türkiye'nin tek kadın mizah yazarı. aynı zamanda ankaralıymış kendisi.
sadece iki kitabını okudum. aşkın sanal halleri ve piraye...
okuma önceliğim piraye'den yana olunca, aşkın sanal hallerini okurken sanki piraye'ye devam ediyormuş gibi hissettim. betimlemeler aynı, sözcükler cümle içinde hep tekrar halinde... yazarın kim olduğunu bilmenize gerek kalmadan birini okuyunca diğerinin de yine aynı kalemden çıktığını anında anlıyosunuz.
bi de gariptir; farketmek yerine sürekli ayrımsamak, hissetmek yerine duyumsamak kelimelerini kullanıyor canan tan.
piraye adlı kitabındaki yeşilçam senaryolarını aratmayan olay örgüsü ,edebi donanım bakımından zengin olmayan uslubu ile diğer kitaplarını okumaya luzum görmediğim yazar..ipek ongun kitaplarının orta yaşa uyarlanmış halini yazan yazar..
çoğu kitabının döngüsü aynen şöyledir;
bir kız vardır ailesinin durumu iyidir ama burjuva takılmaz kızımız. çünkü idealleri olan bir gençtir. kitap onun ilk üniversiteye başlamasıyla başlar. sonra kız birine aşık olur yok aslında ona olmamış vazgeçmiş tamam başkasına da aşık olur. biriyle evlenir işte. ama oğlanın ailesiyle problem yaşar. kız özgürlüğünü mü seçecektir yoksa aşkını mı? iyi kötü seçer bişeyi. olaylar okurun tahmin ettiği gibi gelişir. ha bir de yazar araya bir iki tane * şiiri sokuşturur ki millet duygulansın. bu yani.
tüm arkadaşlarımın öle bayıla okuduğu kitapların yazarıdır. yalnız bana (sadece kitabın bir bölümünü okumama rağmen) son derece yapmacık, son derece popüler kültürün prangası vurulmuş ve son derece edebi zevkten yoksun geldiler. bilemem öyle midirler?
kerime nadir ve muazzez tahsin berkant ekolünün biraz daha modernize edilmiş hali.
aşklar hep nezih, kızlar hem güzel hem eğitimli, erkekler yakışıklı.
biraz varoşları dolaş sayın yazar diyesi geliyor insanın. ama tabiki herkes bildiğini yazar.
yahu arkadaş bir de 'yazarlarımızdan' denmiyor mu? popüler toplumun oyuncağı olmuş sanat anlamında elle tutulur bir çizginin içine girememiş, efendim ayda şu kadar para kazanıp zaten baskı masraflarını ortadan kaldırmış insanlara yazarımız denmesi onların da kendilerini, ne yapsın zavallılar, hihi yazar oldum deyu yazar zannetmeleri. geçiniz efendim geçiniz. hiç kitap okumasak, hiç hayatı bilmesek bunların ali ata bak diretmelerine aha sanat bu, edebiyat bu, evrensellik bu diyeceğiz. nedir sorun, hihi kızlarımız var orada burada kitap okuyor, hihi ellerinde basit basit kurgular, üretimsizliğin bir boka benzemez ishalleri olsun, hihi aha sattımmm. ne güzel dünya ohh! her şey orada yazılanlarda anlatıldığı gibi. dünya da öküzün boynuzlarındaydı tabi, öyle ya. yazarmış. ayşe kulin ve tayfası hadi lan oradan!
--spoiler--
durup duruken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
durup dururken ruya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
durup dururken bir kurt oluyoraya karşı bahtsız, öfkeli,aç,
durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta
durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
durup dururken kafamda güneşli bir duman,
durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde SEN ÇIKIYORSUN SUYUN YÜZÜNE...
--spoiler--
liseli ve ruhu hep liseli kalan bayanların yazarıdır kendisi. hiçbir kitaba vakit kaybı demezdim, ama bu yazarın kitaplarına diyorum.* kitaplarını okumayanları tebrik ediyor, tebriğimin yanında teşekkür hediyesi olarak; bu yazarın adı herhangi bir sohbet ortamında geçerse "ay ben çok ağladım, sümüklerim burama kadar aktı" derseniz kimse sorgulamaz sizi, daha da benimserler diyorum.*
tüyap'ta gördüm kendisini, 'yahu, adını da çok duyuyorum ama güvenip de okuyamadım, yeni nesil türk edebiyatı' tırıvırısı arasında elimde 'piraye' kitabıyla imza sırasında buldum kendimi.
dedim ki belki 1-2 sohbet olur da anlarım kadını ama oysa adımı sordu sadece yüzüne yapıştırılmış bir gülümsemeyle, sevmedim.
kitabını koydum kitaplığa, okuyacağım biraz önyargıyla.
çünkü bence kitap imzalatmak orada kadının elinden çıkmış yazı olması değil, onun sıcaklığını hissetmek, fikirlerini duymak, belki 1-2 garipliğini yakalamaktır.
ama Canan hanım imza gününü cidden sözlük anlamına göre yaşıyor.
zenginlik, eğitimli bir kadın, yakışıklı bir adam, sıfırdan yaratılmış sorunlu bir sevda ekseninde dönen yaşamlar.
iyi de aşk sadece bu zeminde olmaz ki.
asıl aşkın; beton zeminlerde, soğuk dağ köylerinde, adetin geleneğin geçit vermediği yerlerde türkü yaktıran, ölümü göze aldıran bir ateş olduğu gerçeğinden habersiz yazar izlenimi uyandırdı bende.
modern kerime nadir.
salon yazarı, tabiri caizse.
yazarlığını eleştirecek kadar okumadım kendisini, kaldı ki okumuş olsam bile o hakkı kendimde görmem.
"-ay ne hos kimsin ki sen eleştiriyon, okumamışsın bile.
+piki o zaman, gidiyim ben."
neyse efenim, benim asıl değineceğim nokta yazarın yeni çıkan kitabının metrodaki afişleri. ilk bakışta normal bir kitap tanıtım afişi gibi gözükse de, biraz dikkatle incelediğinizde canan tan'ın sanki bir cemiyet dergisinin kapağına çıkıyormuş gibi poz verdiğini görüyorsunuz. "şimdi ne var bunda sen de her şeye bir kusur buluyosun" diyebilirsiniz. bu benim kendi düşüncemdir, kitap tanıtım afişinde kitap önde olmalıdır yazarı değil.
bir tane kitabını okumanın yeteceği yazardır. zira diğer kitapların isimleri farklıdır, karakterlerin adları farklıdır fakat hep tekrar hep tekrar. alın bir kitabını okuyun canan tan'ı tanıyın. benim gibi üç kitap sonra hayalkırıklığı yaşamayın.
kitaplarını okurken çok sıkıldığım dandik cümlelerden öte cümleler kuramayan basit ve sade bir dili olan insanın içini bayan yapmacık samimiyetten uzak romanlarının olduğu romanları gibi beş para etmez yazar.