bir nevi antibiyotik etkisi yaratır bünyede. Önce çökertir, sonra bağışıklık kazandırır.
bittiği zaman, dünyanızda aşkınızla birlikte bitmiş gibi hissedersiniz. Tüm gün yataktan çıkmak istememeler, majör gam üzerine yazılan şarkıların anlamsız gelmesi, gülen insanların bu enerjiyi nereden bulabildiklerine anlam verememe... daha da beteri; solunuzda sürekli batan, acıtan bir ağırlık.
'geçmez' diye bir şey yok. Her şey geçer. Ama yıpratıp öyle geçer. Bir çok şey alır, götürür sizden. En başta da duygularınızı. Ama bir güç bırakır size. Sahte, ucuz bir güç. Aşkınızın mutlu zamanlarında olduğu gibi sizi besleyen bir güç değil de; sizi sadece ayakta tutan, duygusuz birine çeviren, çevrenize bir duvar ören bir güç bu.
geçer dedim ya; evet geçer. Sonunda biri çıkar karşınıza. Sevdirir kendisini size. Gerçek bir sevgidir bu. Hani şu "evet, bu sefer seviyorum" diyip her zamanki gibi kendinizi kandırmadığınız, elini tutmayı bir zorunluluk olarak değil de bastırılamaz bir istek olarak gördüğünüz, telefonda konuşurken sessizliğini bile sevdiğiniz, kaçmadığınız, kaçamadığınız, aksine kavuşmak için can attığınız sevgiler olur ya; işte ondan.
gelin görün ki, 'hiçbir şey bitmez' bitmez diye de bir kaide yok. Bir gün o da biter.
işte önceki aşk acısı o sırada devreye girer. Bitenin arkasından acımaz bu sefer solunuz. (Aşık olmamışsınızdır çünkü. Sevmişsinizdir sade.) Batan bir şey yoktur orada. Yalnızca boşluk vardır. Ne kadar sevdiyseniz, ne kadar sevdirdiyse kendisini; o derece bir boşluk vardır. Küçük ya da büyük... fark etmez... etinize batan bir ağırlıktan daha çok acıtamaz ya kalbinizi, bir boşluk...
bağışıklık kazanmıştınız ya hani;
üzüntüde yoktur bu sefer. Özlem vardır yalnızca. Kocaman bir özlem.
aşk acısı...
öyle bir şeydir ki; aşık olmanıza bile izin vermez yeniden. Hayatı öğretir. Hayatın aşk ile ilerlemeyeceğini öğretir. Korkutur gözünüzü. Ya da gözünüzü açar belki. Ee o yıpranıştan sonra özgürce, hesap yapmadan, "ya giderse..." yi düşünmeden sevmek; imkansız değil ama imkansızın kardeşidir. Bir yıpranış daha istemez kalbiniz ve teslim etmez kendini ona. Açar yalnızca.
...ve belki de bu yüzden insan bir kere aşık olur hayatta. Bir daha yıpranmak istemediğinden dolayı ve kimse o duvarı geçemeyerek yanınıza gelemediğinden dolayı.
maalesef geçemez kimse aşkınızın ya da kendinizin ördüğü o duvarı. Rapunzel uzatır saçını. Fakat prens tamamlayamaz o duvara tırmanışını. O düşer. Ama atlanmaz arkasından; aşkta olduğu gibi. Durulur durulan yerde. Önce özlenir. Sonra unutulur. Sonra başka bir prens sevilir. Tırmanır. Düşer. Özlenir. Unutulur. Sevilir... tırmanır... düşer... özlenir... unutulur... ..... .... ..
hayatta senden başka bir sen daha olmadıgını
aşkın şizofrenik bir şeyden farksız oldugunu
hayatta ailenin yerini kimsenin tutamayacagını
seni seven insanların oldugunu farkettiğin o anlarda;
kendini,
aklını,
aileni,
sevenlerini ve sevdiklerini kazanırsın.
kaybettirdiklerinin çokluğu yüzünden kazandırdıkları fazla bir önem arz etmiyor mantıklı bir insan için. futbol maçına mı benziyor aşk? bir maçtan sonra hatalarımdan ders aldım uygulamasını ikinci maçta yapacağım mantığımı bu. insanın hayatında 1 tane aşk olur , 1 tane maç olur kazandın kazandın kazanamadın polyanna remzi olursun.
taze bir aşk acısıysa bir süre sadece ağlamaktan şişmiş bir çift göz, geceleri sürekli eski sevgilinizi gördüğünüz fantastik rüyalar ve yemeden içmeden sadece sigarayla ne kadar süre yaşanabileceği tecrübesi kazanırsınız. acınız küllenmeye başladığında ise nasırlaşmaya bir adım daha yaklaşmış bir kalp, bol bol acı tecrübe, aşka ve ilişkilere karşı güvensizlik ve isteksizliktir kazandığınız. *
acı çeken kişinin oynak bir ruh hali var ise, kendisine bu acıyı yaşatanın hemcinslerinden bir çeşit intikam alma güdüsü kazandırabilir ki bu artık bir daha acı çekilmeyeceğini neredeyse garantiler. üstelik yeniden kazandığınız içi dolu bir "çapkın" sıfatı ise çektiğiniz acının bonusu olabilir! *
acı eşiğinin yükselmesi, sonra daha fazla acı arayışı, sonra tekrar hissizliğin artması, en sonunda duygulardan olabildiğince soyutlanmış, yeterince yıpratılmış ve güçlenmiş sert bir bünye. nietzsche boşuna dememiş öldürmeyen acı güçlendirir diye, ya da her ölüm bir yeniden doğuş değil midir? işte bir de bu var; her şeye bi çıkar yol, bi umut uydurabilir hale geliyosun sonunda.
daha önce denenip ba$arısızlığa uğranıldığı için daha bir çekimser olma durumu. kaçan kovalanır rolünü benimseyerek kazanmak ve her zaman yeni sevgiliyle belirli bir mesafe olması. kaybedildiği zaman üzmeyecek kadar değerde olması.