ölümden sonra sonsuz hayata inanmamak, farkında olmadan bir boşluk yaratır insan hayatında. çünki; ölümden sonrası bir hiçliktir ve bu hiçlik amaçsız olmayı getirir. kişi ne kadar zengin veya ferah olursa olsun, hayatında hep bişey eksiktir. ama bu eksikliğin inançsızlık olduğunun farkında değildir.
toy bünyelerin bir insanla, uğraşla, işle doldurulabileceğini sandığı ancak hiçbirinin işe yaramadığı; insanın kendisi istemediği sürece hiçbir şeyin ya da kimsenin dolduramayacağı eksiklik.
yadırganan. renkten ve zevkten tartışmasız mahrum -yahut seçimli- olan. edilgen sıfatları şiddetle reddeden. vicdani.
ilk arada, üç sigara sonrası kulakların çınlamaya başlar. sol ya da sağ. farkı mühim değil. dikkatle incelediğinde otobüsü, oturduğun koltuktadır aslında. ki aslı astarı olmayan mastar ekleriyle bezeli kaliteli kumaştandır koltuk. üzerine bırakmışsındır soğusun diye üç beş satır beyaz kağıdı. işte, oradadır. gidip dalmak değildir mes'ele; aslolan kayba meyillidir zira! ve fakat girmişsindir bir kez, çıkmak imkan külfeti dışında..
tadı; yenmeyecek derecede taşlı olandır boşluk. dolandırır.
basılmış on iki yaş çocuğu telaşında, alınan kararları uygulayamama merkezidir boşluk. boşluktur bu, ilkokul fen bilgisi laboratuarında, çatlak camlı vakum aleti içerisinde "hava olmazsa yanmaz" denen mumu göbeğine katılaşmamacasına damlattığın, ve fakat havadan görecesiz münezzeh; cümlelerini uzattıkça uzatmaya çalıştığın, nihilizme lanet yağdırdığın, kadınsan kevaşeleştiğin, adamsan kevaşeleştirdiğin, klişelere düşmanlıkla bağlandığın, telefonu hep beklediğin, telefonu hiç beklemediğin, telefonun hep çaldığı, telefonun hiç çalmadığı, telefonu hep açtığın, telefonu hiç açmadığın..
dakikaları, anları sorgularsın yokluklarını bile bile. bilmezsin fakat, "yok" bir reddetme mekanizmasıdır aynı zamanda. hiçlere boyun eğersin. salaksın.
demiş ya, "katil hep garson, kötü de orospu çocuğudur çünkü" diye. sana göre ise, kötü tanrı, iyi ise orospu çocuğudur.
burada neler heba oldu bir bilsen, ah dostum! puder'leşti kadınlar, raif'leşti adamlar.
burada nelere kanıldı bir bilsen dostum! adamlar öldü, kadınlar, çocuklar. ama önce hep çocuklar.
burada neler yakıldı bir bilsen.. hayaller satıldı, kalan sağlar ufak tefek kutulara toplandı birer beşer.
bilmiyorsun dostum; sanrı, gerçeği kum üzerinde yıldızlara böler..
boşluktur işte, kötü tanrı, iyi yoktan iyidir.
dünya her gün yeniden yaratılmaz. ve fakat birden uyuyakalırım belki dersin her şeyin ortasında, bir bardak kahve ile; narçiçekler sarar etrafımı. belki işte, saçma yahut değil; inatla belki işte.
sonra kahve içemez olursun. bu, böyle gider dostum.
"dalgın kuşlar var üstümüzde, kanatlarını yayarak süzülüyorlar oynak kavisler bırakarak arkalarında
gagalarından mektup gibi geçiyor boşluk
ve sessizlik bir yüzük taşı gibi parlıyor gözlerimizde,
dudaklarımızda,
yanık sırtlarımızda.
parmaklarımızla konuşuyoruz biz de, işaret daha çarpıcı
tapınır gibiyiz bu yüzden
çok gerilerde, bilincin ve bilinçaltının da gerisinde,
bize hiç verilmeyenin
boşluk bu
ölü gövdenin küçük mezarı
bir çift kiraz iliştirilmiş de sanki mermerine
bazen tek bir kuşu alıp götürüyor, götürüyor
yaldızdan bir taşın sınırına bırakıyor(göğün yakamozu bu da)
aramayı unutuyoruz birden herhangi bir şeyi,
şurda mı burda mı bakmıyoruz bile
o kadar az, o kadar ortada her şey çünkü
ve soruyoruz kendimize: bir şey mi aratmak istiyordu bize boşluk
bilmediğimiz bir şey mi
bunu bir çocuk yeni kopardığı bir dal parçasını ruhuna batırarak anlatıyor
anlatmış oluyor belki."**
Doldurması gerekenin çok uzaklarda olduğu his. Hayatınızın geri kalanın eksik devam edeceğini bildiiğiniz,ağlayamadığınız fakat o boşluğun içinde günden güne eridiğiniz o lanet olası his işte.
o boşluğun dolmadığını, doldurmaya çalıştıkça eksilmenden anlıyorsun. sonradan görüyorsun ki; her malzeme kendinden bir şeyler aslında. olmuyor, dolmuyor. sen de bırakıp öylece gidiyorsun, varlığını unutuyorsun. ama o hep orada var olmaya devam ediyor.
doldurulamayan, huzursuzluk veren can sıkan bir şey. varlığın olmaması kendini yalnız hissetmene, uçurumun kenarında hissetmene sebebiyet veren ruh hali..
Yaşama amacının sorgulanması. En sağlam müzikleri, en sağlam filmleri, en iyi yemekleri, güzel seyahatleri tüketsek bile bir yerden sonra "e ne oldu şimdi" duygusu yaşanır. Aslında bu her şeyin sonunun olmasından da kaynaklanır. Ne yaparsan yap tükeniyor. Iphone alıyorsun 3 çıkıyor, 3 alıyorsun 4 çıkıyor. Sonu yok gibi görünse bile aslında var. Hayat anlamlı gibi görünen anlamsızlıklar yumağı çünkü. Boşluğa düşmek, sonrasında boşvermişlik getiriyor. 36 saat uyuyorsan kalktığında pek bir şey değişmemiş oluyor. Aynı sokaklar, aynı insanlar, aynı cinayetler. Senin cinayetin farklı oluyor sana. Kendini tüketiyorsun her zaman. Akabinde "ne boş ınsanım" diyorsun. Hayır hayır bunun sanatla, kitapla veya kültürel herhangi bir faaliyetle uğrasmakla ilgisi yok. Tükeniyoruz. Her saniye boşluktayız. Senaryo hep aynı. Amaç ne? Giriş ne, gelişme ne, sonuç ne?
boşluklar maddi ve manevi anlamda hayatta en çok yer kaplayan kavramlardır. soluduğumuz havanın içindeki atomların arasında bile boşluklar varken bu tezin çürütülmesi güç olsa gerek.