tabure tekmeleyen, kurşun sıkan, giyotinle ya da kılıçla kelle kesen türevleri görülmüştür tarihte. devletin beslediği ve devletin istediği gibi çalışan, sabah dokuz akşam beş mesaisi olan asgari ücretli katiller *.
- eski türklerde kırbaçla uygulanan dayak cezalarını yerine getiren kişi.
- osmanlıda her türlü ölüm cezasını yerine getiren kişi.
- divan edebiyatında sevgilinin gözleri ve gamzesi aşığın ölümüne neden olacak kadar güzel sayıldığından cellat diye tanımlanır.
"olmaz ol gamze-i cellad gibi bir afed" (nefi)
osmanlıda mezar taşı olarak kendilerine, üzerinde hiçbir şey yazmayan siyah granit bloklar seçilen ve şehrin çok dışında bir yere gömülen kişilerdir. nedeni ise insanlar isimleri ile beddua etmesinler diye. *
topkapı sarayı avlusunda bulunan bir çeşme, kendilerinin infaz sonrası kanlanan ekipman ve ellerini yıkamaları için vücuta getirilmiştir. buram buram tarih kokar. ancak; insanımız burayı hayrat sanıp para atmaktadır, içe dert olmaktadır.
haklarına dair tek kalıntılar; pierre loti tepesi ardındaki bir mezarlıkta konuşlanan, isimsiz mezar taşlarıdır.
Osmanlı'da cellat mezarlarına, yazısız, düz, dikdörtgen taş konurdu. istanbul'da iki yerde cellat mezarlığı vardı ama artık ikisi de tamamen yok oldu.
Osmanlı'da adam asmak, boğmak ve kelle kesme cezasını dilsiz ve sağırlardan oluşan cellatlar yerine getirirdi. infaz şekilleri, yani öldürme şekilleri kişinin konumu, mevkii, rütbesine ve işlediği suça göre değişirdi. Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin kanı dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi. Padişah ve diğer yüksek rütbeliler için her an hazır durumda sarayda kadrolu cellatlar bulunurdu. Ölüm cezalarını onlar uygulardı.
infazın Topkapı Sarayı Bahçesinde, Cellatlar Çeşmesi'nde yapıldığı ileri sürülüyor. infazdan sonra kanlı baltalarını ve ellerini yıkadıkları anlatılır. Çeşmenin etrafında ibret taşları vardı. Bunların üzerinde kesilen başlar sergilenirdi. Öldürülen kişinin üzerinden çıkan kıymetli eşyalar ve kıyafetleri celladın olurdu. Cellatların, cesetleri yakın akrabalarına sattığı da anlatılıyor.
Osmanlı'da cellatlar normal mezarlıklara alınmıyordu. Gece ve gizlice gömülüyorlardı. Mezar taşlarında, isim ve tarih yoktu. Dikdörtgen, düz taştan ibaret mezar taşlarında hiçbir işaret bulunmamasının sebebi, öldürülen kişinin geride kalan yakınlarının, bunları mezar taşlarından bulup tahrip etmemesi düşüncesiydi.
istanbul'da iki yerde cellat mezarlığı olduğu biliniyor. Haldun Hürel, "istanbul'u geziyorum gözlerim açık" adlı eserinde bunlardan birinin, Edirnekapı'dan Ayvansaray'a inen kara surlarının Eğrikapı civarında olduğunu yazar. Fakat bu mezarlıktan geriye hiçbir şey kalmamış denilebilir.
Diğeri de Eyüp Sultan Mezarlığı'ndaydı. Pier Loti yakınlarında, diğer mezarlıklardan uzakta kurulan cellat mezarlığı da tamamen yok olmuştur. Uzun aramalardan sonra tek tük cellat mezar taşı bulunmuştur. Dünyada bir başka örneği olmayan mezarlığın açık hava müzesi olan kullanılması bir dönem istense de bu gerçekleşmediği gibi mezar taşları da korunamamıştır.
umumiyetle hırvat dönmeleri veya çingenelerden seçilen cellatlar, 15. yy dan itibaren kullanılmaya başlanmıştı. 16. yy da padişahın özel koruması olan dilsizler, aynı zamanda cellat vazîfesini de ifa ederlerdi. dilsizler, padişahın en küçük bir işaretinin dahi ne anlama geldiğini çok iyi bilirlerdi. sağır ve dilsizlere bu vazifenin tevdî edilmesi, mahkumun son çığlıklarını duyup etkilenmemesi ya da kurbanın yalvarmasıyla merhamete gelmemesi içindi.
eski devirlerde, kılıç veya balta kullanılarak yapılan infazlarda, bir süre sonra kullandıkları materyallerinin aşınmasından şikayetçi olurlardı. hatta 1600'lerde bir cellat, suçlunun başına tam "29 defa" balta indirmesine karşın, gövdesinden ayırma başarısını gösterememiştir. benzer durumlar nihayetiyle, zanlı yakınlarının kendilerine "suçlunun canını acıtmaması için" para teklif ettikleri bile oluyormuş. anne boleyn'in idamı için kocası kral henry'in en tanınmış cellatlardan birisini, yüklü bir parayla görevlendirdiği bilinir.
tüm bunlar, muhalif sindirmek isteyen iktidar sahiplerini, daha ölümcül ve pratik ölüm makinaları icat etmeye itmiştir.
türkiye cumhuriyeti döneminde gerçekleştirilmiş infazların hemen hemen tamamında devlet cellatlık görevini çingenelere yaptırmıştır.
devlette hiçbir zaman cellat kadrosu olmadı. infazlar gerçekleştireleceği zaman çingenlerden birine yapacağı infaz kaşılığında yevmiye verilirdi.
eli kanlı devlet adeta çingeneleri kiralık katil olarak kullanıyordu.
bu konuya nazım hikmet'de bir şiirinde yer vermiştir.
söz konusu şiirin söz konusu kısmı şöyledir:
...
ölüm
bir ipte sallanan ölü
bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm
fakat emin ol ki sevgilim
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer ipi boğazıma
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar nazım'a!
osmanlı döneminde cellatlar genellikle hırvat ve çingeneler arasından seçilirmiş. bu seçilen cellatların arasında atılan çığlıkların duyulmaması ve celladın etkilenmemesi için sağır ve dilsiz olanları ön planda olurmuş. ün sahibi olan kişileri ise rütbeli cellatlar öldürürmüş. o dönemde yaşayan insanlar cellatları hiç sevmezmiş ve lanet okurlarmış. ayrıca cellat mezar taşında ise herhangi bir yazı bulunmaz. 1.5 metrelik yazısız düz taş görürseniz bilin ki cellat mezarıdır.