her daim çok satmakla birlikte, hemen hiçbir yazınsal değer taşımadıklarından, gündemi ve rafları boş yere işgal eden, yazarını ve yayınevini zengin etmekten başka halta yaramayan, nitelikli, emek verilmiş, önemli kitapların önünü tıkayan sözde kitapların yazarları.
mümkünse bütün twitter fenomenleri. "dizüstü edebiyatı" altında iğrenç ve tüm edebiyatı ayaklar altına alan bir akım yaratmaya çalışan ve günümüz gençlerinin ilgisini -malesef- çeken bu yazarların dünyadan soyutlanması, mümkünse bedensel olarak da bir an önce yok olması gerekmektedir.
paradoksal olarak, şu andan itibaren en kısa sürede kitap yazacak, daha doğrusu çırpıştıracak yazarlar. elinin körünün elli tonu yazarı bu kategoride başa oynayanlardandır.
kesinlikle murat çulcu. kelime dağarcığın kıtsa yazmasaydın be güzel abim. kitabı bitirmek için kendimi kasım kasım kasmama rağmen yarısında dayanamayıp fırlatıp attım. her sayfasında mutlaka şu kelimeler vardır:
- kaldı ki,
- ne var ki,
- öyle ki.
her sayfada aynı kelimeleri okumak gerçekten sinir bozucu oluyor. tarihten de kitap okumaktan da soğutacak şekilde bunaltır insanı. öyle ki marjinal olan da bir bok göremedim. kaldı ki sinirden küfrederek okuduğum için marjinal olan tezleri fark etmemiş de olabilirim. ne var ki bir daha kitap yazmamasını ümit ederek saygılarımı sunarım.
kadın, aşk kitapları yazan her kimse. yok "minik mucizeler dükkanı", yok "küçük umutlar ve aşklar", "yüreğim çok sevdi onu" tarzında cıvık, insana bir şey kazandırmayacak kitaplar yazan yazarlar...
ulan sen altı üstü milleti paravan arkasından konuşturup birbirine gösteriyorsun. Bunlar yetmedi mi daha ne rant sağlamaya çalışıyorsun bunun üzerinden. Okumaya değecek ne vardır içinde bilinmez. Tecrübelerini kitaba aktarmışmış.
ikisinin de kitapları sığ ve basit cümlelerle dolu, anlatımları bir lise öğrencisininkini andırıyor. bu yazarların kitaplarını okurken bir kez bile "vay iyi tespitmiş harbiden" ya da "bu cümle buraya cuk diye oturmuş" diyemiyorsunuz, "şu cümleyi unutmayayım" deyip de aklınızın bir köşesine yazdığınız bir kısım olmuyor. ben öyle edebi anlatımları seven bir insan değilim, "bir düğün alayı gibiydi çiçekler" ya da "bir bebeğin gülüşü kadar masumdu yüreklerimiz" gibi sözlere gelemem, sıkılırım. yalın anlatımları severim daha çok. ama sen gerektiğinde bugüne kadar hiç kullanılmamış bir benzetme yapar, ince bir tespiti koyarsan ortaya başımın üstünde yerin var.
"karanlık gece telefonun sesiyle bölündü."
he yavrum bu mu senin kitaptan anladığın?
liseli kızlar, sözüm size. bırakın eroinle seks'i, küçük mutluluklar oteli'ni falan, gidin adam gibi bi şeyler okuyun.