Yalan aşkların yanında kan damlayan cümleler kimin ve Kör olmuş kalplerin yanında komutsuz kalan gözler nereye bakar?
içimizdeki melek göz kırparken aynaya şeytan arkamızdan el sallar.
Şimdi avuntu en son durağım.
gittiğinden beri aşk benden, seslerin arasındaki sağırım.
sevdalar yarım, aşk fonda tema.
Meğer insan çok bilirken de yanılıyormuş. aşağıya düşerken hızla yerde pamuktan yataklar olmuyormuş. Her acı zırha atılmış ilmik, her ilmik pamuk ipliğinden oluyormuş.
Kalbime atılan her taşı suya yatırdım.
yareni yosun olsun.
Akmayan her suda yine kendim boğulanlardan oldum. insan aktıkça berraklaşırmış durduğum yerde balçıktan yığınım.
ya dünya?
Dünya nereye gidiyor adem? Uğruna cennetten kovulduğun aşk bu mu? Düşerken hızla aşk adına yere, senin de için tuzla buz oldu mu? yollar buldun mu yere serpip Kırılan kalbinin parçalarından?
ve yine;
içimde zamansız açan sevgim, sahipsiz
ellerim elini çektiğinde boş,
kalbimde, kendime bile anlatamadığım aşk, tozlu raflarda kaldı!
geriye bakmamayı gerektiren bitiştir. geride kalan bir şey de yoktur zaten. bir şeyler bitmiştir, birisi de gitmiştir. mantıklı düşününce böyledir ama içiniz yanar, kalbiniz sıkışır, gözleriniz dolar her an. en çok; zavallı yerine konulduğuna, aptal sanıldığına, sevgi ve sadakat sunduğu anlarda kandırıldığına, komik duruma düştüğüne yanar insan. gözyaşları bundandır.
genelde boşları toplamak can dostlara düşer. kırık her cam onun elini kesmesin diye, boğazdan geçmiş fakat yürekte yumru olmuş her ağır kelam onu tıkamasın diye omuzuna zorla başını koyanlardan seçilmesi farzdır...
düşünülmemesi gerektiği halde sık sık akla gelir ama n güzeli devamlı başka şeylerle ilgilenmektir. burda iş arkadaşlara da düşer. arkadaşlar aranır onlarda kalınır geceler ve gündüzler asla boş geçirilmez devamlı bir uğraş bulunur ama aşk asla bitmez...
güzel yaşanmıştır her şey. ama bir gün, olmaması gereken şeyler olmuş ve bitmez denilen masala, son nokta konulmuştur. artık yeni bir hikaye zamanı...
can -yanar-. belki gözlerdeki damlalar sığmaz pınarlara, çeker isyan bayrağını, akınların önüne geçemezsiniz. belki tek katre dökülmez **, içinizdeki alevlerle, depremlerle kalırsınız öylece. şaşkın.. onsuz..
zorunluluklar başlar: onunla irtibat kurmamak zorundasınızdır, onu merak etmiyormuş gibi yapmak zorundasınızdır, tüm özlemlerinizi bastırmak zorundasınızdır, kendinize bir şekilde söz geçirmek ve hayatınıza devam etmek zorundasınızdır, susmak zorundasınızdır.
alışmak zorundasınızdır.
vakit böylece geçip gider birkaç zaman.. acıyla yoğrulduğunuzu her zerrenizde hissedersiniz. bunu da, tıpkı bitmez dediğiniz son ilişkiniz gibi bitmeyecek sanarsınız. sonra bir gün çileniz dolar; şanslıysanız eğer. bir sabah uyanırsınız; bakarsınız ki boran durulmuş, yoluna koymuşsunuz ince ince.. kalbin sizde kalan kısmının sağa sola dağılmış sırçalarını da birer birer toplayıp, parçaları bir araya getirdikten sonra, yeni bir insansınızdır artık.
başkalaşırsınız.
olan bitenlerden sonra öyle bir ayağa kalkarsınız ki, kendinize şaşırırsınız. aylarca süren o bitikliğinizden, acizliğinizden sonra; ruhu yepyeni bir şey esir alır: güç. tüm benliğinizde hissettiğiniz güç korkutur bile bazen; artık vazgeçmeyi öğrenmişsinizdir çünkü. hayallerinizin, planlarınızın, hayatınızın merkezine koyduğunuz kişinin yokluğunu bile sindirebilen birisisinizdir çünkü siz; -o-nun bile olmayışlarına alışabilmişsinizdir bir şekilde. bu noktada, kaderin zat-ı alilerinize bahşettiği en nadide parçalardan birini kaybetmeyi hazmedebilme yetisinin beyninize kurdurduğu cümle şudur: "artık kimse vazgeçilmez değil". hele ki içinizdeki ateşi kimseden yardım almadan, başka tenlere sığınmadan, -kaçmadan- kontrol altına aldıysanız, ayakta kalmanın tek yolunun kendinize dayanmak olduğunu idrak edersiniz. gördüğünüz hiçbir şeye öyle çok fazla şaşırmazsınız artık, hayatta herşeyin olabilirliliği düşüncesi kuvvetlenir beyinde, hiçbir şey imkansız gelmez gözünüze. sonra güven ve tahammül çıtası aşağılara çekilir; duvarlar örülür; mantık ön plana alınır; beslenen tüm umutlara kurşun sıkılır; yapılan bütün planlara format atılır. önceki zamanlarda (hoşunuza gitmese de) tolerans gösterdiğiniz kişilere/durumlara artık katlanmak durumunda hissetmezsiniz kendinizi; sizin için sıkıntı yaratan kim varsa, ne varsa hepsinin kaydını tek seferde düşersiniz hayatınızdan.
bunları yaptıkça, görünmez bir zırhı kuşanmış gibi hissedersiniz. -güçlü olma- duygusunun verdiği gazla daha bir korkusuzlaşırsınız. bencilleşirsiniz. bir süre sonra, aynaya baktığınızda değişimi farketmişsinizdir; puslu bir gülümseme atarsınız aynaya.
son olarak; siz ne kadar bu şekilde devam etmeye inat etseniz de, -bir ihtimal- günün birinde biri gelir, inşa ettiğiniz bütün duvarları yumuşak bir dokunuşla yerle bir eder, yavaşça yanınıza yaklaşıp üzerinizdeki zırhı çıkarır, ufak bir tebessümle ipleri elinizden alır ve sizi bu hikayenin en başına atar.
bitmese olmaz mıydı? devam etseydi.. çok sevmiştim.unutamıyacağım.yaşlanacağım biliyorum. ve öleceğim birgün sen yanımda olmasanda. ama bak itiraf edeyim gözlerimi kapatırken yüzümde görecekleri masum tebessüm, senin tebessümün olacak.. o an diyeceğim ve grur duyacağım tek şey sen olacaksın sana olan aşkım olacak..
edit: biten aşk mı bitmeyen aşk mı sen karar ver sıra sende..
el yüz güzelce yıkanır, hayata kalındığı yerden devam edilir. biten şeyleri düşünüp, zaten başlı başına zor olan hayatı iyice zorlaştırmamak en güzelidir.