ahlak toplumun ürünüdür ve uhrevi safsatalarla değil bizzat toplumun pragmatist algısıyla açıklanır. ayrıca ahlak da görecedir ve toplumlara göre şekillenir bu yüzden de dinamiktir. o yüzden sürekli olarak ahlak da tartışılıp ilerletilmelidir. sonuçta eski çağlarda çocuk evlilikleri gayet olağanken bunu kaldıran seküler ahlaktır. eğer biz ahlakı genel alsaydık ve değişmez olduğuna inansaydık bugün çocuk evliliklerini normal görüyor olurduk.
neden ahlaklı davranıyorsun sorusuna ; toplumla bir arada yaşamanın gerekliliği olduğu için cevabını verebilir bir ateist. elbette ateistin çıkıp da teistler gibi iyi ve kötü gibi kavramları doğa üstü bir temele oturtması beklenemez, ancak toplumsal yaşamın bir zorunluluğu olarak iyilik yaptığını söyleyebilir. yahut iyilik yaptığında "kendisini iyi ve mutlu hissettiği için" ahlaklı bir bireyim cevabını verebilir.
edit: ayrıca evet ateistlerin ahlak delilini anlamadıkları gerçektir. bazı ateistlerin diyelim en azından.
Erdemli ve ahlâklı insan olabilmek için, dine ya da tanrı' ya htiyaç yoktur, ya da inandığınız din anlayışı sizi, ideal insan yapmaz.
Eğitimli, evrene ve insanlığa duyarlı, insan olma kavramının hakkını vererek yaşayan her birey, ahlâklı olmanın, barış ve huzur içinde yaşamak için zorunlu olduğunu bilir.
Tanrı insanlara, yürek ve beyin verir, içini siz doldurursunuz azizim!
Yoksa Tanrı' nın varlığını kabul ettiği ve dini bir inanca sahip olduğu halde, onlarca çocuğun makatı yırtık gezmelerine neden olan sefillerin, Tanrı ve ahlak anlayışlarını nasıl açıklarız?!
Yapma evlâdım, yapma çocuğum, aç pencereleri, ışık ve hava girsin!
götünden element uyduran dinbazların delil diye yutturmaya çalıştığı bir araba saçmalıktır. siz önce "kanıt" neye denir onu öğrenin, ondan sonra bilmem ne kanıtı diye ortaya çıkın!..
bu hıyarlara cevap vermeye ya da alt tarafı bir sözlük kenarında ahlakın kökeni konusunda ders vermeye kalkmayacağım tabi. bilin ki ahlakın kökeni konusunda yapılmış sayısız hayvan ve insan deneyleri vardır ve tüm deneyler ahlakın ilahi bir kökeni filan olmadığını açıkça kanıtlamıştır.
ahlakın rasyonel temellendirilmesi sadece Allah'ın varlığıyla mümkün olabilir. bazıları, felsefi yetersizlikleri sebebiyle bu iddianın doğruluğunu anlamada ve kavramada güçlük çekiyorlar. aslında kendisi de bizzat ateist olan sartre bu durumun farkındadır. konuyu bir türlü anlamak istemeyen ateistlere, ''adamın gol diyor'' demek istiyorum: https://pbs.twimg.com/med...C6yYOQaWoAACyQc.jpg:large
işte ahlak delilini/argümanını anlatan güzel bir animasyon:
edit: ahlak delilini nihayet anlayabilen bir ateiste sorulması gereken asıl soru ise şudur:
''doğa neden sadece Allah varsa temellenebilecek bir ahlak kavramı üretmiştir?''
ahlak burada iki kelimeyle değerlendirilebilecek bir olgu değildir. ahlakı tanrıya ya da dinlere dayandırmak yanlıştır. ahlakın göreceli bir kavram olduğu, kişiden kişiye toplumdan topluma değiştiğini biliyoruz. yani dünya üzerinde belli bir ahlak kuralı yoktur. çok derin bir konu ve burada değerlendirilebilecek bir konu değildir. bu konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için ahlak felsefesini incelemenizi öneririm.
ateistlerin hala ve hala inatla anlayamadıkları delildir.
en önemli özelliklerinden birisi bağlayıcılık olan ve insanların şahsi çıkarlarından gerektiğinde fedakârlık yapmalarını gerektiren yasalardan oluşan ahlaki sistemlerin, allah inancı olmadan rasyonel temeli olamaz.
burada “rasyonel temel” ile kastım; ahlaki eylemi gerçekleştirirken bu eylemi gerçekleştirmenin ve gerektiğinde şahsi çıkarından vazgeçmenin akılcı bir temeli olmasıdır.
nitekim birçok ünlü ateist felsefeci de bunu tespit etmiştir. örneğin, allah olmadan ahlaki değerlerin doğruluk değeri kalmayacağına, nietzsche ve sartre gibi ünlü ateist filozoflar dikkat çekmiştir.
nietzsche’nin “ondan, temel bir kavramı, allah’a inancı çekip aldığınızda, bütününü mahvedersiniz: artık zorunlu hiçbir şey elinizde kalmaz... onun ancak allah’ın varlığı doğruysa bir doğruluk değeri olabilir; o, allah ile ayakta durur, allahsız çöker” gibi sözleriyle ahlak için sergilediği yaklaşımı da böylesi bir tespiti ortaya koymaktadır.
nietzsche'nin fark ettiği, itiraf ettiği bu durumu bizler müslülanlar olarak tekrar gündeme taşıyınca felsefe bilmeyen, daha ateizmi kavrayamamış ateistlerin cehalet saldırısına uğruyoruz.
