bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom

    3.
  1. ben yürüyom gel gelio göriyo bom...Sarhoş repliğine benzemektedir.
    9 ...
  2. 1.
  3. yönetmenliğini kim-ki duk'un yaptığı, ilginç, sessiz, çoğu kişiye göre de bir o kadar hoş sanatsal film. konuşmalara neredeyse hiç yer verilmemiştir, zaten kim-ki duk'un çoğu filmi bu şekildedir. (bkz: bin jip)
    9 ...
  4. 2.
  5. başlıklar arasında okuyunca "tamam sakin...sakin..telaşa gerek yok" dedirten bir isme sahip olan film
    7 ...
  6. 10.
  7. her kim ki, duk'sa bu sırra mazhar; dünyaya bırakır ölmez bir eser... harf oyunlu hin esprimizi de yaptık, artık beni kim tutar. uzatacağımı sanıyosan yanılıyosun kank, filme geçmek istiyorum umarsızca.

    bir görsel şölen gördüm sanki. evet evet. görüntüyü yönetene selam. "az, daha çoktur!" şiarına sevda büyütmüş senariste selam. ve tabiki "taşı" gediğine koyan yönetmene sağlam bir selam!

    zükümtrak öğretilerle dolu, riya dolu akıllar ve fikirler enjekte etmeye kodlanmış, üstten üstten bakan film, kitap, kişi ya da kuruluşlara "sana ne yapraam!" deme arzum depreşir genelde. bu o'gillerden bir film değil ama. sade, ne yaptığının bilincinde ve samimi. bi tek mevsimler ve ifade ettikleri noktası var kafama takılan. tam tahmin ettiğimiz gibi. izleyenler ters köşeye yatırılabilirmiş sanki.

    yükte hafif pahada ağır repliklerden ikisi:

    "o hayvanlardan eğer biri bile ölmüşse, bu taşı ömür boyu kalbinde taşıyacaksın."

    (...)

    kızın annesi: iyileşecek mi?
    usta: sanırım ruhu acı çekiyor. ruhu huzur bulunca sağlığı düzelecek.
    6 ...
  8. 19.
  9. kim ki duk filmi.
    iki dünya var filmde ele alınan, vurgulanan. birisi ustanın öğretileriyle dolu kuralları barındıran, doğaya adanmış, bilgelikler diyarı... diğer dünya ise salt çekişmelerin yaşandığı kıskançlık, tutku, sahiplenme ve öldürmeye kadar uzanan insanın karmaşık doğasından kaynaklanan geniş arena...
    şimdi bu dünyalar çerçevesinden bakarsak ustanın çırağına öğrettiği yaşam felsefesi olarakta adlandırılabilecek olgulara insanlığın hala daha çok ırak olduğunu anımsattı film bana. çünkü bilgeliklerden uzak, karmaşık insansal duyguların esiri olabilecek kadar mahkum olunabiliyor geniş arenada. bir şeyleri sahiplendikçe insanlık, dengeden uzaklaşıyor mu yoksa? tutkuların peşinden gitmek ve daha da fazlası bir insanı sahiplenmek aslında insan hayatının karmaşık doğasına ve özgürlük hissiyatına da darbe vurmuş olmuyor mu diye derin derin düşündürüyor kim ki duk abimiz.
    sırf çalışma bu anlamdırmalara açık insan doğasına yönelik psikolojik analizlerle algılanabilecek bir ritüelde akıp gitmiyor da. inanılmaz olarak adlandırılabilecek bir görsellik ve reha erdem 'in insan hayatının gidişini olağanlık içinde beş vakit 'e ayırmasına benzer, mevsimlerin; börtü böceği, insan hayatını ve genel olarak doğayı şekillendirmesi gibi bir durum söz konusu. insanın karmaşık doğası icabı, kendi duygularının esiri olup dünya denilen geniş arenada kirliliği tatması ve bu kirlilikten kendisini arındırmak istemesi filmin ilerleyen kısımlarını meşgul ediyor. bir arındırma ve temizlenme ihtiyacı beliriyor, bu bilgelikle doğru orantılı ilerliyor.
    kedinin kuyruğunun fırça yapılması ve başta kızın tabure olarak kullandığı şeyin çocuk tarafından kutsal olarak nitelenip ustam görürse büyük hata olur diyerek kaldırıldığı şeye daha sonra hiç ses çıkarmayıp kızı oturtması ve kapının kullanımıyla ilgili detayların öğretilerle, aşk-şehvet ve ihtiras arasındaki sıkışmışlığı göstermesi açısından yakalanması, gözden kaçırılmaması gerektiğini es geçmeyeyim. bir nevi sembolizm silsilesi sunuyor film layıkıyla. her ayrıntı manidar bir alt metin belki de. kim ki duk sineması böyle zaten. ayrıntılarla derinlikli, görselliğe endeksli.
    filmden çıkan ana metin: insanı hataların olgunlaştıracağı kuşkusuz. çünkü, ustanın zamanında yanındaki toy çırak gibi olduğunu, davrandığını anlamlandırmak zor değil.
    edit: film doğa sevgisi teoriler ve bilgelikler babında dersu uzala 'ya ve efsane yönetmen akira kurosawa'ya selam çakıyor.
    10 üzerinden 8!
    5 ...
  10. 17.


  11. filmini izlemeden, müziklerine vurulduğum filmdi benim için bi zamanlar, sonrasındaysa direkt izlediğim filmdi.. artık aralıklı olarak meditasyon ve bilgelik sınırları için dersler aldığım film..

    misal kendime film sekaansları düzenliyorsam arada izleyip tatmin olamayan zihnim, fikrim için direkt repliklerine yahut bi sahnesine dayanıyorum bu filmin. el-nefis, databeysime kazım kazım kazıdığım bi zamanlar müzikleriyle sınava bile hazırlanmıştım.*
    şöyle ki kişiselliğin nirvasında koşturan bu yazdıklarımın ardından sorgusuz kabul ettiğim hikayeye panzehiri akıtıp yerden yere vurabileyim isterdim ki, kim ki duk'un gücü elimi kolumu bağlıyor..

    mevsimlerin hikayedeki filmle olan paralelliği, tekrar tekrar izledikçe daha iyi peydah oluyor zihinde adeta.. sanki sakin olarak adledeceğim bi filmken nasıl oluyor bi hengamenin içinde anlatılıyor o budist öğretileri, nasıl oluyor da bitiyor bi anda film afallıyor insan.. yani ben afallıyor.*
    bilgeliğin abc'sini irdelemeye çok farklı bi açıdan bakmayı sağladı anları yaşadım yeniden, bi farklı yani etkisi bu filmin bende. farklı farklı bi çok şey düşünmek zorunda gibi hissettim kendimi.

    yaşanılan öğretilerden sonra tekrardan başa dönme hissi o çarka uyum, nasıl baş edilir ve her daim bilge birine sığınmak.. inanılmaz bi duygu, kesinlikle sağ yanımda böyle biri olup şu şudur şu yoldan gidersen nefsini şu şekilde etkiler, şu şekilde de nefsini törpülersin diyene ihtiyaç duydum..

    o kadar bölük bölcük ki düşüncelerim bu film üzerinde zira çok beğenmek eli ayağı birbirine dolaştırıyor, kelimelerde yerine otramıyor bi türlü. çok sevip elimize yüzümüze bulaştırmak minvalli eylemler..

    her yaşta başka dışavurumla başka tatla düşüncelere sirayet edebilecek film, algılama açısıyla orantılı, ne kadar çok görebilirsek o denli anlatıyor film. düşüncelerin genişliğiyle büyüyor, büyüyor ve büyüyor..

    ve böyle öğreti dolu bi filmin içine böyle sığ yorumla edilir.. bu film için keşke daha güzel cümleler kurabilseydim..özür dilerim kim ki duk.. ama teşekkür de ederim..**
    4 ...
  12. 11.
  13. uzakdoğu sinemasının dinginliğine alışık olmayan hollywood bünyelilerle izlemenin işkence olduğu film. o uzun aralıklı suskunluklar "eee hadi ne zaman konuşucak bunları", sembolik anlatımlar "şimdi burda niye bunu yaptı ki bence salakça"ları, mevsimler-insan hayatı metaforunun sadece bir "piii burda güzel mangal yapılır" tarzı söylemleri ortaya çıkarması tepeye kan sıçratır "lan bi sus da izleyelim" de diyemezsin. tavsiyem yalnız izlenmesidir. aman diyim.
    4 ...
  14. 14.
  15. biraz önce seyrettiğim kore yapımı film.

    imdb puanına baktım, 8.1, ordan burdan yorumları okudum herkes övmüş yere göğe sığdıramamışlar falan. oturdum izemeye koyuldum can sıkıntısına iyi gelir niyetiyle. ama bi filmde hiç mi aksiyon olmaz arkadaş bu kadar mı sakin dingin film olur? genel olarak simgelere yer verilmiş fakat ne bileyim ben pek bişey anlamadım desem yeridir. ya bu kadar kişide bir sorun var ya da bu ben yanlış bir film izledim bilemiyorum.

    --spoiler--
    esas elemanın kıza kur yapmak için tekneyle drift yapması çok hoştu. filmde en çok hoşuma giden olay buydu. bu kadar da sığ biriyim evet.
    --spoiler--
    4 ...
  16. 18.
  17. bu film hakkında ne kadar çok şey yazsam aslında hiçbir şey yazamadığımı ve yazılamayacağını bildiğimden ötürü diyebileceğim en iyi cümle ''dünya sinemasının görebileceği en güzel filmlerden biri'' olacaktır.
    iyiki varsın kim ki duk.
    3 ...
  18. 9.
  19. ilk 20 dakikasını sosyal psikoloji dersinde izlediğimiz, hayranlık uyandıran, yetişme ve yetiştirme, iç disiplin üzerine büyük dersler veren film.
    evet bunlar sadece ilk 20 dakikadan çıkarttıklarım.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük