neden öldürüldüğü otopsi raporlarına bilinmiyor geçiyor.
amaçta bu değil mi?
film puslu bi cam arkasında başlıyor. silin bakalım ne göreceksiniz ?
neden öldürüldüğü sorusu: kadın meselesi ve kişilik bozukluğu
nasıl öldürülüğü: görüntülerle apaçık ortaya koyulmuştur.
film başka cinayetlerin de aydınlanmasını istemiştir. coğrafyamızı, insanlarımızın sosyal kişiliklerini sert bi şekilde ortaya koymuştur.
--spoiler--
bir insan sırf başka birini cezalandırmak için intihar eder mi?
--spoiler--
oscar'a aday olabilmesi için, bu yıl seçilen nuri bilge ceylan filmi. aday olabilse bile ödülü alacağını sanmam. neden mi? aslında nedeninden önce biraz nuri bilge ceylan'dan bahsedelim. allah için adam iyi yönetmen. işin kamera kısmından çok iyi anlıyor. kartpostal gibi görüntüler izliyoruz. yani filmi durdur, al bir capture, masaüstü için arka plan resmi falan yap. adam öylesine iyi görüntüler yaratıyor filmlerinde. zaten cannes'da falan, şurada burada aldığı "en iyi yönetmen" ödüllerinden de belli oluyor. ama konumuz oscar olunca işler değişiyor. adamlar yabancı film kategorisinde, sadece en iyi film ödülü veriyor. en iyi yönetmenmiş, şuymuş buymuş diye ayırmamışlar. en iyi film için de sadece iyi bir yönetmenlik yetmiyor. iyi bir de hikayenizin olması lazım. oyunculukların iyi olması lazım. insanın facebook ya da twitter iletisi yapabileceği cümleler, diyaloglar olması lazım. işte bu noktada nuri bilge ceylan filmleri malesef zayıf kalıyor.
özetle filmimiz, bir buçuk saatlik araba yolculuğu, yarım saatlik otopsi ve karakterlerin, hayatlarını öğrenmemiz için çabaladığı yarım saatlik zorlama diyaloglardan oluşuyor. nuri bilge ceylan iyi bir yönetmen ama bir zamanlar anadolu'da iyi bir film değil.
arkadaş hep boğuk boğuk boğuk , bu film de şahan gökbaharı haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapmışlar , ben bu filme sıkıcı bile diyemiyorum sonuna kadar belki birşey olur umuduyla izleme salaklığında bulunduğum için kendimi affetmeyeceğim , bu yazar ve yönetmenler ülkemizi , insanımızı bokladıkça ödüller alıyor , Savcı karısının ölümüne sebep olan bir pislik , komiser çocuğunun ilacını unutacak kadar dangalak , doktor otopsi de yalan söyleyerek suçlunun cezasını hafifletiyor , şöför ölünün yanına koyduğu çalıntı kavunla efsane , muhtarın kızı camdan bakan aşifte , v.s v.s , adama sormazlar mı senin bu anadolu hangi anadolu ? Sanırım filme sponsor olan ülkelerin anadolusu ve o ülkelerin vatandaşları!!
ps: bu yakıştırmaların hiçbirisini ben uydurmadım bunu bazı arkadaşların izleyip algılama güçlüğü çektikleri bu film açıkça söylüyor ve maalesef bu anlamayan arkadaşlar türklerin uluslararası herhangi bir ödülü ülkelerini ve insanlarını boklamadan alamayacaklarını idrak edememişler. Komiser hangi kafadaymış :)) siz çocuğunuz olunca aman o kafayla ilacını unutmayın ! Ayrıca ben filmi çekim metodu , açılar , kadraj , montaj , genel hatalar ve benzeri yönlerden eleştirmedim benim için konu önemliydi ; şöför'ün cesedin yanına koyduğu çalıntı kavuna yorum getirmemişsiniz aman ne olur ona da bir açıklama getirin aydınlanayım. Çünkü bizim anadoluda bagajında ceset taşıyan şöförler hep tarlalardan çaldıkları kavunu ölü'nün yanına koyarlar! Ben sizi aydınlatayım ülkemiz de çok şükür böyle bir anadolu henüz yok ama birileri sanırım bizim anadolumuzu böyle istiyor.
daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama doktorun eski karısıyla maktulün karısı birbirlerine ikiz gibi benzemektedir. maktülü öldürenin kenan değil kadın olduğunu anlamıştır ve şüphenin üzerine gidilmemesi için ciğerlerdeki toprak olayını gizler. artık kendisi de cinayete ortak olmuştur.(yüze sıçrayan kanı hatırlayın)
5 (beş) gün sonunda izleyebildiğim her tarafından sanat akan filmdir.
işte sanat akıyor da biz anlayamıyoruz ki efendim. doktorun cama 20 saniye bakması, komserin sigarayı saniyelerce çekmesi, arabaların dap yollarında kıvrılarak ilerlemesi, nefes alış verişler ciddi anlamda bunaltmıştır. 3 maymunu izledikten sonra "zinhar" demişken, aynı tuzağa tekrar düşürmüştür.
her ne kadar sanat toplum için olmasa da aldığı ödüller ve verdiği sosyal mesajlardan ötürü de nuri bilge'yi can-ı gönülden kutluyoruz.
--spoiler--
bu ödülü, tutkuyla sevdiğim,
yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum.
--spoiler-- *
filmi beğenmeyenlere/beğenemeyenlere "sanat filmi o, n'aaanlarsınız siz cahiller" şeklinde pata küte girişilmemesi gereken nuri bilge ceylan filmi. Elbette ışık, görüntü ne var ne yoksa görselliğe dair kesinlikle harikadır, verilmek istenen mesaj yerine ulaştırılmıştır, taner birsel olsun, ahmet mümtaz taylan olsun, filmin evvelinde de zaten harikulade oynayan adamlar. Bunlara zaten laf eden yok, bunların hakkı kesinlikle teslim edilmeli. Bu ülke seyircisinin elbette ki sinema beklentisi six packli adamlar, sütun bacaklı kadınlar, silahlar, havaya uçan arabalar filan falandır, kesinlikle böyledir, çook uzun zamandır hem de; lâkin filmin senaryosu, arkadaş arasında anlatsanız kimsenin merak edip de "ee sonra" demeyeceği vasatlıkta ve bu senaryo iki buçuk saat boyunca biraz biraz** adamı boğuyor. Görsellik ve oyunculukla gönlümü kazanmış filmdir, gerisi pek de heyecan verici değil. Ve elbette ki nuri bilge ceylan "tutkuyla sevdiği, yalnız ve güzel" ülkesini pek güzel anlatmıştır, filmdekiler, sadece bir zamanlar anadolu'nun insanları değil, şimdinin anadolu'sunun da insanlarıdır, pek tabii ki izlenilesidir. Amma iki buçuk saat değil de bir buçuk saatle filan bitirebilseydik kesinlikle tadından yenmez olurmuş. *
şahan gökbakarın recep ivedik filminde nuri bilge ceylan filmleri için "telefon faturamı yatırmaya giderken adam yürüyordu. faturayı yatırdım geldim adam hala yürüyor" gibi bir cümle kurmuştu. bir zamanlar anadoluyu izlerken filmin başında görülen ve cinayete kurban giden adamın vücut yapısı ve giydiği gömlek de bana recep ivedik`i hatırlattı.