örneğin, sartre’ın şu sözlerinde de bu yaklaşımı görmekteyiz:
''tam tersine, varoluşçu için allah’ın var olmadığı fikri oldukça huzursuzluk vericidir, çünkü o’nla beraber rasyonel bir zeminde değerler için zemin bulma olasılığı da yok olmaktadır. bu, bunu düşünecek sonsuz ve mükemmel bir bilinç olmadığı anlamına geldiğinden, baştan kabul edilebilecek bir iyilik de yok demektir. sadece insanların olduğu bir zeminde olduğumuzdan; hiçbir yerde iyiliğin var olduğu, kişinin dürüst olması veya yalan söylememesi gerektiği yazmaz. dostoyevski “allah olmasaydı, her şey serbest olurdu” diye yazmıştır ve bu da varoluşçuluğun başlangıç noktasıdır. gerçekten de allah yoksa her şey serbesttir ve bunun sonucu olarak da insanın bir dayanak noktası yoktur...''
nietzsche ve sartre, allah’ın yokluğunda ahlaki değerlerin rasyonel temeli olamayacağını anlamışlardır. fakat sözlük ateistlerinin zeka seviyeleri, felsefe bilgileri magmaya indiğinden olayı hala kavrayamıyorlar. çağımızın en ünlü ateisti richard dawkins ise başkalarına merhamet duymamızın “darwinci hatalar: mutluluk veren, değerli hatalar” olduğunu ifade etmiştir.
ateist bir dünya görüşünün içerisinde sahip olduğumuz doğuştan ahlaki özelliklerin illüzyon olarak anlaşılması gerektiğini ünlü natüralist-ateistler michael ruse ve edward wilson’ın şu sözlerinden de anlayabiliriz:
''cambridge’li felsefeci g. e. moore tarafından bu yüzyılda popülerleştirilen bir ifadeyi kullanmak gerekirse, evrimsel etikte var olandan olması gerekene geçiş yapıldığından “natüralist yanılgı” (the naturalistic fallacy) suçu işlenmektedir. ahlak bize ortak hareket etmemiz için genlerimiz tarafından yutturulan bir illüzyondur. hiçbir dış temeli yoktur. ahlak, evrim tarafından oluşturulmuştur, fakat onun tarafından temellenmemektedir. aynı machbeth’in hançeri gibi gerçekte var olmadan önemli bir amaca hizmet etmektedir. illüzyondan bahsederken, ahlakın hiçbir şey olmadığını ve tamamen bir hayal ürünü gibi düşünülmesi gerektiğini savunmuyoruz. machbeth’in hançerinin tersine ahlak insan türü tarafından paylaşılan bir illüzyondur… ahlakın objektif bir temeli yoktur, fakat biyolojik yapımız bizi öyleymiş gibi düşünmeye sevk etmektedir.''
yukarıdaki kesitler caner taslaman ahlak, felsefe ve allah kitabından alıntıdır. ki okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
yani burada ahlak delilini ispatlamak için ''adamınız gol diyor'' tarzında ünlü ateistlerin itiraflarını gözünüze mi sokmalıyız? gerçi türklerin pisa testinde okuduklarını anlamadıkları ispatlandığı için bu örneklere rağmen sizin anlayacağınızı sanmıyorum. eleştiriler "ne yani müslüman olmasan anana bacına mı hallenecen, biz cennet için eyülük yapmayuz rörörö" seviyesinden öteye gidemeyecek ama olsun, en fazla pisa testinin sağlamasını yapmış oluruz.
evrensel bir ahlâktan bahsetmek ve bunu semavi ya da herhangi din kapsamında şekillendirerek açıklamak önce prehistorya yoksayımı sonra aslında mahalli olan etik kuralların yoksayımıdır. görgü üzerine evrimleşen insanoğlunun nazik ama fiziki değişiminin de gözardı edilmesi gözden kaçmamalıdır. dört ayaklı insanın "gereç ihtiyacı" doğrultusunda beynin gelişmişliği sayesinde ön ayakların zarifleşmesi sonrası alet yapımı, tarım dolayısıyla yerleşim ve mülki korku ve dokunulmayan yılan mantığı örneği gibi düşünsel, psikolojik temelli toplumsal dolayısıyla da siyasal anlamda ahlak yargılarının oturması uzun bir süreçte meydana gelmiştir. bu, dört semavi dinin benzer bulgular vermesinin "bunlar aynı kaynaktan yeaa" şeklinde açıklanmaya çalışılması gibidir.