zindanda
    şiir adında bir kız tanıdım barıştı kavgaydı insandı
    sevdim onu
    o da beni sevdi
    sevişir doğarız o günden beri

    -duvarlar çok yüksek
    yakışıklı mısın
    göremiyorum

    -geçen gün şiir yazıyordum
    açılmış dünyaya kollarım
    az ötede unutulmuş bir ayna
    eğilip baktım yüzüme
    boyuma posuma
    göğüslerimi şişirdim
    içeri çektim karnımı
    yok canım
    benzetemedim
    bir şeye

    gözlerim özlem ateşi
    alnım kurşun yeri
    ellerim çocuk eli
    boyum insan boyu
    tenim alacaşafak
    insanım işte
    olancası bu

    -ölmek nedir

    -yaşadım diyebilmektir

    -ya yaşamak

    -ölebilmektir çırılçıplak orta yerinde yaşamın

    -ama sen çok gençsin

    -kendine bak
    yüzyıl yaşadım ben

    -anlayamadım

    -önemi yok
    ben seni anladım.
    2 ...
  11. 7.
  12. --spoiler--
    " karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
    bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
    uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten

    karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

    adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
    gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
    siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından

    geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
    anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
    ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi

    karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

    kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
    derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
    yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak

    karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
    bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar
    bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan

    şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara "
    --spoiler--

    ahmet telli
    1 ...
  13. 8.
  14. --spoiler--
    Azm-i hamam edelim sürtüştürem ben sana
    Kise ile sabunu, rahat etsin cism-ü can.

    Lâl-ü şarap içirem ve slatup geçirem
    Parmağına yüzüğü hatem-i zer drahşan.

    Eğil eğil sokayım,iki tutam az mıdır?
    Lale ile sümbülü kakülüne nevcihan.

    Salınarak giderken, arkandan ben sokayım,
    Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.

    Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
    Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan.

    Öyle bir sokayım ki kalmasın dışarıda hiç,
    Düşmanının bağrına hançerimi nagihan.

    Herkese vermektesin birde bana versene,
    Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.

    Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
    Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

    Sen her sabah gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
    Esselamün aleyküm ve aleykümüselam.
    --spoiler--
    sümbülzade vehbi efendi *
    2 ...
  15. 9.
  16. (bkz: küçük iskender)

    insanın arkadaşı hiç tekerlek olur mu lan!

    (bkz: ağır roman)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük