bilmemek

entry30 galeri1
    5.
  1. 1 dk sonrası için geçerli olanı, insana zayıflığını hatırlatır.
    1 ...
  2. 4.
  3. Bilmemek

    Duygularınız sizindir, saklıdır, kimsenin müdahale edemeyeceği bir biçimde size aittir, oradaki her değişiklik yalnızca sizinle ilgili bir keder ya da sevinç yaratacaktır ama hayatınız başkalarının da içinde dolaştığı, başkalarının da kendine bir yer bulduğu, açıkça görülen, izlenen, müdahale edilebilen, oradaki her değişiklikle başkalarının da yaralanabildiği bir duraktır.
    Vitrinlerindeki mankenleri çırılçıplak soyulmuş, demir parmaklıkları indirilmiş ışıksız dükkanların iki yanına dizildiği, apartman kapılarının sıkısıkıya kapatılmış olduğu, köşebaşlarında çöplerin biriktiği Şişli'nin arka sokaklarından bir gece vakti, korkmayı bile unutarak, aşk acıları içinde ağlayarak geçtiğim o gece on yaşlarındaydım herhalde.
    Erken gelen bir özgürlük merakıyla tek başıma gittiğim, gazoz ve toz kokulu Tan Sineması'nda seyrettiğim filmdeki siyah gözlü kıza aşık olmuştum.
    Ama aşktan ağlamıyordum.
    Kızın adını öğrenemediğim için ağlıyordum, onun kim olduğunu anlayamamıştım.
    Adını bilmediğim için onu hayallerimin arasına alamıyordum.
    Hayallerime alamadığım için hayatıma da alamamıştım.
    Aşıktım ama aşık olduğum, kendisine ruhumda yer açtığım bir kadına hayatımda bir yer açmam, onu hayatımın bir yerine, hayallerimde de olsa, yerleştirmem mümkün olmuyordu.
    Şimdi büyüklere çok manasız geleceğini bildiğim ama bir çocuğu gerçek bir acıyla acıtan o ani aşkı yaşarken; duygu dünyandaki yeri bu kadar açık ve kesin olan birinin hayatındaki yerini bilememenin, ona hayatında bir yer bulamamanın nasıl yakıcı bir sızıya dönüşebileceğini galiba ilk o gece sezdim.
    O gece, o kıza hayatımda bir yer bulamamamın nedeni hayal eksikliğindendi, hayal kuramamıştım.
    Daha sonraları, duygularla hayat arasındaki çatışmaların, yalnızca hayal eksikliğinden kaynaklanmadığını; insanın varlığını oluşturan duygularıyla düşünceleri ve bu ikisini birden kapsayan hayatı arasındaki belirsizliklerin, bunların arasındaki, açılması bazen imkansız olan kapıların tahminimden çok daha fazla olacağını görecektim.
    Okuduğum kitaplardaki kahramanların çoğu da, duygularındaki belirsizliklerden değil, duygularıyla hayatları arasındaki belirsizlikten acı çekiyorlardı.
    Sevdiklerine duygularında ve hayallerinde bir yer bulsalar bile hayatlarında bir yer bulamıyorlardı.
    Sanki duygularımızda çok keskin ışıklarla aydınlanmış, parlak ve canlı duran biri, hayatımızda, sırf parlaklığından dolayı yer bulamıyordu, onu hayatımıza yerleştirmek için birçok ışığın yerini değiştirmemiz, bazı ışıkları söndürmemiz gerekeceğinden karar verirken duralıyorduk.
    Ve soruyorduk kendimize:
    - Onun duygularımdaki yerini biliyorum ama hayatımdaki yeri neresi?
    Bu cevaplandırılması tahmin edilenden daha zor bir soru.
    Çok sevdiğiniz, çok değer verdiğiniz bir insanı hayatınıza almak istediğinizde, onu hakettiği yere yerleştirebilmek için, onun kadar ya da ona yakın değerde bir başka şeyi hayatınızdan çıkarmak zorunda kalırsınız.
    Bir vakitler ingiltere kralı, halktan bir kadına aşık olup da kendine bu soruyu sormak zorunda kaldığında, 'onun yeri hayatımın merkezi' cevabını vererek, sevdiğini hayatına yerleştirebilmek için krallık tacını hayatından çıkartıp atmıştı.
    Ama o kralın yeğeni, aynı soruya amcası kadar güçlü ve açık bir cevap veremedi.
