can alıcı şiirler

entry227 galeri0 video1
    222.
  1. Beni başka diyarlara götürür üstadın bu şiiri...
    (Antoloji.com'dan alınmıştır.)
    Düzeltme:yazım.

    Sitare-dilaver cebeci

    "Çeşmek Be-zen Sitare
    Ezmen Mekon Kenâre"

    Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
    Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
    Kirpiklerin yüreğime batıyor
    Telaşlı bir kalabalığın ortasında
    Ayaküstü konuşuyoruz
    Nedimin nigehban nergisleri gibi
    Üstümüzde bütün nazarlar
    Çok utanıyorum Sitare
    Dün oturup hesap ettim
    Sen doğduğun zaman
    Ben bir askeri mektepte talebeymişim
    Sen bilmezsin Sitare
    Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
    Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
    Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
    Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
    Bir derin uykuya atardım kendimi
    Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
    Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım

    Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
    Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
    Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

    Seninle konuşurken Sitare
    Aklıma yıldızlar dökülüyor
    Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
    Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
    Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
    Gökyüzü salkım salkım
    Zigguratlar tıklım tıklım
    Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
    Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
    Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
    Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
    Gözlerine baktığım zaman Sitare
    Bütün çöllere ay doğuyor
    Yoldaş ediyorum kendime imrül Kays’ı Antere’yi A’şa’yı
    En kuytu vahaları dolaşıyorum
    Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
    Çadırla su arasında bir cılga var
    O cılgada narin ayak izlerin var
    Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var

    Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
    Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
    Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

    Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
    Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
    Biliyorum içinde bir sızı var
    Bıçak ağzı gibi bir sızı var
    Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
    Züheyr’in Suad’ı gibi keremsiz kılan
    Kuzeyden güneye
    Güneyden kuzeye
    Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
    Kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
    Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
    Geviş getiriyorlar ufka bakarak
    Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
    Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
    Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
    Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
    “Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
    Çok eski bir gerçektir bu biliyorum

    Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
    Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
    Yoksa dudakların mı anlayamıyorumSinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
    Ve ikimizde ıslanıyoruz
    Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
    Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
    Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
    Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
    O şehirde sırılsıklam gezerdim
    Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
    Tapınaklar insanları safra gibi atardı
    Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
    Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
    Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
    Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
    Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
    Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
    Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
    Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
    Umay gibi yumuşak huylum
    Nerden çıktın karşıma böyle
    Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
    Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
    Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
    Adam akıllı yorulmuşum
    Ellerin böyle olmamalıydı
    Ellerine acıyorum
    Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
    Durup durup ıssız yerlerde
    “güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
    Daha çok işimiz var” diyorum

    Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
    Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
    Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
    0 ...
  2. 222.
  3. Ben Bu Şiiri Sana Yazdım..

    Geçen seneydi, mevsim yazdı..
    Aylardan haziran, gün; yirmi altı.
    Parkın bir ucunda sen,
    Bir ucunda yalnızlık vardı.
    Kaçamak bakışlarda kapışıyordu;

    iki yitik, iki yaralı yabancı..

    Bir avuca tutuşturmuştun sen,
    Numaranın yazılı olduğu kağıdı.
    Bir zaman sonra
    Gideceğini kim bilirdi ki,

    Mevsim yazdı..

    Tutuşturduğun; kağıt değil,
    Yüreğin kendisiymiş aslında,
    Kalpte yanık bir sızı!
    Duyuyor musun şimdi;

    Sana yakılan ağıdı?

    Kimin kaderi bu;
    Kimin el yazısı,

    Kim yazdı..?

    Sen yazmadın, ben yazmadım..
    Belki de sadece,

    Mevsim yazdı.
    1 ...
  4. 221.
  5. Bu gece tam havamdayım
    Hem kumarda hem aşkta
    Bu gece heycanlıyım
    Param var hem aşkım.

    Rafet El Roman...
    2 ...
  6. 220.
  7. kim o, deme boşuna...
    benim, ben.
    öyle bir ben ki gelen kapına;
    baştan başa sen.
    6 ...
  8. 219.
  9. Geçen seneydi, mevsim yazdı..
    Aylardan haziran, gün; yirmi altı.
    Parkın bir ucunda sen,
    Bir ucunda yalnızlık vardı.
    Kaçamak bakışlarda kapışıyordu;
    iki yitik, iki yaralı yabancı..
    Bir avuca tutuşturmuştun sen,
    Numaranın yazılı olduğu kağıdı.
    Bir zaman sonra
    Gideceğini kim bilirdi ki,
    Mevsim yazdı..
    Tutuşturduğun; kağıt değil,
    Yüreğin kendisiymiş aslında,
    Kalpte yanık bir sızı;
    Duyuyor musun şimdi,
    Sana yakılan ağıdı.?
    Kimin kaderi bu;
    Kimin yazısı,
    Kim yazdı?..
    Sen yazmadın, ben yazmadım..
    Belki de sadece,
    Mevsim yazdı.
    1 ...
  10. 217.
  11. Bütün güzel kadınlar zannettiler ki;
    Aşk üstüne yazdığım her şiir
    Kendileri için yazılmıştır.
    Bense daima üzüntüsünü çektim.
    Onları iş olsun diye yazdığımı
    Bilmenin...
    Orhan Veli Kanık
    0 ...
  12. 216.
  13. seçkin bir kimse değilim
    ismimin baş harfleri acz tutuyor
    bağışlamanı dilerim

