anlatılamayacak filmlerdendir. mükemmel senaryo ve o genç veletlerin dahi usta işi oyunculuğu sonrası ortaya bir kült film çıkmıştır. bu filmi slumdog millionaire in temel dayanağı olarak da gösterebiliriz. izleyin, izlettirin.
gerçek olaylara dayanan, beyaz perdeye çok güzel tekniklerle ve gerçeklerden şaşmadan, sağlam oyunculuk performanslarıyla başarılı bir şekilde aktarılan belgesel tadındaki film. izlenmelidir kanımca. filmin başından sonuna kadar her çocuğun elinde o silahı mutlaka görürsünüz, öyleki ''yok canım bu adam ya da bu çocuk çete üyesi olmaz, kötü yola düşmez.'' diyorsunuz ama işte öyle olmuyor, herkes eline bir kere de olsa silah muhakkak alıyor, bu bir eleştiridir ve brezilya'nın varoşlarında nasıl bir hayatın hüküm sürdüğünü gösterir. amaç da budur zaten. günümüzdeki sorunların temelinde yatan ''iktidar olma sevdası'' ise sıkça işlenmiştir ve filmin temelini oluşturmuştur.
hemen her sahnede silah kullanilan ve zamanin brezilyasinda silahin kalem gibi goruldugun cok iyi vurgulayan bir film. oyle ki filmin ilerleyen bolumlerinde silahin gunluk hayatin bir parcasi olduguna iyice alisiyorsunuz.
"yok artık devenin bale pabucu filan..." derken gerçek olaylardan alınmış olduğunu öğrendiğim filmdir.
küçücük çocuklar ve hepsinin elinde birer tabanca...ganster abilerine özeniyor her gün bir soygun yapıp üç dört kişiyi öldürüyorlar...
o değilde bi kabarcık vardı noldu ona öyle, bankadan çarptığı paraları yiyemeden öldü gitti...
hürriyet film kulübünün 1.5 liraya verdiği filmdir. internetten indiremeyenler, çevrelerinden bulamayanlar için iyi bir fırsat. izlenmesi gereken bir film olduğuna inanıyorum. özellikle de suç ve suçun sosyal boyutuyla ilgili filmlere merakı olanlar kaçırmamalı. izledikçe lil ze adlı puşta saydırmadığınız küfür kalmayacak.
uyuşturucu ve etkisiyle sağlıklı düşünemeyen brezilya'nın gettolarındaki gangsterler, çocuk yaşta işlenen cinayetler, iç hesaplaşmalar, ülkeye hakim olmuş bir terörizm, silah ticareti, göz yummalar ve nam salma isteğiyle çektirilen bir fotoğraf...
bir gazete, yeni bir şans, o şansı kovalayan bir çocuk, büyük bir çeteler arası hesaplaşma, çatışmaya katılan polisler ve hepsinin ortasında şansının peşi sıra koşan fotoğrafçı olmak isteyen bir çocuk... *
yaşanmış bir hikaye. başarılı bir çalışma. gerçekten çok iyi aktarılmış beyaz perdeye. çevirisi de güzel..
gerçekten yaşanmış bir olay üzerinden birden çok mesaj veren harika bir film. bu filmin sonunda scarface in ana fikrini ya da kanlı elmas ta işlenen bir konu bulabilirsiniz. çocukların şiddet dünyasıyla bağı son derece vurucu bir şekilde işlenmiş. ayrıca kurgusu da çok iyi. hayatımda izlediğim en güzel filmlerden biridir.
"tanrının unuttuğu bu kentte, cennetten düşen bir manzaran gibisin...özledim seni"...yo yo bu başkaydı...ama yine tanrının unuttuğu bir başka kentti tanrıkent; insanların cenneti bulmaya geldiği,işte bu doğru. "kartpostallarda görünen rio'dan çok daha farklı bi yer", sıra sıra evler, sıradanlığın altında fakirlik ve sıradanlğın çok üstünde bir aksiyon.
adres: öldür ki sana saygı duysunlar mahallesi...hayatlar paramparça ve kan içinde sokak...tanrıkent.b'rezil'ya.
insan hayatının 7 yaşındaki bir cocugun parmaklarının ucunda olabilecek kadar cabuk kaybedilebilir oldugunu izleyenlere tüm cıplaklıgıyla gösteren bir başyapıttır. (bkz: helal olsun)
gerek karakterlerin tanıtılması gerekse olayları anlatan gazetecinin neredeyse tarafsız bir seyirde olayları bize anlatması ve kameranın kullanımının da bir belgesel ya da haber sunumu şeklinde olmasıyla, sinemanın sanat tarafıyla değil ama sorumluluk almış, gerçeklere ve çarpıklıklara ayna tutan, tavır içeren (olayları çarpıtmadan anlatmak yetiyor bu filmde) üslubuyla daha çok çarpıcı bir belgesel diyebileceğimiz yapım. tabii kamera arkasındaki ekibin başarısı da gözardı edilecek gibi değil, çünkü nice güzel konunun saçma hareketlerle filmlerde harcanması gibi bir şanssızlık da yaşayabilirdi tanrıkent. evet oldukça etkileyici.
yukarıda saydıklarımız noktaların benzerliği açısından, (bkz: hotel rwanda) (bkz: la haine)
bu güzelim filmi an itibariyle tv 8 de izlerken çevirilerdeki rezaletlerin yanında cigaralık dumanı altındaki gençlerin kötü örnek olmaması adına ekranın dörte üçünün kapatıldığı bir sahneye denk gelip, aferin rtük filmin içine ediyorsun ama kurtardın gençleri diye iç geçirmeme neden olan filmdir.
fernando meirelles in yönetmenliğini yaptığı, gerçek bir öyküden alıntı olan brezilya filmi...
mevzu bahis fotoğrafçı ile röportaj yapılıp, uzun uzadıya olaylar hakkında konuşulmuş ve olayların dizilimi konuyu dağıtmayacak şekilde tasarlanmış; sonuç olarak gerçek bir öykü anlatımı çıkmış ortaya, geçişlerin mükemmel olduğu akıcı bir anlatım...
günümüz brezilyasının ve dünyasının birebir sinemaya aktarımı. film demeye dilim varmıyor bu şahasere. lord of the flies nasıl sizi binbir duyguya zerk ediyorsa cidade de deus da ondan eksik kalmıyor.
tv8 in berbat bir düblajla izletilen enfes filmler serisinin şimdilik son halkası. adamın lakabı kırmızıkafa ama sevgili arkadaşlarımız yabancı olmasın endişesiyle havuç diye çevirmişler..
aa kendimi hiç yabancı hissetmedim ne güzel..
tıpkı çocuklar duymasın izler gibiyim.
evet evet o bizden biri..