feodalizmin çöküşünü müteakip kentlilerin ürettiği kültür olarak tanımlanabilir kabaca. kapitalizmin doğuşunun sancılarıyla aristokrat kültürün aşınmasıyla ivmelenir, yaşam tarzından sanata, edebiyata dek bir dizi alanda varlığını hissettirir. sanayi devrimi'yle yeni sınıfların zuhur etmesi, iş bölümünün boy vermesi gibi değişimlerle artık bugün tanınamaz hale gelen kültürdür. neden?
marx ve engels'in yönsemesiyle söylersek, burjuvazi ve proletarya ikileşmesinden türeyen ve kentli sermaye sınıfının egemenliğini yeniden ve yeniden üreten her kültür bu adla anılır. marx'ın tesbiti de yabancılaşmadır. insani olan her ürünü kültürün içine tıkan marx'ın bu ön kabulü sanatın özgün yerini ıskalamıştır. bugün bazı marksistler sanatın ayrı ve özgün bir tarihi olduğunu vurguluyorlar. burjuva kültürün dışına düşenin onu onaylamayan, karşı çıkan olduğunu kesin olarak söylemek mümkün müdür bugün? rafine bir değer mevcut mudur bugün? ya da stanislavski-çehov yahut brecht shakespeare'den etkilenmemiş midir? kazakeviç balzac'tan nefret mi ederdi?
sıradan bir caddeye mahalleye indirilemeyecek kadar değişik bir yapısı olan kültürdür. Laf arasında arkadaş ortamında burjuvasın oğlum sen demenin ok ötesinde bir kültürdür. Bugünkü sanatsal değerlerin oluşmasında büyük etkisi vardır.
her ne kadar burjuvazi ticaret ile zenginleşen bir sınıf olsada asıl parayı vurmaları, dolayısıyla gücü ele geçirmeleri sanayi devrimi ile gerçekleşebilmişti. paraya kavuşan bu insanlar boş zamana da kavuşmuş ve bu boş zamanlarını değerlendirmek hemde hayat kalitelerini arttırabilmek için kültür-sanat faliyetlerine merak sarmaya başladılar. aslında bu yönelişin asıl nedeni halen gücünü korumakta olan aristokrasiye özenmeleri yani sınıf atlamaya çalışmalarıdır. kapitalizm öncesi kulturu kabaca ikiye ayırabiliriz: ilki halk kulturu(folklor) diğeri ise saray ve çevresindeki aristokrat kultur(yani yuksek kultur). ilk başlarda burjuvazi tam anlamıyla kendini aristokrasiye yamamaya çalışırken üretim ilişkilerinin değişmesi ile burjuvazi her konuda egemen sınıf haline gelmiş, aristokrasi ise isimlerinin önünde bir çok ünvan bulunan ama cebinde beş kuruş olmayan bir güruh haline gelmiştir.(ki sosyete terimide bu zamanlarda kullanılmaya başlanmıştır) bu değişim burjuvaziyi yüksek kültürün taşıyıcısı haline getirmişti. günümüzde halen yüksek kulturun taşıyıcısı(finansörü) burjuvazidir.
burjuva kulturu tabii ki de yuksek kulturdur ancak bu o kültürden çıkan her şeyin iyi, kaliteli olduğu anlamına gelmez, anyı şekilde populer kulture dahil olan her şey de kötü degilir. yani berbat opera eserleri olduğu gibi müthiş rock parçalarıda vardır.
halk kulturu ise daha farklı bir yön izlemişti: şehirleşme ile folklor dediğimiz şey yok oldu, bunun yerinin dolması ise biraz zaman aldı çünkü kapitalizmin ilk dönemlerinde çalışma saatlerinin uzunlugu ve ücretlerin azlığı dolayısıyla halkın kültüre ve sanata ayıracak ne vakti nede parası vardı. çalışma saatleri ve ücretler çalışanların leyhine gelişmeye başlayınca halkta kendi kulturunu oluşturmaya başladı ki bu populer kulturdür.
türkiye gelişmesini bu şekilde(normal yollardan) yaşamadığı için burada burjuva kulturunden bahsedebilmek çok zor. populer kultur denen şeyde yerlerde sürünüyor. ki zaten burada sınıflar arası kultur farkıda yoktur; fakir ibrahim tatlısesi doğan görünümlü şahininde dinler zengin mercedesinde, işçi m.ali erbile televizyondan güler iş adamı oteldeki programından...
zamanın zengin zuppelerının kulturu ki diger insanları asagılamaktan ziyade herhangi bir aktivitesi olmayan kulturun yandan yemıs halide su aralar cadde takımında (bkz: tiky) görülmektedir.baba parasıyla artızlık yaparlar,hor görme fiilinin sık sık uygularlar starbucks da bir kahveye 6 ytl verirler
nereye kadar dedigim kultur olmayan , eziklik giderici sosyal statu diyebilecegim durum