hoşgörünün var olmama nedenini iki entry ile bağdaştırabildiğimiz bir önermeymiş. onu da öğrenmiş olduk. bir insanın içindeki bilinçsizliği, inanışlarına ilişkilendirmek, salt açıdan bakarsak abesttir. insanın içinde var olması gerekir bazı erdemlerin. sapkınlık, cehalet kavramları ne müslümanlık ne dindarlık ne de inançsızlıkla ifade edilebilir. bu gafletler her inanışa her ırka yahut her cinse dahil bünyelerde vuku gösterebilir. ama bir tarafta yıldan yıla, en cahil kesimden en aydın kesime kadar kitlesel olarak iftira atma aymazlığı var bir de iki emsaldan yola çıkıp onlar da aynı densizliğe başvuruyor savunması var. aklı başında olan herkes bu konuda kimin daha mağdur kimin daha baskı altında yaşadığını gözlemleyebilir. bu gibi savunmaların bir üst modeli de, ateş olmayan yerden duman çıkmaz atasözüne nispet yaparak mum söndü olayına aklı sıra gönderme yapmaktır. bu da biline.. alevi inancında, hoşgörünün nasıl var olduğunu kanıtlamak için sadece 10 dakika alevi kimliğine bürünüp, ilk entryde bahsedilen aşağılık göndermelere, iftiraları kafanızda canlandırmanızı tavsiye ederiz. pek bir şey kaybetmesiniz..
edit: Hoşgörüyü götünden anlayan arkadaşların, kendisini komik duruma düşürmesini de sağlamış bir öngörüdür an itibariyle.. bu gibi ergen kalitedeki bünyeler, herkese giydirir, yok siz böylesiniz yok bütün oluşumlar böyle.. ama tahammülsüzlüğün kitabını kendileri yazarlar.. yoksa koymak falan, ciddiye alınmıyor..
teorik tanımda olması gereken, ancak pratikte pek de rastlanmayan durumdur. sonuna kadar haklı olarak iftiraya uğradıklarından, anlaşılamadıklarından yakınırlar. sonra da büyük çoğunluğu (tecrübeyle birlikte genelliyorum) kendinden gayrısına benzer argümanlarla saldırır.
hoşgörü, insanlık, adam gibi adam olmak kişilerin şahsına ait insanlığın gereği olan hasletlerdir. aleviler de bu konuda kendinden gayrısına sünnilerden daha çok (veya daha az) hoşgörülü değildir. aynı toplumda yaşıyoruz, yemeyelim birbirimizi.
bunun bi değişik versiyonu da solcuların süper entellektüel, sorgulayıcı, ilerici, insan sevgisiyle dolu; sağcılarınsa dogmalara saplanmış, gerici ve sürekli oruç tutmayanları ve küpeli, uzun saçlı erkek solcuları dövdüğüdür.
en hoşgörülü dalai lama dır efenim. gerisi laf-ı güzaf...
edit: evet efem, yurdumda karşısındakine tahammülsüzlükte hiçbir cemiyet, komünite, siyasi oluşum, sünni/alevi topluluk diğerinden geri kalmaz. sen de aynı bokun lacivertisin denildiğinde çok koyuyor belli ki. burada iki örnek yazdık da ikiyüz tane de bulmam hiç sorun olmaz. hoşgörü kim siz kimsiniz.
tahammülsüz, yobaz, kinci, at gözlüklü, objektif olmaktan fersah fersah uzak, zeka yoksunu insanların kuruntusudur. başka bişey değil. gidin bi alevi mahallesine "selamın aleyküm abi burada cami ne tarafta" diye bi sorun hoşgörü görmek isterseniz.
aleviler hoş görülüdür alevi kılıgına girmiş Ateistler Aleviligi lekelemekten başka bir şey yapmamaktadırlar. örnekleri Gazetelerde önümüze çıkmaktadır.
hoşgörünün olduğu yerde kurnazlar da olacak ki sana yakıştırmalar yapabilsin.sukünet insan doğasına aykırıdır.insan insanın kurdudur-thomas hobes..insanın doğası fena olduğu için yakıştırmalar pek ala yapılabilir.ticaretin bile temelinde kandırmak aldatmak ve fitne fesatlık vardır uygulama bakımından.eğer diger dünyaya bizi hassas bir tartı ile alsalardı,adil olmaktan dem vuranların alayı cehennemliktir.işin doğasında insanı incitmek ya da iftira atmak yokken,üstelik senin kitabında öncelikle oku! yazdığı için önce okuyarak anlayarak idrak edebileceğin bir beynin varken;köhne geri kalmış kafalardan duyulma laflarla tabiki idare edeceksin.çünkü işine gelecek.kızılbaş de geç.malum hemen almayacak canını yaradan.hem dedelerimiz görmüş efendim bizzat mum söndürmüşler bile dersin yani.çünkü senin doğanda fitne fesatlık var.sen ki kadının yanında bile nefsine hakim olamıyorsan tabiki komşu alevi vatandaşına anlam veremezsin ve bunlar ensest ilişki yaşıyor dersin.çünkü cahilsin.yada git bi tanımaya calış bence.bak bakalım asıl tehlikeli olan sen misin yoksa.ama tabiki bu kısır döngüyü iyi biliyorsunuz.dedikodunun en büyüğünü yapıyorsunuz sonra hak din imandan bahsedersin.ama yaratan bir kuvvet varsa seni emin ol faturan kesiliyordur bir yandan diger dünyaya.gözü ile gördüğüne inan ve kutsal kitabında emredilen şeyi yap..önce bir oku.anla.gözlemle.tanı, et.yani şimdi ben burdan almanyanın türk kızları hakkında ki ilginç tespitlerini yazsam tabiki köpüreceksiniz.neden ? çünkü iftira biliyorsunuz.işte bu aleviler hakkında bildiklerinizde yalan yanlış,hazır kalıplar.koplolar ve ardından ateşe vermeler.kitabında yazdıgı gibi değil mi ?
