apartmanlara broşür dağıtarak, para kazanma derdinde olan gence yapılan hededir. gelip "kolay gelsin" diyeni de vardır. candır onlar. bu genci görüp insanlığını kaybedenler de vardır. "goyma laaynn oraya, çık giiat" der kendileri. sanki bomba koyuyorsun posta kutusuna. fesattır onlar. para kazanmak için şerefsizlik mi yapmak gerekir? kendilerine sormak isterim.
hangimiz bir zamanlar broşür dağıtmadı ki, broşür dağıtanların aldıkları maaş asgari ücret düzeyinde bile değildir, onların öğlen yemeği kuru bir peynirli sandviçle biraz fantadır, çok görmeyin bu ekmek parasını onlara, lütfen, yalvarıyorum.! insanlığınıza dönün, eğer hala kaldıysa...
insanların emeğe ne kadar saygısız olduğunun göstergesidir. insan olma bilincine erişen o broşürü okuyası yoksa da alır. ancak ekmeğinin derdinde olan birine böyle davranmak orospu çocukluğudur.
edit: takma boş ver sen, memlekette piçten bol ne var, kolay gelsin kardeşime.
yolda giderken genç eğer sana zıt bir ideoloji taşıyan broşürleri ısrarla gözüne sokuyorsa göreceği tepkidir. tabi o broşürleri cenkte savaşırcasına dağıtır.
amaçları egolarını tatmin etmektir. işlerine yarar market broşürleri olsa elinden kaparlar. emeğe saygısı olmayan insandır. gün gelir devran döner birgün onun çocukları ya da kendisi de aynı işi yapmak zorunda kalır. allah çok büyüktür.
doğaldır. o broşürcü gence sesleniyorum seni tam 45 dakika izledim tam 89 broşür verdin ve bunların 76 sı kadındı. teklif ettiklerininse 97 si kadın 24 ü erkekti. belli ki sen bi yandan da karı kaldırmaya çalışıyosun.
eğer broşürü almamak ya da bana ait olan posta kutusuna konmasını istememek 'it' muamelesi yapmaksa, yaparım arkadaş! posta kutusu bak adı üstünde, posta kutusu! sikindirik reklam/ideoloji broşürü koyma yeri değil! ayrıca nereden bileyim apartmana girip ayakkabıları çalmayacağını? ya da 1. kattaki yaşlı teyzenin boğazına bıçak dayayıp kadını soymayacağını? elinde broşür var diye güvenmek zorunda mıyım sana?
zorunuza gidiyorsa yapmayınız, başka bir iş bulunuz. biz de zor şartlarda çalışıyoruz da, ekmek parası diyip sineye çekiyoruz...
Çoğu zaman bunun yapılması gerekiyor. Adam öyle bir uzatıyor ki broşürü ağzınıza sokacak. Hatta bu broşür dağıtma işine yeni bir yöntem bulunması lazım böyle olmaz.
Kendi itliğinden yapıyodur orda sıcakta yada saoğukta saatlerce dikilmiş belki yürümüş ekmek parası kazanmaya çalışsan insandır ne yazıyosa yazsın bi tane alıp bakmak çokmu zordur?
iki tarafında haklı olduğu kargaşadır. o genç para kazanır mecbur dağıtmak zorundadır her binaya ama adam da haklıdır bi posta kutusuna yirmi tane aynı broşür atıp işi erken bitirmeye çalıştığının farkındadır tabi, hatta bazıları o kadar basar ki, posta kutusu açılmaz daha kötüsü yere bi dökerler bilemedin yüz tane sonra rüzgar dağıtır bunları gel keyfim gel bi tanesini alıp ne diye okumak yerine ana avrat söversiniz bile üstüne. ama ekmek parası sonuçta o da iş ne kadar yarın ne yapacağımız belli olmasa da zor iş özellikle sıcakta.
seni ilgilendirmiyorsa da almalısın. ama anket yapanlara ayrı kılım onuda söylim. kardeşim gel anketini yap eyvallahta 1 dk'nızı alıcam diyosun yarım saat oluyo. baştan yarım saat de bende pozisyonumu ona göre alırım.
bir insanın onurunu kırmaktır. benimde başıma gelmiştir.
küçükken üst kat komşumuz yeni bir ayakkabıcı dükkanı açmıştı. bizde çocuğuz yeni ayakkabı görelim, ışıklı ayakkabılara bakıp bakıp eğlenelim diye sürekli dükkana gidip geliyoruz.
bir gün komşumuzun ortağı (kendisi para göz ve bir o kadar da sinsi bir insandır) bana gel sana 5 ytl veriyim (o zamanlar ytl tabi) git bu 1000 broşürü dağıt dedi. ben sevinçten havalara uçtum. çünkü o zamanlar babamdan 25 kuruş alınca bile sevinen çocuklardık. 5 ytl bizim için çok büyük paraydı. hatta o 5 ytl ile ışıklı ayakkabıyı alma hayali bile kurmaya başlamıştım. Neyse fazla uzatmayayım, adam bana ''bunların hepsini dağıtmazsan paranı da alamazsın'' deyip yolladı dükkandan.
şimdilerde içine sığamadığım artvin, o zamanlar bana dünya' nın en büyük yeri gibi geliyordu. 20 metre ilerlesem kaybolucam zannederdim. şimdiyse adam çıkıp bana bu 1000 broşürü dağıt demişti. ışıklı ayakakabının hayaliyle azcık yürüdüm. herkese teker teker uzatıyordum fakat insanlar dönüp bakmıyordu bile. boyum kısa görmüyorlar zannedip parmak ucunda yürüdüm ama gene kimse ilgilenmiyordu.
böyle böyle derken epeyce yürümüşüm. kent pazarına gelmiştim. içeri girersem broşürleri dağıtacağımı biliyordum ama kaybolmaktan korkuyordum. girmedim içeriye. korktum. korka korka geri döndüm. nasıl yolu bulduğumu hala daha bilmiyorum. adam ''yok sana 5 ytl falan. senden hiç bir bok olmaz. kaybol git gözüm görmesin'' diye azarladı beni. bende ağlamaya başladım tabi. çocukluk işte. şimdi olsa en iyi ihtimal olay çıkardı.
işte o günden sonra ne zaman broşür dağıtan çocuk görsem içim burkulur. yüreğim sızlar. eğer boş vaktime denk gelmişse tüm broşürleri elinden alır teker teker ben dağıtırım. o ayakkabı dükkanı da sonradan battı. bir çocuğu o kadar ağlattı diye belki de. insan olamadı diye. komşuma üzülmeye üzüldüm fakat o adama zerre acımadım. sonuçta bir çocuğun kalbini kıracak kadar düşük bir insandı.
ışıklı ayakkabılara ne mi oldu? babam sayısız ışıklı ayakkabı aldı bana. büyüyünce öğrendim. o gün kazanacağım parayla ışıklı ayakkabının cırt cırtı bile alınmazmış.