Filmini izlemedim ama kitabını okudum. Ankara'da Ankara'ya dair şeylerin olduğu bir kitabı okumak beni mutlu etti. Basit anlatımlı güzel bir barış bıçakçı kitabı.
Kitabında barış bıçakçı'nın üslübu paha biçilmezdir. sizi bir çırpıda kitabı bitirip yazarın diğer kitaplarıyla tanışmaya iter. tadı damakta kalan kitaplardan.
henüz bitirdiğim ve yazarının* samimi, naif anlatımına hayran olduğum kitap.
kitabın odağının "aynı kadına aşık olan iki yakın arkadaş" olmasını beklerken o kadının aslında orada bulunmasının tek sebebinin iki arkadaşın arasındaki muazzam samimiyete arka plan hazırlamak olduğunu idrak etmek, yazarın karakter gözlemleri ve tasvirleri, her sayfada varlığını hissettiren ankara manzarası derken müthiş keyifli bir deneyim oldu şahsım adına. ilk baskısının üstünden 14 sene geçmesine rağmen kitaptan yeni haberi olmuş birisi olarak, bu entryi okuyana kadar hala haberi olmayan ve kısa dönemli bir kitap arayışında olan herkese tavsiyemdir.
filmini henüz izlemedim, izledikten sonra görüşlerimi buraya editlerim diye tahmin ediyorum.
okumaya başladığım andan itibaren ender ve çetin ile yaşamayı çok istediğim, muhteşem kitap. o naif sevgileri, kendi hallerindeki sakinlik, arkadaşlık ve tanımsız güzellikteki pek çok duygu geçişi. seni çok sevdim barış bıçakçı. iyi ki bu kitabı yazdın.
Modern zaman romanlarına hep mesafeli olmuşumdur.Ben hep “ ya bu kadar şahane, efsaneleşmiş eserler varken bunu mu okuyacağım?” gibi hissederim.
Bir arkadaşımın önerisi ile bu kitabı okumaya başladım.
Önce çok karışık geldi, ilk 40 sayfa falan “ne anlatıyor bu, Nihal kim?” Gibi muallakta kalan bir hal...Sonra sonra hikaye oturmaya başlıyor.Alıyor sizi de bir çaresizlik...
Barış bıçakçı’yı bir yazar olarak değerlendirmek gerekirse adam müthiş bir betimleme ustası...Dediğim gibi çok modern zaman romanı karşılaştıracak bir birikimim yok ama adam film gibi kitap yazmış, bildiğin izliyorsun karakterleri, senaryoyu...
Sonuç olarak; modern zaman romanlarına karşı ön yargım yıkıldı.Herkese de bu kitabı tavsiye ederim.
Barış Bıçakçı'nın sakin kelimelerin arkasına hüzünler işlediği kitabı. Ayrıca Ankara'yı anlatışı çok güzel. Okurken Ankara'ya gidip soğuğunu içime çekesim geldi.
Bir çırpıda biten kitaplardan ama bittikten sonra bizde bıraktığı yumru hissi çok değişik.
Filmini biraz izledim. (Çünkü o sıra ösymnin bıraktığı yumru hissini yaşıyordum)
Başrol kadın Nihal hiç hayalimdeki gibi değildi,oyunculuğunu beğenmedim. Filmin kalan yarısını da izlediğimde burayı editlemiş olurum.
" küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun. "
höt deseler bir anı yazarım kenara ve unutmam ama hafızam bana düşman aslında hatırlamam çoğu şeyi. bu kitapta, tanıştığım herkeste onu aradım hatta can eriklerinde bile gibi bir laf ediyordu bir karakter, unutamadım ve gerçekten yüreğimde hissediyorum onu.
"martın sonlarında bir akşam, odasına gitme zamanı geldiğinde yine sessizce koltuğundan kalkmış, "biraz yürüyelim mi?" diye sormuştu. tindersticks'in "let's pretend"i çalıyordu. önerisine sevinmiştim ama güzelim şarkıyı dinlemeden kalktığı için de sinirlenmiştim. şarkının bitmesini beklemiş, sana bir not yazmıştım: "bu kız kemanları duymuyor çetin!"
**
-nihal mektubunda dunyanın en iyi iki insanına yazmıs. neden oyle yazmıs?
-iyi insanlarız olm biz. degil miyiz?
-geri mektup yazacak mıyız?
-yazarız.
-ne yazıcaz?
-var aklımda bi seyler. ama pul pastırmayalım. boyle cicekli kelebekli pullar var, alıp onlardan yapıstıralım.
-anlastık.