    sana zorsa bırak yanayım
    kolaysa esirgeme

    cahit zarifoğlu-sultan.
    0 ...
  14. 215.
  15. Geceler karanlık
    Kabuslar üzerimde
    Yine dertlerimle ben başbaşayım..
    Gözlerin çağırmıyor,
    Sözlerin avutmuyor,
    Kadere küsmüş gönlüm yapayanlızım..
    Söyle bana sensizlik neden bu kadar zor??
    Günlerim çekilmiyor..
    Yaşamak çok zor..
    Senle dolu günlerimi kalbime gömdüm,
    içimde kalan sevgi Seni düşlüyor...
    Sensiz kaldım inan ki dünyama gün doğmuyor..
    Günahım neydi Tanrım?
    Hasretin çekilmiyor..
    Yüzünü görmeden acılarım tükenmiyor,
    Vurdun gittin insafsız Hiç mi için yanmıyor...
    2 ...
  16. 214.
  17. Ölümü gömdüm, geliyorum
    Bir sonbahar günüydü, geliyorum
    Güneşler buz gibiydi geliyorum
    Ve bütün kötülükler
    Ölümün armaları gibiydi
    ...Size anlatırım, geliyorum.
    Ve bildiğiniz insanı,
    Yada pek bilmediğiniz...
    Gömdüm ben, geliyorum.
    1 ...
  18. 213.
  19. artık demir almak günü gelmişse zamandan
    meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
    sessiz gemi yahya kemal beyatlı
    2 ...
  20. 212.
  21. Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
    Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
    Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
    Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
    Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
    O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
    Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
    Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
    Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
    Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
    Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
    Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
    Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
    Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

    çeviri: can yücel. (bkz: 66 ncı sone)

    günümüze şak diye oturuyor mu ne.
    0 ...
  22. 211.
  23. sevdam şimdilerde, şafak vakti limanlarda
    unutulmuş bir balıkçı teknesi
    üzerimde aç martıların yorgun ağırlığı
    göğsüm de alaycı bir dalga var
    donmaktayım!
    gelmelisin..
    ah bir gelsen şenlense balıklarım, yemlense martılarım
    gelmelisin..
    kalbim ellerimde, kanlı ağlamaklı
    gelmelisin..
    kalbim ellerimde soğuyor..
    (paralel)
    0 ...
  24. 210.
  25. Seni saklayacağım inan
    Yazdıklarımda, çizdiklerimde
    Şarkılarımda, sözlerimde.

    Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
    Ve kimseler görmeyecek seni,
    Yaşayacaksın gözlerimde.

    Sen göreceksin duyacaksın
    Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
    Uyuyacak, uyanacaksın.

    Bakacaksın, benzemiyor
    Gelen günler geçenlere,
    Dalacaksın.

    Bir seviyi anlamak
    Bir yaşam harcamaktır,
    Harcayacaksın.

    Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
    Yaşayacağım gözlerimde;
    Gözlerimde saklayacağım.

    Bir gün, tam anlatmaya...
    Bakacaksın,
    Gözlerimi kapayacağım...
    Anlayacaksın.

    özdemir asaf
    1 ...
  26. 209.
  27. öyle yıkma kendini
    öyle mahsun, öyle garip…
    nerede olursan ol
    içerde, dışarda, derste, sırada,
    yürü üstüne üstüne
    tükür yüzüne celladın
    fırsatçının, fesatçının, hayının..
    dayan kitap ile
    dayan iş ile
    tırnak ile, diş ile
    umut ile, sevda ile, düş ile
    dayan rüsva etme beni !

