Ben var ya ben doğduğum günden beri bunalımdayım. En kesintisiz mutluluk sürem toplamda 3 ay falan onda da aşık olmuştum küçükken aq geri kalan hep bi keder. Ama böyle dışım algida dondurma reklamı içim uçurumdan boşluğa çığlık atmak.
Bugün şöyle bi düşündüm de aslında hep bu aynı anda her şeyi oldurmaya çalışmaktan oluyor. Yani istediğim bi şeyin gerçekleşmesi için diğerinden fedakarlık etmem gerekiyor ve bunu bilinçli tercih etmiş olsam da içten içe kendimi suçluyorum. Hep yapmam düzeltmem halletmem gereken bi şey olduğu için de ne kadar ilerlemiş, başarmış olsam bile bunlara mutlu olamıyorum.
Vay be acayip rahatladım aq.
Bergen'in olayını öğrendiğimden beri maalesef istemsiz bir şekilde içinde bulunduğum durumdur. Öyle ki psikologlar bile düzeltemeyebilir çünkü cinayet çok kötü bir şey. Bugün silah sesi duydum topkapı'da maganda mıdır nedir? Karaköy'de tartışma oldu. Dünya'nın kötüye gitmesinden korkuyorum. Herkes şaka gibi kadın cinayeti konuşur oldu. Karaköy'deki adam da sen affetsen ben affetmem dedi. Bergen gündem oldu. Keşke bergen'in filmi yapılmasaymış çünkü insanlar bunalıma giriyor.
Haftanın en az 3 günü üzerimde olandır. iki gündür bok gibi hissetmemek için çabalıyorum. Bırakmıyor peşimi. insanı aklının üzerinde hakimiyet kuramaması mahvediyor. Bakın hiçbir sebep yok mutsuzum sabah böyle kalktım. Kendimi değersiz, hiç ve layıksız hissediyorum. Neden böyle bilmiyorum. Evden kaçıyorum, yürüyorum, spor yapıyorum, tuval boyuyorum, killeri şekillendiriyorum, insanlarla kendimi meşgul etmeye çalışıyorum, okuyorum, derslere giriyorum. Daha kendimi ne kadar meşgul edebilirim. Böyle olduğum günlerde psikiyatriye ihtiyacım var ben kendimle başa çıkamıyorum diyorum. iyi olduğum günler nasıl bugün gibi hissettiğime inanamıyorum. Yoluna girecek psikiyatriye gerek yok diyorum. Sürekli bu ikili olma halindeyim. Ve benim sarılıp ağlayamadığım birinin olmayışı bu durumu daha da kötü hale getiriyor. Yoğunluklu olarak son 2 senedir böyle hissediyorum.
ne yaparsanız yapın girdiğinizde kurtulamadığınız durum. sizi seven çok güzel bir eşiniz olsa da, size her türlü desteği veren aileleriniz olsa da, güzel bir eviniz olsa da, iyi ve rahat bir işiniz olsa da, altınızda arabanız olsa da, cebinizde paranız olsa da olmuyor. biliyorum bu cümlelerin ulaştığı birçok kişi bana şu an küfür edip "daha ne istiyorsun lan it" diyecek. işte benim de değinmek istediğim nokta bu, bunalım böyle bir şey. nelere sahip olduğunuz önemsizleşiyor bir anda. keyif alamaz hale geliyorsunuz hayattan.
ağlayıp rahatlamak, radyo tiyatrosu dinlemek, azerbaycan çayı içerek üzeyir hacıbeyli'nin köroğlu operasını izlemek, tiyatroya gitmek, sanata doymak, felsefeyle uğraşacak vakit, sosyoloji ve ilahiyatla ilgilenmek için enerji lazım bana. şu yaz tatili gelsin, bu saydıklarımın hepsini çatır çatır yapacağım. imdaaaat diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum. en sonunda kafayı yiyip kantocu nigar gibi "ben kalender meşrebiiiim güzel çirkin aramaaaam gönlüme bir eğlenceeee isterim olsuuuuun!" diye ortalık yerde sapıtmaktan korkuyorum. eskiler buna sürmenaj diyorlarmış.
Edit: bunalım insanın işsizliğinden, yapacak işi olmadığından veyahut planlarının olmadığından kaynaklanmıyor. insan felsefeyle uğraşırken, resim yaparken, bach dinlerken, işindeyken; her yerde her zaman her durumda bunalıma girebilir, bunalım halinde olabilir.
Bunalım insanın yapacağı işi engellemez ama kişi kendi yapacağı işi yapmayı bunalım bahanesiyle bırakabilir.
insan neslini temsil eden, duygulanma ve düşünme eylemi bahşedilmiş varlıkların ekserisi içinse olayı sadece seyretmektir önemli olan. Bu ilişkide suyun gücüne inananların taşıdıkları heyecanın nispeti, dalgadan çıkan sesin yüksekliğine göre değişir. Fakat her ne olursa olsun kaya sessizdir. Hiçbir darbe karşısında sesini çıkarmaz. Çünkü sessiz kalmalıdır. O sessiz kaldıkça kendinden olanlar sınanmaktadır. Aslolanlar, dalgaya tutulmayanlar..
ne diyoruz hala? su önce bulanır sonra bunaltır, iyisimi bir bardak su içelim.