berk bana baktı, ay içim bi hoş oldu ki sorma, neredeyse boşalacaktım. enis vardı arka sırada, götüme bakıyorken yakaladım. ay ne iğrenç çocuk, 50 tane olsa birini vermem şekerim. ay hadi onu geçtim allah olsam -haşa- can vermem bu aptala.
ama berk başka, regl dönemim bitsin bizim eve çağırıp vereceğim ona. mezara mı götüreceğiz ayol, ver gitsin.
ayrıca benliğimi tatmin etmek adına, aşk sevda vs. gibi aptalca olan şeyler uğruna onur gurur ve şerefimi ayaklar altına rahatça alabilirim. onur, gurur? ay ne aptalca şeyler bunlar.
tek bir hayat var bebişim; sadece onu yaşa...
Bugünlerde intihar eden insanları araştırıyorum, hayatlarını.
Gözlerinin içine bakıyorum ve aynaya baktığımda gözlerimde onların gözlerinde ki umutsuzluğu görüyorum.
Yoksa ben ölüyor muyum?
Zorlanıyorum artık yolun sonuna kadar gelmeyi başardım ama yolun sonunda ki o yokuş geri dönmem için konulmuş ve ben zaten çok yoruldum. Bir adam var silik, var ile yok arası. benden başka kimse göremiyor, hissedemiyor, dokunamıyor. Aradayız sonsuz bir ara, yaşamdan kaçtık, ölüme yaklaştık.
hayatına girip çıkan her adamın anlatıldığı ama aslında kalbindeki adamın başka biri olduğu sevdiği rengin başka birşey olduğu ya da sınıfındaki herkesin birbirinden nefret ettiği gerçeklerin bulunduğu saçma sapan anı diye sakladığı Türk olursa masada unutursa akşama tüm sülalenin öğreneceği yazıların Yabancı olsa masanın üstünede koysa kimsenin okumayacağı iki kapaklı bolca sayfalı kitapçık.
okunması durumunda bütün sırlarının ortaya çıkacağını bildiği halde yazdığı en büyük kanıt eğer elinize geçerse her türlü isteklerinizi yapmaya hazır ve nazır emrinizde olacaktır.
amerikan başkanlarının daha sonra yayınlanması için yazdıkları günlük gibidir. komple palavradır. aslında herkesin günlüğü palavradır. kimse en derinleri yazmaz. kadılar bile.
Sanılanın aksine, "ayy berkacan bana gülücük atti bugün. hmmf. pff, hmm. ama sanırım ben oktay'dan hoşlanıyorum yhaa. ay bakışları görmen lazım günlük." değildir.
yav siz sanıyor musunuz ki bir kadın bu kadar kibir dolu gerçekten de? vay arkadaş. adımız çıkmış dokuza, inmez sekize. bi kere dırdırcı, efendim kendini beğenmiş, boş konuşan falan demişler ya kadınlara; bitmiyor şimdi bu kargaşalar.
bir gün düşündum, açtım baktım a ben ne yazmışiim buraya deyu. ya hep mi acı olur? zaten bir insan mutlu olunca açmaz ki günlük kapağını. hemen gider biriyle paylaşır. ama bir acıyı paylaşmak o kadar koay değildir tamam mı. öyle kimse dinlemez. seninle her gülen yanında olmayı beceremez.
işte o aralar günlük denen şey kucak açıyor. acı doluyor o kadının günlüğü acı.
aşk belki.. belki maddiyat ulan. belki de çok çok alakasız bir şey. mutluluk değil ama. arada bir iki mutluluk satırları varsa bir kadının günlügünde, o zamanlar herşeyin yolunda gittiği o az bulunur ana denk gelmiştir.
o değil de günlügümü açmanın vakti gelmiş de geçiyormuş be, anladım da...
bugün ayın bilmem kaçı. hoş hangi aydayız onu takip etmeyeli yine aylar oldu. aylardan bu kadar sık bahsederken sadece gidişini hatırladığım ayı, zamanı hatırlamak ne kadar acı!
içinde bulunduğum zamanda olmayışın geçmişte olduğun gerçeğini değiştirmemekle berber gelecekte de olmayacağın yargısını yerleştirmiyor kafama. merak ediyorum, sana o kadar sevdin mi sorusuna kahraman tazeoğlu nun o meşhur cevabıyla ''hayır daha fazla sevdim!'' yanıtını verdiğin zamanın çok mu ilerisindeyiz?
sen bana fanusun olayım dünyana beni al sadece benimle ol dediğin zamana çok mu geç kaldık yoksa? ya da erken mi bittik?
sen yanımdaki cehennemdin... uzağımdaki cennet olmayı hangi ara yeğledin?
evde yalnızken radyonun sesini sonuna kadar açmazsam
kendimi asmak geçiyor içimden !
böyle olunca kendimi hiç yalnız hissetmiyorum, nereye gidersem gideyim ses oluyor.
mesela mutfakta bir teyp var sürekli çalar. sonra odada da bir cd o da sürekli açık.
yoo... daha neler cık cık.. yatakodasında televizyon var. evet hep açık. sesi de açık...
hatta şimdi bir ayin var, ilahi söylüyorlar... lehçe.. ne dil ama tam papaların dili... anlaşılması olanaksız!
evet dans müziği olmayan şeyler de hoşuma gidiyor. amaan gürültü olsun yeter. beni yalnızlıktan kurtarıyor.
siz naparsınız yalnızlık çekmemek için?
ah demek bir oğlunuz var, ne şans !
ay... ne kadar aptalım benim de bir oğlum var, hatta benim iki oğlum var. biri büyük biri küçük. sizle konuşmaya dalınca öbürünü unuttum...
ama onlar bana arkadaşlık etmezler. yani büyük olan büyük, onun kendi arkadaşları var. küçük de hep yanımda ama o da küçük işte.. hep mama yer, kaka yapar, uyur, horlar. hem de ne horlama ! büyük adam gibi !
ama yoo yanlış anlamayın sakın ben yakınmıyorum bu durumdan. yani ben evimde mutluyum ! kocam hiçbir şeyimi eksik etmez... bana bir sera bitkisi gibi özen gösterir.
bana her şeyi alır. eveet, benim her şeyim var. mesela buzdolabım var !
evet biliyorum herkesin buzdolabı var ama benimkisi buzları böyle yuvarlak yuvarlak yapıyor..
sonra çamaşır makinem var. 24 silindir. yıkıyoooor kurutuuuyor ! bazen öyle bir kurutur ki ütülemek için tekrar ıslatmam gerekir çamaşırları. öylesine, kazık gibi yani....