    AHMED ARiF
    2 ...
  28. 208.
  29. " vur ulan köpek dölü
    vurduğun her bir ölü
    canlanır çiçek açar
    her çiçekte bin tohum
    her tohumda vurduğun
    bin yiğit doğar yaşar
    işte bak en öndeyiz
    halkız biz tükenmeyiz
    tarihler yazar bizi
    biz, tarih yazanlarız

    bir değil, beş on değil, bin değil, milyon değil
    beş buçuk milyarız biz
    kovmak ile gitmeyiz, kırmak ile bitmeyiz
    her diyarda varız biz
    biz, birgün çalışmasak
    çarklar durur, sular kurur
    toprak küser biz ekmesek
    çağlar döner, hayat durur

    top, tüfek, ateş, ölüm vız gelir bize
    gömüyoruz şehitleri kalplerimize
    istemez vaadetmeyin cenneti bize
    dünya cennet olacak ellerimizle, alınterimizle "
    1 ...
  30. 208.
  31. bu sabah pencerene bak,
    bu koca şehri sana bıraktım,
    bir başka şehrin sabahında,
    bir başka dilde,
    elveda..
    0 ...
  32. 207.
  33. ...

    ben ki, eşten dostan uzak,
    ben ki gönlü kırık, mevsimi kurak.
    nerde aradığımız bu son durak?
    denizler kadar olmasada çırpınıyorum.

    yusuf pirgaip.
    0 ...
  34. 206.
  35. hiçbir şeyden çekmedi dünyada
    nasırdan çektiği kadar;
    hatta çirkin yaratıldığından bile
    o kadar müteessir değildi;
    kundurası vurmadığı zamanlarda
    anmazdı ama allahın adını,
    günahkar da sayılmazdı.
    yazık oldu süleyman efendiye.

    orhan veli kanık.
    0 ...
  36. 205.
  37. Rahmetini umarak
    Günahkar bir dille;
    Allah Azze ve Celle

    Ya Rasulallah,
    Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
    Kalbimizden seyrediyoruz seni.

    işte
    Bir yaşındasın,
    Beni Sa'd yurdundasın
    Sana süt anne olmadı kadınlar
    Bu yüzden dargın bulutlar
    Bir damla yağmur indirmiyor
    Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
    Minicik bir bulut var gökyüzünde
    Sana aşık...
    Ayrılmıyor başucundan
    Ve insanlar yağmur duasında...
    Hz.Halime kucağına alıyor seni
    Yeryüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
    Oysa minicik bulut gökyüzünde
    Sana meftun, sana kilitli...
    Ve dua eden rahibin kucağındasın
    Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
    Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
    Ama sen unutmuyorsun
    Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
    O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
    Büyüyor, büyüyor...
    Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
    Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
    Çoğusu bilmiyor seni...

    Altı yaşındasın
    Medine-i Münevvere yolundasın
    Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
    Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
    Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
    Mekke'ye annesiz giriyorsun
    Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
    Ebu Talip bir başka seviyor

    Ya Rasulallah
    Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
    Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
    Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
    Kaç gece anne diye hıçkırdın
    Efendim!
    Senin yerine de anne dedik annemize
    Senin yerine de baba dedik

    Yirmi beş yaşındasın
    Ve bambaşkasın
    Kimse sana denk değil
    Şefkat yayıyor kokun
    Güven veriyor sesin
    Sen Muhammed-ül Emin' sin

    Otuz üç yaşındasın
    Dalga dalga rahmet var

    Otuz beş yaşındasın
    Hadi gel bekletme yar
    iniltiler çalıyor kapısını göklerin
    Hadi gel bekletme yar
    Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
    Hadi gel ey Yâr!
    Nurdağına davet var

    işte
    Kırk yaşındasın
    Hira Nur dağındasın
    Cibril iniyor göklerden
    Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
    Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
    Karanlık gecelerimize sabahsın
    Sen Nebiyullahsın
    Sen Habibullahsın
    Sen Rasulullahsın

    Niye incittilerki seni sultanım
    Niye işkence yaptılarki sana
    Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
    Himayesiz kaldın diye mi
    Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
    ' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
    Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
    Başına pislikler saçılıyor
    Başlar feda o mübarek başına
    Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
    Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
    Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
    ' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
    Bu koşan kim?
    Ve cevap veriyor biri:
    Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
    Velilerin anası...
    Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
    Sana yeryüzünde en çok benzeyen
    Gülmesi sen, ağlaması sen
    ' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
    Niye çıkardılar ki yurdundan seni
    Himayesiz kaldın diye mi
    Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
    Seni yetim bulup barındıranı
    Seni alemlere rahmet kılanı
    Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
    Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
    'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
    Sen,
    Sen ' Allah! ' diyordun
    Allah Azze ve Celle
    Semayı haşyet kaplıyordu
    Sen ' Allah! ' diyordun
    Arş-ı Âla titriyordu
    Bedir' de ' Allah! ' diyordun
    Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
    Yüz yirmi beş bin sahabi:
    ' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

    Ya Rasulallah
    Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
    Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
    Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
    ' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
    ' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
    Sen de:
    ' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
    Bu gün yaşayan gençler var
    Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
    Ama seni onlar da çok seviyor
    Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
    Senden başka kimseleri yok
    Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

    Altmış üç yaşındasın
    Refik-i Âla duasındasın
    Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
    Kenarları beyazdı
    Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
    Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
    ' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
    Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
    ' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
    Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
    istendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
    ' Peki ' dedin o zata
    Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
    Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
    Aynı cübbeden yine yine diktiler
    Ama giyinmek nasip olmadı
    Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
    ' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler '
    Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
    ' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

    Sultanım!
    Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
    Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
    Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
    Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
    Duyduk, itaat ettik

    Ya Rasulallah
    Sen hâlâ kırk yaşındasın
    Ve hâlâ ümmetinin başındasın...

