yapıldıgı tarihten itibaren dogru duzgun bir bakım gormemiş, yasklasık 1-2 sene once halatlarının birinin kopması ardından bakım adına boya badana yapılmıs, artık paralı gecisin olmadıgı, sadece ogs ve kgs kullanan aracların gecebildigi istanbula yapılmıs ilk köprü, e5 ile baglantılı kopru
birinci kopru olarak da anılır digeri icin (bkz: fatih sultan mehmet koprusu)
avrasya marotonu süresince yayaların üstünden yüreyerek geçmesi serbest oldugundan oturup piknik yapan kişiler görülmüştür. bogaza nazır, keyif bu olsa gerek. *
ilginç bir bilgi de bu köprünün dünyanın en ucuz geçişli köprüsü omasıdır. köprü sahibi dünya ülkelerinin gelir anlamında bizden daha iyi olmaları belki de durumu biraz açıklar. otoyol, köprü ve tünel geçişlerinin dünya ülkelerine göre daha ucuz olmasına rağmen, bu köprüler altın yumurtlayan kaz gibi para basmaktadır. geçen yıl yaklaşık olarak iki köprü 250 milyon dolar gelir getirmiştir.
yapımı düşünüldüğü sırada efsane liderlerimizden bülent ecevit "ne köprüsü zap suyunda bile köprü yok" gibi ilginç bir tepki vermiştir. chp liler o dönemde köprü yapılmasın diye kampanyalar düzenlemiş, ilk açıldığında da protesto olarak kullanmamışlardır. ama kaderin cilvesidir ki bu köprünün açılışı bülent ecevit'in başbakanlık dönemine rasgelmiş olup, kurdelesini bu mümtaz şahsiyet kesmiştir.
anadolu yakası tarafında, altından geçen bir tünel mevcuttur. bu tünel üsküdar'la anadolu yakası sahil şeridinin arasındaki en kritik geçiştir, zira tam köprünün ayağının bulunduğu bölgede askeri bir birlik bulunmaktadır, kuzguncuk'tan gelen bir araç bu noktada 90 derecelik kavisle yoluna devam edip bu tünelden geçerek beylerbeyi'ne ulaşır.
eğer zamanınız varsa tecrübe etmek için bir gün yürüyerek bu tüneli geçmenizi tavsiye ederim. hiç bir yerde karşılaşamayacağınız derecede yüksek bir desibeldeki gürültüyü adeta yaşarsınız, "nooluyor yaa" derseniz, ve çok ilginçtir tünel biter bitmez * bu gürültüde aniden kesilir.
çelik yığınından ibaret görünür bazen. boğazın eşşiz güzelliği yanında çok eksik ve estetikten yoksun sanki...daha farklı tasarlanabilir miydi, rengi-ışıklandırması daha başka olabilir miydi türünden sorular; böyle bir güzellik başka bir ülkenin elinde olsa kimbilir neler yaparlardı gibi bir hayıflanma...
böyle düşüncelerin yersiz olduğu da fark edilir ama. hatta bir gece vakti, o telaşlı kalabalık dağıldığında "gören" bir gözle bakmak yeterlidir iç rahatlamasına. boğaziçi köprüsü bugulu havası, solgun ışıkları, o görkemli ama yalnız duruşuyla tarifsiz istanbul hüznünü mükemmel bir uyumla tamamladığında içtenlikle inanılır daha güzelinin olmayacağına.
güzel ki, konu istanbul olunca hep zıttıyla kaim ve bedeli biraz daha ağır. hani boğaziçi köprüsü de bu gerçekten nasibini alsın; güzelliğinden-anlamından çok işlevsel yetersizliğiyle, trafik sorunlarıyla, geçiş ücretleriyle filan değerlendirilsin. ama mesela, birileri intihar mekanı olarak burayı tercih ediyor diye yaya geçişleri de yasaklanmasın bu köprüden. intahar edecek olan, başka bir yer seçip fiyakalı olmasa da ölümünü gerçekleştirebilir ama "yaşamak" isteyen böyle bir gerekçeyle mahrum bıraklınca haksızlık oluyor "hayat" adına...
iftar zamanı inanılmaz bir terkedilmişliğe itilen köprü. şöyleki;
bir işim olması sebebiyle iftar yaklaşık bir saat kala andolu yakasındaki evimden çıkıp bakırköy'e doğru yola çıktım. bu arada kullandığım aracın bir motosiklet oduğunu söylemek durumun vehametini daha da iyi ortaya çıkaracak sanırım. 15 dakika sonra köprüye vardım. trafik yoğun olduğu için emniyet şeridinden devam ederim diye düşünüyorum. buraya kadar hiçbir sorun yok. asıl mevzu ise bundan sonra başlıyor. emniyet şeridinde 50 metre gittim o da ne? tüm emniyet şeridi arabalar tarafından kapatılmış. herhangi bir zamanda tek tekerliğini bile sokamayan araba sahipleri çılgınlar gibi dalmışlar emniyet şeridine. işin enteresan tarafı bir tek polis bile yok piyasada. oradan gitme imkanı olmayınca şerit ortalayarak gitmeye karar verdim. ama o da mümkün değil. çünkü şarj, çiçek satanlar orayı da kapatmış. bir nevi children of men durumu yaşanıyor. ama asıl şoku köprüye girmeye 50 metre kala yaşadım. bir dilenci iki şerit arasına oturmuş dileniyordu. akıl alır gibi değil ama öyle. adam gayet rahat kurulmuş şerit ortasına dileniyor. son anda gören arabalar, motorlar ve atlatılan kazalar falan. tam bir kaos. bu arada hala tek bir polis bile yok piyasada. yani köprü dibinden dinamitlense ramazan topu sanacak istanbul polisi.
iyi tamam. polis de oruç tutabilir. ki beni zerre kadar ilgilendirmez. ama benim gittiğim yol üzerinde oturan bir dilenci yüzünden kaza atlatıyorsam iş değişir. celaleddin cerrah polise son model ekipman almanın yanısıra kumanya da alsa mesela. oruç tutan polise iftardan belli bir zaman önce o kumanya gitse de bu rezalet yaşanmasa. bu kadar zor olmasa gerek. hatta düşünmesi bile bu kadar zor olmasa gerek. ama yapılmıyor işte. ondan sonra emniyet şeridi felç, bir dolu gereksiz adam da cirit atıyorla köprü yolunda.
yakında okuruz bir yerde köprü yolunda oturan dilenci ezildi diye. hay allahım bana sabir ver ya.
cumartesi akşamı altunizade girişinden 19.30 da girdiğim ve ancak 21.30 da çıktığım,direksiyonu yumruk manyağı yapmama ve sinir sahibi olmama neden olan köprü.
yapımı 3 yıl süren 1973 yılında kullanıma açılmış köprüdür.
uzunluğu 1074 metredir. avrupanın birinci, dünya'nın üçüncü en uzun köprüsüdür.
denizden yüksekliği 64 metredir. kulelerin uzunluğu ise 165 metredir.
asya ile avrupa yakasını birbirine bağlar.**