hiç kimsenin inanışına, ibadetine karışmadıkları ve belki de bu toplumda sesleri en az çıkanlar oldukları halde sürekli olarak şidedetle, iftiralarla karşı karşıya kalan insanların mezhebidir. ben de aleviyim, antakya alevisi, hani şu hoşgörüsü dilden dile dolaşan, cami ile protestan kilisesinin yan yana olduğu belki de tek yer. evet burada öyle bir hoşgörü var çünkü burada halkın çoğüu alevi, çünkü büyüklerimiz, dedelerimiz öyle öğrettiler, herkesin inancına, mezhebine, dinine saygılı ol dediler, zaten alevilikteki can söylemi de buradan gelmektedir, yani allah ın yarattığı her can, insan olsun, hayvan olsun değerlidir, kıymetlidir, baş tacıdır bizim için.
kendilerine yöneltilen aşağılık hakaretler ve iftiralara rağmen sağduyulu kalmayı gerektirir. ölçülü bir tepki vermeyi icap eder. inanış konusunda pek ilgili olduğum söylenemez. hatta pek bir bilgim olduğu da iddia edilemez. insanlara inanışları neticesinde değer verecek ergen bir fikrim olmadı hiç.. ama böyle asılsız iddialara karşı soğukkanlı davranışlar sergilemek bir hoşgörünün ürünü olmalı. Üstelik salt olarak cahillerden değil kendilerine aydın denilebilecek sanatçıların, önemli şahsiyetlerin işin içinde parmakları olduğunu gördüğümüzde daha bir destekleniyor.
Yıl 1923: (Son baskı 1999): Türk edebiyatın önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 'Nur Baba' adlı romanındaki bölüm başlıklarından biri şöyle; ''Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner?''
Yıl 1971: Reşat Nuri Güntekin'in Alevileri aşağılayan, 'Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti' adlı eserinin 13. sayfasındaki diyalog şöyledir; ''Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi töbe olsun..'' Kitap MEB tarafından basılır ve dağıtılır.
Yıl 1973: Hüseyin Rahmi Gürpınar, 'Toraman' adlı romanında şöyle yazar; ''Tanrım insanı bir kere şaşırtmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam... Kızılbaş mıdır nedir?''
Yıl 1977: Prof. Nebahat Küyel için "Felsefeye Başlangıç" adlı kitabında Alevilere hakeret ettiğinden dolayı dava açıldı.
Yıl 1988: Zaman Gazetesi'nin bulmaca köşesinde soruyor; "Ehli sünnet dışı sapık bir mezhep?" Cevap: Aleviler.
Yıl 1989: Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nun 2 Mart 1989 tarih ve 1420 sayılı yasa ile eğitim ve öğretim açısından uygun bulduğu ingilizce sözlükte Ensest sözcüğünün Türkçe karşılığı şöyle yazılmış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık"! Aynı ifade Milli Eğitim Bakanlığı FONO Açık öğretim kurumu tarafından Aydın Karaahmetoğlu ile Ali Bayram'a hazırlanan Fransızca-Türkçe sözlükte değişmeden yer almış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık."
Yıl 1994: Güner Ümit, 9 Ocak tarihinde televizyon programında hamile bir kadın rolündeki arkadaşına sanki çok doğalmış gibi, "sen Kızılbaşlar gibi babandan mı aldın o çocuğu" der.
Yıl 1997: Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, "Aydınlık Türkiye için Bir Dakika Karanlık" eylemleri için "Mum söndü oynuyorlar" dedi.
Yıl 2005: Haldun Taner'in Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alan 'Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu' adlı (yeni baskı) kitabında yer alan iki cümle ise şöyle: "Bırak alasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir. Ve iste o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik."
Yıl 2007: Yer Almanya ve ARD televizyonu; Bir dizi filmde bir Türk ailesi Alevi olarak gösteriliyor ve mum söndü çağrışımı işleniyor.
Yıl 2009: Star TV'de bir programda kendisinden küçük bir kadınla evlendirilmek istenen kişi sunucuya sorar; ''Kızım ben Kızılbaş mıyım?''
Yıl 2010: Yer yine Star TV, bu kez Mehmet Ali Erbil sorar; ''Mum söndü mü yapıyoruz burada?''
bu vukuların hepsine gaf, iş kazası demek biraz gülünç kalıyor. bunların hepsini yüzeysellik, bilinçsizlik, bağnazlık ve yobazlık dörtlüsüne de bağlayamazsınız..