    Dursun Ali Erzincanlı
    2 ...
  38. 204.
  39. düşen yaprakların arkasından çırpınan
    bir dal gibi bakarım dünkü şiirlerime,
    zavallılıklarının suçu benimken, inan,
    onlara zulmedecek zaman benim yerime.
    ---------
    sanat, bahar günümde, çiçekli bir fidandı,
    kış gelince bir balta altında parçalandı...
    dün gölge veren ağaç, bugün ocakta yandı,
    şimdi bir yan bakan yok kül olan hünerime!
    ---------
    sevda başımda ateş, gurbet içimde düğüm,
    yangından çıkan eşya gibi kırık, döküğüm
    fakat bunlar değildir uğruna yaş döktüğüm,
    yanarım benden evvel can veren eserime...

    faruk nafiz çamlıbel - yanarım

    (bkz: lise defterlerinin arasından çıkan anılar)
    1 ...
  40. 203.
  41. Adımla nasıl berabersem, öylece beraberiz seninle..
    0 ...
  42. 202.
  43. ey aşk, yaptığını beğendin mi:
    yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
    ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
    yoksulluk ile vakit geçer mi

    uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
    toprağa baktım, yerinde yoktu;
    şiirden aşağıya attım kendimi
    düşerken düşündüm, ölmesem mi.

    anlatıyorum, hiç konuşmadan,
    buğdayın içini dökmesi gibi


    bugün dalgınım, dün de dalgındım
    aç bile değildim aynaya bakmasaydım
    dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
    gibi burdayım


    burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
    unufak olmak iyidir olmamaktan
    hiç böyle demedim, yarabbim bilir
    bu bozuk güzellik, kalbimi yoran


    bir sandalye çektim zor günlerin altına
    ah ama,


    kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
    beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
    bana düşüyor, her yağmur tanesini
    suya götürmek, o serin ırmaklara


    öyle ya
    bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
    moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
    bunları şunun için anıyorum burada
    kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
    bağırıp duruyorum denizin ortasında
    su buradan ne kadar uzakta
    1 ...
  44. 201.
  45. bu kadar ruh halini yansıtır bir şiir.

    --spoiler--
    Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
    Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
    Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
    Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
    Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
    Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
    Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
    Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
    Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
    Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
    Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
    Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
    Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
    Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
    Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
    Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
    Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
    Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
    Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
    Ya da ilk insanın doğdugu, öldüğü dağdi Moby Dick
    Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
    çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
    Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
    Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
    Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
    Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
    Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
    --spoiler--

    ellerimde bir göztaşı- can yücel.
    1 ...
  46. 200.
  47. bir patlama...bir duman...ve bütün bir şenlik alayı,
    sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın
    tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik,
    yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik...

    ey yüce patlama, ey öc alıcı duman,
    kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?
    arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun,
    görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.

    sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki
    her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.
    vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın,
    en gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.

    silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin
    bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.
    ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
    attın...ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

    dursaydı bir dakikacık (bu hep) geçen zaman,
    ya da o durmasaydı o tâlihsiz* taç,
    kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş
    bir iyilik olurdu, benzeri yüzyıllarca geçmemiş.

    ancak, rastlantı... âh o güçlülerin dostu,
    güçsüzlerin, zavallıların değişmez düşmanı,
    birden yetişti etkisiz kılmaya, bu yakıcı planı,
    söndürdü bir nefeste bu parlak umudu;

    yazdı, alay etmek için bilinçsiz yazgı,
    zulüm tarihine bir övünme önsözünü.
    kurtuldu; hakkıdır, alacak şimdi öcünü;
    ancak; unutmasın şunu (ki) alçaklığın tarihi:

    bir milleti çiğnemekle bu gün eğlenen (alçak)
    bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini

    tevfik fikret.
    1 ...
  48. 199.
  49. Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
    büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
    sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
    piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
    işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
    insaf et anna!

    gidelim buradan.
    senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
    hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
    ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
    sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…
    tamam sustum.

    gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
    yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
    gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var. gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
    bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

    hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
    gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
    sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
    tanrı belki bizimle de konuşur...

    Tarık Tufan
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük