Vahsi kapitalizm tarafından talan edilmeden önce daha güzeldi.
En son gittiğimde tarihi tren garının mcdonalds'a dönüştürüldüğünü görüp halimize şükretmiştim. Sen misin şükreden; Haydarpaşa garını yakıp, garlıktan çıkarıp, en çok verene peşkeş çekmenin yolunu yapmaları bir kaç ay sürdü.
Buda ve peşte diye iki bölüme ayrılmış, huzurlu, sakin, yürümekten hoşlanıyorsanız, yürüyerek gezebileceğiniz, bolca yeme içmeyi komik rakamlara alabileceğiniz, öğrencinin bolca bulunduğu avrupa kentidir.
Prag' a benzerliği dikkat çekse de, prag' ın enerjisi yoktur.
Huzur ve sakin olma kavralarına sahip olduğundan mıdır nedir, hüzünlü bir romantik havası olduğu doğrudur.
Son gece, ard arda diktiğim palinka denen muhteşem Shottan sonrası hafiften flu...
Uyandığımda Sabiha Gökçen' deydik.
Lezzetine aldanıp, suyunu çıkarmayın...
Gündüzü ayrı güzel gecesi ayrı güzel olan şehirdir. Her sokağında birbirinden güzel barlar bulabilirsiniz. Herşeyi güzel tamamda tek kusuru sanırım metrosu. Nostalji falan değil bildiğin yürüyen teneke. Zaten aşağıda 50 sene önceki macaristan devleti yaşıyor gibi.
ruin pub'larını merak ettiğim güzelliğinden çokca bahsedilen ve son birkaç senedir ilgimi çeken şehir. kampanyalı uçuştan gayet ucuza bilet buldum lakin şehir hakkında pek bir fikrim yok. 3 günlük kısa bir turda nereleri görebilirim bilgisi olan varsa kardeş ilan ederim.
Tuna'nın iki incisi buda ve peşteye ev sahipliği yapan orta Avrupa'nın en önemli tarihi eserlerini içerisinde barındıran Macaristan başkenti . Her açıdan bu şehre gittiğinizde tıpkı istanbul gibi sizi dizginler ve kendi akışına güzelliğine dalıverdirir sabah kahvenizi yudumlarken aklınıza istanbul'u getirir tıpkı sabahları işe Anadolu yakasından Avrupa'ya yada akşam iş dönüşü Avrupa yakasından Anadolu yakasına evine dönen insanlar gibi burdada buda ve peşte durmadan insanlar yer değiştirir . insanları genç ve dinamiktir Budapeşte'nin . Eğer daha önce gitmediyseniz gidin tavsiyemdir .
3 kere gidip her gidişimde farklı şeyler yaşadığım şehir. hemen hemen her yerini gezdiğim, tarihi ayrı, şehrin ayrı güzel estetiği inanılmaz. zincirli köprüsünün ihtişamı, budin kalesinin hoş görünümü ortadan geçen tuna nehri oraya gelince macaristan parlemento binası.
balıkçı tabyasına cıkıp şehri tepeden izleyip, ama en güzeli gellert tepesine çıkıp şehri kuşbakışı görmek. gitmeyi düşünen arkadaşlara kesinlikle öneriyorum. türkleri seviyorlar, hiç yabancılık çekmedim. güzel bir şehir, tarihi bir şehir ve bütçeye uygun bir şehir..
he unutmadan Kemal Ataturk Setaut yani kemal ataturk caddesine gitmeyi unutmayın. ve elbette ki kahramanlar meydanına gidip atilla ile resim cekilmeyi..
geceleri bir başka güzel olan şehir. nehrin kenarında bir şeyler içerken inceden de müzik açarsanız eğer, sabaha kadar oradan kalkmayabilirsiniz. tuna nehrine akşamları bakmak insana hiç düşünmediği şeyler düşündürtür ve hiç aklına gelmeyecek kararlar aldırır. zannımca prag ve paris kadar romantik bir şehirdir.
tabi budapeşte'ye yazın gitmek çok hoş olmayabiliyor. malum adım başı turist. ama eğer sonbahar veya kış aylarında giderseniz tuna'nın romantizmi iliklerinize kadar işler.
bu şehir çok büyük acılar görmüştür. 2. dünya savaşını şiddetli yaşayan ülkelerden birisidir. bir dönem nazileri, bir dönem rusları desteklemişlerdir. her iki tarafın da merhametinin olmaması bu şehri çok yormuş. ve hala o büyük savaşın etkilerini şehirde görebiliyorsunuz. bir akşam nehir kenarında yürürken yerde ayakkabılar görmek ve onların 2.dünya savaşında katledilen yahudileri temsil ettiğini öğrenmek çok koyar insana mesela. tarihi bilinmesi gereken şehirlerdendir. ayrıca müzelerinde osmanlı himayesinde olduğu dönem için "osmanlı işgali dönemi" başlıklarını ve tabelalarını görebilirsiniz.
son olarak da eğer hostel veya otelde kalacaksanız seçebileceğiniz en eski binayı seçin. tahta kapılı asansöre binmenin heyecanı çok başka oluyor.
Planda yokken euro nun fırlamasıyla ispanya’dan vazgeçip gittiğimiz macaristan’ın başkentidir. Şimdi iyi ki gitmişiz diyorum. Tarih ben buradayım diyor resmen.
Gezilecek yer sayısı fazla olduğu gibi, ciddi anlamda değerli mimari eser barındırıyor şehir. Örneğin parlamento binası falan efsanevi, dünyadaki ikinci büyük parlamento binasıymış.
Bunun yanında acayip de hüzünlü bir yanı var şehrin. Coğrafi konumu da sanırım etkili bunda, yoksa hem nazilerin hem de rusların eziyetini çekmelerinin başka bir açıklamasını bulamıyorum. Adamlar terör müzesi yapacak kadar çok çekmişler.
Langoş dedikleri pişileri gerçekten çok güzeldi. Bizim pişilerin kocaman hali tabii, boş da yiyebilirsiniz ama herkes üzerine istediği malzemeleri koydurup öyle yiyor. Kumpirin içine seçer gibi seçiyorsunuz. Kurtoskalacs isimli böyle makara şeklindeki tatlıları da bayağı güzel. Oiy canım çekti gece gece.
Daha önce birkaç ay kaldığım, köprüleri ve binaları ile, radyosunda sürekli çalan enstrümental müzikleri ile büyüleyen şehir.
Sap sap gitmeyin, hiç tadı çıkmıyor.
Hediyelik eşya dükkanlarında çin malı dandik mallar yerine el yapımı, orijinal kendi üretimi malları içeren şehir. Langos isminde bizdeki hamur kızartmasını peynir, yeşillik gibi birçok garnitür ile sundukları lezzetlerini de es geçmemek lazım.
Eski bir hostelde kaldığımdan mı bilemem ama bence şehre artı puan kattı çünkü değişik bir havası vardı. Kafeleri çok beğendim gerçekten, güzel bir manzaraya karşı saatlerce sohbet edilebilir. Fiyatlar da fena sayılmaz ve yemek açısından da alternatifler var bizim damak tadımıza uygun. Fakat şehrin güzelliği, gezerken aldığın keyif ve insanların sabaha kadar şehrin manzarasına karşı oturup sohbet ettiği bir yer var ki efsanedir, bu açılardan ise kesinlikle bir prag değildir.