ayrica amerikan hukumetine her acidan siki gondermeler yapan film olmus. asil elemanin "dur onu oldurme iki cocugu var" kelamina istinaden telefondaki irakli fidyeci "benim de 5 cocugum vardi" diyerek cevabi otutturuyor. anlayin artik gerisini.
sinemaya gidip izleyemediğim için üzüldüğüm filmdir. evde ekran başında da izleniyor tamam ama bu film kap karanlık bi ortamda, dev perdede izlenmeliydi...
--spoiler--
film ayrıca amerikayı ağır bi şekilde eleştirir. izleyeni gerdikçe gere. bence bu filmi izlemek saatlerce sevişip boşalamamaya benziyor: yani film sarıyor(sürüklüyor) ama film bittiğinde de gerginliğiniz devam ediyor.
--spoiler--
- Adım paul steven conroy. sosyal güvenlik numaram 048321198 doğum tarihim 3 mart 1976 bu video son isteğimde ifadem olarak sunulsun. aıı aa karım linda conroy a tasarruf hesabımdaki 700 doları ve yıllık ödeneğim den geri kalanları bırakıyorum. oğlum shane conroy a ona ! ona ! kıyafetlerimi , kıyafetlerimi bırakıyorum umarım büyüdüğün de sana olurlar. üstümdekileri değil.* benim keşke bırakacak daha çok şeyim olsaydı , belki ünlü bir baseball oyuncusu yada işe takım elbise ile giden biri olsaydım , daha çok şey bırakabilirdim. ama sen istersen o insanlardan olabilirsin. sadece bana büyüdüğünde annene çok iyi bakacağına söz ver ve her zaman doğru olan şeyi yap. seni çok seviyorum shane , belki bunu yeterince söyleyemedim belkide söyledim bilmiyorum muhtemelen yeterince söyledim. üzgünüm linda seni dinlemeliydim. dıt
filmi izleyeli baya oldu. bitince balkona çıkıp, o alabildiğim nefesin serinliğiyle ağlamıştım bi müddet. ne kadar iyi film onu siz tartışın ama izlenince insanın amına koyan filmler listesine kafadan bir numara olur.
Rodrigo Cortés'E "bir tabut ve tabut'un içindeki bir adamla 95 dakikalık bir film çekebilir misin?" diye sormuşlar. o da bu soruya : "a.ına bile korum" diye cevap vermiş duyduğum kadarıyla.
muhteşem bir psikolojik gerilim filmi. bürokrasiye, savaşa, kapitalizme, amerika'ya vs giydiren, empati kurmanın dibine vurdurtan, insanı psikolojik olarak dağıtan ve klostrofobik insanların kesinlikle izlememesi gereken bir film.
--spoiler--
film'de siz de paul ile birlikte çaresiz kalıyorsunuz. düşünsenize! toprak altındasınız, elinizde bir tane çakmak, bir tane kalem, bir tane bozuk fener, bir tane de kısıtlı şarjlı cep telefonu var. 90 dakika da süreniz. yoksa mortingen. onunla empati kurunca travma yaşamanız içten bile değil.
dona ve o personel müdürüne sülale boyu dümdüz gidiyorsunuz! ara sıra paranoyaklaşıyorsunuz. hatta bir ara "paul" tel'de "benim adımı nereden biliyorsunuz?" dediğinde dedim ki "bu işin için de bir iş var"(hani tanıdığı biri falan mı yaptırdı gibi.) ama sonunda yine (gerçi bir an çıktığını hayal ettiği sahne'de ben de çıktığını sandım. hayal ettiğini anlayınca ben de yıkıldım. o holikopter sesleri, ışık hüzmesi falan..) şaşırdık. ben çıkmasını hem umut hem tahmin etmiştim ama olmadı. adam o kadar uğraştı. tabuttan yılan kovdu, o kadar telefon görüşmesi yaptı, içeri kum girmesin diye o kadar çaba harcadı vs. ama o öldü biz de öldük. ama biz hala küfredebiliyoruz. neye mi? kapitalizm'e (o personel müdürü olacak o.ospu çocuğuna), bürokrasi'ye, kendilerine sürekli kahraman diyen, yalandan kahraman ve kurtarma hikayeleri uyduran amerikan ordusuna ve askerlerine, savaşla alakasız insanların kafasına sıkan, kafasını kesen, tabut'ta ölüme terkeden şerefsizlere (ha adamın bazı lafları haklı tabi; "11 eylül de benim suçum değildi ama çocuklarım öldü. saddam da burada değildi ama siz buradasınız" gibi. ama öldürmek için amerikan askerlerini kurban seçseler daha haksız olmazlardı) , dona denen kaltağa...vs.
bu arada kum'un sesi, en sonda geldiğini sandığımız yardımın uğultulu sesleri, kurtarma tim komutanı dan'in "üzgünüm paul, çok üzgünüm" deyişi hala kulaklarımda.
--spoiler--
son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden. herkes izlemeli. ilk başta söylediğim gibi klostrofobisi olanlar hariç.
"senin ailen de açlıktan ölseydi sen de birilerini öldürürdün"