Cevdet Bey ve Oğulları, tipik bir aile romanıdır. Roman, ana hikâye olarak Cevdet Işıkçı ve Işıkçı Ailesi'nin hikâyesini anlatır. Işıkçı Ailesi ile birlikte, bu aile etrafında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, dönemin kültürel özellikleri, toplumun orta ve üst gelir sınıflarının dünya görüşleri, yaşam biçimleri, ev hâlleri, tüketim alışkanlıkları da hikâyenin öğeleri arasındadır. Bu özelliği ile roman, 19'uncu yüzyıl romanının özelliklerini taşıyan, klasik bir çağ romanı niteliklerini taşır. Türün başka örneklerinde olduğu gibi, toplumun belirli bir tarih dilimi içindeki değişimini anlatır.
Bu romanı okuduğum zamanları hayatımın en güzel anları arasında göreceğim. O kadar keyif aldım ki hiçbir roman ve hiçbir film beni bu kadar mutlu edemezdi.
--spoiler--
Ahmet'in babasının Jean-Paul Sartre ile tanışmış olduğunu hatırlar ve ikisinin konuşmalarını hayâl eder. Konuşmanın sonunda ortaya çıkan "Aydınlık, Türkiye'ye nasıl gelir?" sorusu karşısında Sartre şöyle bir tavsiyede bulunur: "Mösyö, sizin yerinizde ben olsaydım, bir az gelişmiş ülke aydını olarak burada sütlü kahve içmez, ülkemde öğretmenlik yapardım."
--spoiler--
"cevdet bey ve oğulları" romanındaki insanlar ve yerler gerçektir.
orhan pamuk'un abisi ve eşini şahsen tanırım. rahmetli babaları da, 1973 de çok kısa bir süre patronum olmuştu.
4,5 yılını vermiştir bu romana orhan pamuk ve bu romanda dedesi ananesi ,babası , annesi yaşadığı ve yetiştiği çevreye hep nazireler vardır . Ayrıca orhan pamuk iyi de bir ressamdır. Robert Kolejlidir.
Ne zamandır söylemek istediğim lakin doğru kelimeleri seçemediğimden zihnimde açıklanmayı bekleyen bir düşüncenin tanımını Orhan pamuk tarafından çok basit bir şekilde yapıldığını gördüm...
"Eskileri bir bütün içinde sanmak eskiler kadar eski bir yanılgıdır!" dedi. "Geçmişi cennet sananlar böyle düşünür."
Bir de kitabın sonlarına doğru ahmet ve ilknur'un Anna kareninakitabındaki kiti ve levin in taklidini yapması, bir zamanlar ki biz(ben ve o)in de yapmış olması, hatırlanması üzücü mu yoksa sevindirici mi anlayamadığım olayları aklıma getirmiştir. Zaten Cevdet bey in abisini levin in abisinden esinlenerek yazdığını düşünmedim değil.
orhan pamuk 'un ilk romanıdır. bu kitaba 22 yaşında başlayıp 26 yaşında bitirmiştir. ilk kitabı olmasına rağmen son derece etkileyici bir işe imza atmış. gerçekten herkese şiddetle tavsiye ediyorum. biraz fazla betimleme yapmasına rağmen kitap akıcılığını hiç yitirmiyor.
nişantaşın da yaşayan bir ailenin 3 kuşaktan oluşan hikayesi anlatılıyor.ilk kısımda cevdet beyin adbülhamit dönemindeki siyasi çalkantıların olduğu dönem içinde bir paşanın kızıyla evlenmesi ve tüccarlık atılımındaki heycanları anlatılıyor. 2. bölümde aradan 30 yıl geçiyor ve cumhuriyet ilan ediliyor. cevdet bey işlerini büyütmüş , 2 oğlu ve bir kızı olmuştur. sanırım en zevk alarak okuduğum bölüm 2. kısımdı.çünkü burda oğulları refik in arkadaşları mühittin ve ömer ile olan diyologları çok şahaneydi.. hırs , burjuvazi , hayat üzerine yaptıkları tartışmalar çok etkileyiciydi.. bu bölümde cevdet bey ölüyor.. 3. bölümde ise artık 1970 yıllara gelinmiştir. cevdet beyin eşi nigan hanım da ölüyor.son bölümde daha çok refik beyin oğlu ressam ahmet anlatılıyor.
1979 milliyet yayınları roman armağanı ve 1983 orhan kemal roman armağanı olmak üzere 2 ödül almış yoğun tasvirlerin olduğu kimi bölümlerin hızlı geçtiği orhan pamuk kitabı. iyidir genede.
refik, muhittin ve ömer. birbirinden çok farklı üç adam. hayatta tek dostları, diğer ikisi; üçünün de. ve bu üç adam çokça sorgulamakta hayatı, her biri farklı yönlere akarken; cebelleşmekte gençlik hayalleriyle, savunduğu düşüncelerle, gelecek arasında.
zaman akıyor kitapta, hayatlar ve düşünceler ve insanlarla birlikte... bir soru sizi de yakalar kanımca, hayatınızda bir kez geçmiştir aklınızın bir köşeceğzinden, biri.
(bkz: kiralık konak)
bakınız değil de karşılaştırınız demek daha kolay olurdu sanırım. bkz de ismi geçen kitabın daha fazla betimlemeler eklenip boyutunun bu sayede 4 katına çıkarılması gibi bir şeydir bu kitap. elbette ki bir konuyu bir kişi, roman teması yaptı diye bir daha kimse onu kullanmayacak değil tamam da kahramanlar birebir özdeşiyorsa, her iki kitabın da başı-sonu aynıysa, aynı olaylar aynı şekilde kitap içinde cereyan ediyorsa bu çok da olağan olmasa gerek. ilk romanı olarak konuyu düşünmeden sadece betimlemelere ve bu betimlemeleri sergileyeceği sonu gelmez cümlelere kendini kaptırmış görüntüsü çizen mr. pamuk, daha sonraki zamanlarda işin iyice suyunu çıkarıp intihale kadar kendini götürecek (bkz: beyaz kale) bu çalışmalarının yanında birtakım politik nitelikte uluslararası çalışmaları sayesinde *nobel edebiyat ödülü sahibi de olacaktır. bu bakımdan ismi geçen kitap, nobel yolu'nun başlangıç noktası niteliğini de taşımaktadır aynı zamanda...
orhan pamuk'un ilk önce babasına okutup sonra da babasının sen bir gün nobel alacaksın dediği kitaptır. yanılmıyorsam kitabı yazdığında 22 yaşındaydı pamuk.