özellikle filmin cesedi ararken yolda geçen sahnelerini, konuşmalarını beğendim.
oscar'a aday göstrilmese de nuri bilge ceylan koleksiyonunda izlenmesi gereken filmlerden birisidir.
eger hızlı, sahneleri ile göz dolduran akıcı filmleri tercih ediyorsanız bu filmi izlemeyin.
romantizm, macera, aksiyon arıyorsanız bu filmi izlemeyin.
görsellik, çekimler, tiyatro ve arka fon sizin için önemliyse mutlaka izleyin.
sürprizsiz bir senaryo ve ağır bir tempoda ilerleyen filmde doktor cemal ve savcı nusret ilişkisi göz doldurmaktadır. aralarında geçen her konuşma diğerine oranla ilginçleşmektedir.
yılmaz erdoğan ise ortalama bir polis amiri olarak biraz silik bir portre çizmektedir.
fırat tanış'ın bu kadar ince bir rolde oynayabilmesi yeteneğini göstermektedir. konusmaya gerek kalmadan salt hareket ve görsellikle başarılı bir portre yansıtmaktadır.
ama esas hakkı teslim edilmesi gereken doktor cemal roluyle muhammet uzuner'dir
taner birsel'in oyunculuğuna şapka çıkardığım, yılmaz erdoğan ve muhammet uzuner'nın rollerinin hakkını fazlasıyla verdiği, fırat danış ve ercan kesal'ın mükemmel gerçekçi rol kesişleri ile bana süper bir 2 saat yaşatmış olan, ülkemizde uluslar arası kapsamda mükemmel yeteneğiyle kendini ispatlamış nuri bilge ceylan'ın son filmi.
etkileyici, detay, detay ve yine detay içeren, herkesin izleyip beğeneceği bir film değildir. taner birsel ve doktor rolündeki adını bilmediğim oyuncu efsane performans sergilemiştir.
filmi yeni bitirmenin etkisiyle, kafamda hala otopsi esnasındaki kesme, parçalama sesleri uçuşurken ve filmin çok katmanlı oluşundan dolayı şimdilik bir görünüp kaçma derdindeyim.
yalnız şunu söylemeden de geçmeyeyim filmin ne anlattığından çok ne hissettirdiği üzerine düşünülmeli.
boş yollar, gündelik/sıradan kasaba yaşamı, zorunlu/derinliği olmayan insan ilişkileri ve sonucunda bir duygu olmaktan çıkan adeta bir nesneye dönüşen 'sıkıntı/sıkılma hali'...
yönetmen erkek karakterler üzerinden filmi çekmiş çekmesine ya, filmdeki her erkeğin kendi gerçeği de kadınlara dair olaylar ile şekilleniyor.
filmi izlediğimiz/algıladığımız gözler doktora ait. ilkin doktordan başlarsak o deniz kenarındaki kentte çocukluğu geçen kişinin ne hayalleri vardı yaşama dair ama 'bu memlekette ne yaparsan yap sen de trajedinin/hastalıklı sistemin bir parçası olmaktan kaçamazsın' gerçeğini doktor ile çok iyi yüzümüze çarpmış yönetmen. güzel eşinden ayrılmış olan doktorun neden ayrıldığına dair hiçbir bilgi olmamasına karşın, aklımıza hemen bozkır hayatının/insanının zorlukları geliyor. kimi bu göz yaşartan ayaza direniyor gerçek kimliğini kaybetmek uğruna kimi de gerçeği görmezden gelerek kaçabileceğini sanıyor kendi saklı cennetine. o gerçek ise doktorun da dediği gibi gidecek/kaçacak bir cennetin olmaması. türkiye de aşağı yukarı aynı hayatları yaşıyoruz çünkü.
savcıyı ele alacak olursak, eşini aldatan savcı olayı anlatırken öyle kendinden emin ki 'yok yahu önemli bir şey değildi, küçük bir kaçamaktı' minvalinde 'zaten kadın da hemen affetti, unuttular olayı' falan filan. 'o müthiş güzellikteki' aldatılan kadının intikamı da müthiş güzellikte zira savcıyı mahvettiği gözlerinden/bakışlarından anlaşılıyor, kendi söylemini bir yana bırakırsak.
komiserin olayına ise kadın ve dolayısıyla çocuk üzerinden bakmak gerek. muhtemelen hasta ya da özürlü bir çocuk ve telefondaki konuşmadan tahmin edersek baskın/otoriter bir kadın imajı. türkiye de 'çocuk babasının çocuğudur annesinin değil' algısını yerleştiren erkek söylemi karşısında özürlü ya da hasta çocuğun da müsebbibi elbette erkek olacaktır düşüncesi altında ezilen komiser/baba. kaderine teslim olmuş her anlamda sigara da dahil olmak üzere.
şoför/arap ise kendi karısının köyünü sevmiyor ki o köyün çoğunluğu karısının akrabası.
katilin adamı öldürme nedeni kadın dolayısıyla adamın ölme nedeni de kendi karısı...
sonuç olarak, filmdeki gibi başroller hep erkek olmasına karşın senaryo sanki kadınlar tarafından yazılıyor anadolu'da.
bir kere izleyip yeterince sindirebilen birisi için ikinci kez izlemek olanaksız gözüküyor. aslında bu filmi sinemadan başka bir platforma izlemek başlı başına pek akıl karı gibi gözükmüyor. hem izleyen hem de film açısından. başarılı bir yapıt olması son derece uzun olduğu gerçeğini değiştirmez. bir kez kasıp izleyin, ilerde rahat edersiniz.
iki buçuk saat yine bulunduğum noktadan uzaklaştım, evet biz fizikçiler henüz ışınlanmayı bulamadık ama ben nuri bilge'nin filmleriyle hep nerede olduğumu unuturum.
bu filmi ile nuri bilge izleyenlerine harika sorular hediye etmiştir, ki ben karşılaşırsam bizzat sorup izleri aydınlatıcam yazarcanlar.
-savcı nusret'in suratındaki yara izi neden oldu?
-doktor cemal neden eşinden ayrıldı?
-komiser naci'nin oğlu otizim hastası mı, hastalığı nedir?
filme gelince, çok ifade verdim diyemem, lakin babam çok ifade alır ve yazdırırken yanında bulundum, birden çocukluğuma gittim, yine babam şark görevinde iken bindiğim o muhteşem esnek koltuklu toros'lar aklıma geldi, evet arabanın içinde kenan'ın yanında ben de oturuyordum filmi izlerken.
nuri bilge hiç bir zaman tribünlere oynayan bir yönetmen olmadı, zaten biz millet olarak onun filmleri pek izleyemeyiz, tuhafız biraz, bir kadın beş erkeğe vermeden ve ya beş erkek bir kadına binmeden izlediğimiz sarmaz bizi. ama birazcık görüntü, yansıma ve sese ilginiz varsa kendi hayatınız için yeni bi'başlangıç yapın, bir zamanlar anadolu'da filmine biraz vakit ayırın.
anadolu : en değer vermediğimiz ama elimizde kalan tek toprak parçası.
nuri bilge ceylan' ın anlattığı anadolu ve hikayesi film denemeyecek kadar gerçekçi, belgesel denemeyecek kadar sanatsal.
bu mezarlık muamelesi yapılmış ve halen yapılan güzel toprakların kaderini değiştirme yönünde bir katkıdır bir zamanlar anadolu' da. bu kaderin değişmesi için daha çok nuri bilge lazım bu memlekete.
sevdiğim bir sanat eserini genellikle 'bir derdi olan ...' diye tanımlarım. ama bu tanım bile sığ kalır söz konusu film için.
bu ülkede yaşamaktan şikayet ettiğim zamanlarda nuri bilge ceylan, zeki demirkubuz, özcan alper başta olmak üzere güzel insanların güzel ve bir o kadar bizden olan yapıtları geleceğe dair umutsuzluğumu bir nebze olsun alır götürürler. işte böyle bir filmdir bir zamanlar anadolu'da. yaklaşık üç saat koltuğa oturup gerçeklerle, yaşadığımız kara mizahın zekice aktarılmasına tanık olursunuz. açıkçası bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. sinemada izlenmesini tavsiye ederim.