bok. ilk insan onunla yaşamış. çoğu zaman doğayı tuvalet olarak kullanmış insanoğlu. sonra, insanlar, hayvanların bokunu, ısınmak için kullanmışlar, bazı yerlerde halen kullanmaktalar. sonra, insanoğlu, verimsizleşen toprakları yeniden zenginleştirmek için bok kullanmış. şimdi ise; insanlar, o yıllarca her şeyde kullandıkları bokun, adını bile anmamaya çalışıyorlar. görmemek için, borularla bir kanalizasyon sistemine iletip, orada toplayıp atıyorlar. ***
Ondan sözedilir daima
herşeyin suçlusu oymuş gibi sanki.
Halbuki ne kadar mülayim
ne kadar mütevazi
yeralır altımızda!
ABD başkanına,
aynasızlara, savaşa
ve kapitalizme yakıştırarak
niye kirletiriz
onun güzelim adını?
Ne kadar fani kendisi,
oysa ne kadar kalıcı
adını yakıştırdıklarımız!
Sömürücülerden
sözedeceğimizde
o uysal şeyi dolarız dilimize.
Zorlayarak dışarı çıkardığımız,
şimdi hiddetimizi mi
ifade etsin bir de?
Rahatlatmadı mı bizi?
Yumuşaklığı
ve tuhaf şiddetsizliğiyle
insanın tüm eserlerinin
en barışçılıdır herhalde.
Ne ettiği var acaba bize?
kemal sunal'ın bir filminin hafızalara kazınmış, kopartan sahnelerden birinin malzemesidir. kemal sunal köye tuvalet getirmiştir.köyün ağası şener şen içeride ne olduğunu merak eder ve bir çocuğu bu işle görevlendirir.
ağa: içeride ne var?
çocuk: kara bir delik var.
ağa: onun içinde ne var
çocuk: bok var.
icinde boncuk aranan bulununca sevinilen sey. hatta soyle bir deyimde vardır; "neden bu kadar mutlusun egitim sisteminin icinde boncuk mu buldun." seklinde.
geçen ayki lombak'da memo tembelçizer'den şöyle bir yorum var olaya, memo tembelçizerce tabi;
hepimiz hayatımızın her anında sikle, taşşakla, bokla püsürle iştigal içindeyiz. peki bunu kabulleniyor muyuz? göğsümüz gere gere ben bugün iki kilo bok sıçtım diyebiliyor muyuz? hayır dostlarım, hayır. diyemiyoruz.. neden diyemiyoruz? çünkü uygarlık boktan anlamaz. bireyin her alandaki mahremiyetini toplum adına kısıtlarken öte yandan bireyi bokuyla başbaşa bırakır. uygarlık ister ki birey işesin, sıçsın ama bunu asla ifşa etmesin. bildiği herşeyi anlatsın ama bokunu anlatmasın. herşeyini göstersin ama sikini göstermesin.
kardeşlerim uygarlık boklarımızı salalım diye kanalizasyonlar inşa etmiş ama ruhumuzdaki boktanlığı salmamız için hiçbir şey inşa etmemiş. zihnimizdeki salınmayan bok bilgisi ruhumuzda biriktikçe birikiyor, hepimiz ifşa edemdiğimiz zahiri bokla şiştikçe şişiyoruz.
şaka bir yana. açın bakın. ne kadar çok bakarsanız o kadar kendinizi bulursunuz, şu boktan yabancılaşmayı atarsınız üzerinizden. kendiniz olursunuz. marx insanoğlunun serüvenini anlatırken ilk olarak doğaya yabancılaştığını söyler. doğaya yabancılaşmak bokumuza yabancılaşmaktır. kendinizi hayattan soyutlamayın, sizin dışınızda akan bir nehirmiş gibi davranmayın. kendinize yabancılaşmayın. ne zamanki insanoğlu bokunun üzerini birşeylerle örtme ihityacı hissetti işte o zaman samimiyet kayboldu. ortalık yere sıçın demiyorum, korkmayın, ıyy yivrenç demeyin, modernizmin bokumuzun üstünü örtüp yok saymasına izin vemeyin yeter. hem bak hakkaten karikatürde dediği gibi "kaka mühim"dir.
beş yaşındayken alfabeden üç harfi söktüm. bok. hiçbiri işime yaramıyordu aldım 'b' yi 'y' koydum yerine. az gittim uz gittim tam bana bir harf öğretenin kölesi olacaktım ki biri çıktı karşıma. işte o an her şey yok oldu. yokluğun ne demek olduğunu tokluk günlerimde öğrendim. düşe kalka boklu yollarda yürümeye devam ettim. çoklu dünyada tektim. gittiğim yerlerde içkiyisekiçtim. her şeye toktum şans oyunlarında hep yektim. evet artık deneyimliydim. boka sardım şoka uğradım. öğrendiklerimi kafama toka yaptım faka bastım caka attım... işte anlatmak istediklerimi bir türlü aynı koordinatlarda tutamıyorum.