    Hayatından hiçbir şey çıkaramadığından, gerçekten aşık olduğu kadını hayatına alamadı.
    Amca kral, kadınını, yeğen prensin kadınını sevdiğinden daha çok seviyordu diye bir sonuç çıkarmak hemen mümkün mü tam bilemiyorum.
    Ya da prens taca amcasından daha düşkündü demek gerçeği açıklamaya yeter mi, ondan da emin değilim.
    Prens sevdiği kadın için tacı hayatından çıkarmaya karar verse, bu kararla birlikte sadece müstakbel tacını değil büyük bir ihtimalle annesinin mutluluğunu ve güvenini, babasının oğluyla ilgili beslediği hayalleri de hayatından çıkarmak zorunda kalacaktı.
    Belki buna gücü yetmedi, belki annesini mutsuz görmeye dayanamayıp kendi mutluluğundan vazgeçti, ki insanın kendi mutluluğundan bir başkası için vazgeçmesi de tacından vazgeçmek kadar, hatta bazen ondan da zor olabilir.
    Mutluluğundan mı yoksa tacından mı vazgeçen daha büyük bir fedakarlıkta bulundu, buna kim kolayca cevap verebilir.
    Tek bilebileceğimiz, 'duygularımdaki yerini bildiğim bu insanın hayatımdaki yeri neresi' sorusuna cevap vermenin sanıldığından daha güç olduğudur.
    En sıradan insanın bile öylesine karmaşık ve kalabalık bir hayatı vardır ki, o hayatın içinde yeni birisine yer açmak daima birilerini huzursuz edecek, birilerinin canını yakacaktır.
    Bir mutluluk büyük bir ihtimalle bir başkasının mutluluğu karşılığında satın alınacaktır hayattan.
    Bir başkasının mutluluğu pahasına elde edilecek bir mutluluk, bir sızı, bir pişmanlık, bir keder bırakmayacak mıdır sizde, mutluluğunuz, karar verdiğiniz anda başkasının kederiyle yaralanıp eksilmeyecek midir?
    Bir başka insana duygularınızda yer bulmak, ona hayatınızda bir yer bulmaktan daha kolaydır.
    Duygularınız sizindir, saklıdır, kimsenin müdahale edemeyeceği bir biçimde size aittir, oradaki her değişiklik yalnızca sizinle ilgili bir keder ya da sevinç yaratacaktır ama hayatınız başkalarının da içinde dolaştığı, başkalarının da kendine bir yer bulduğu, açıkça görülen, izlenen, müdahale edilebilen, oradaki her değişiklikle başkalarının da yaralanabildiği bir duraktır.
    Hayatınızdaki her kıpırtı birçok insanı da kıpırdatır.
    Kıpırdamadığınızda ise acı çeken siz olursunuz, bir de sizin duygularınızda yer alıp da, hayatınızda yer almayı bekleyen insan.
    Hayatınızdakileri kıpırdatmayıp onları acıdan kurtarırsanız, kendinizi ve sevdiğinizi acıtırsınız, kendinizi ve sevdiğinizi sevindirip hayatınızı yeniden düzenlediğinizde başka birilerini.
    'Duygularımdaki yerini bildiğim insanın hayatımdaki yeri neresi' sorusunu sorduğunuzda, bunu sormak zorunda kaldığınızda, bir acının bir yerde kımıldanmaya başladığını hissedersiniz kaçınılmaz olarak.
    Ben on yaşındayken ismini bilmediğim bir kadına ansızın aşık olup da, onu, adını bilmediğim için hayallerime ve hayatıma alamadığımda ağlamıştım sokaklarda.
    Sonra, adını bildiğim, hayallerime aldığım ama hayatımdaki yeri neresi sorusuna bir cevap bulamadıklarım için ağladım.
    Duygularınızdaki yerini bilirsiniz bir insanın.
    Ama onun hayatınızdaki yerini bilmek...
    Bu zordur.
    Vereceğiniz cevap, bu cevap ne olursa olsun, ıssız ve karanlık bir sokakta ağlayan bir oğlanın çektiği acının nasıl bir şey olduğunu size gösterir.

    *
    1 ...
  4. 3.
  5. bilmemek insan psikolojisini etkileyen en önemli şeylerden biridir. insan bilmek ister, her şeyi bilmek ister. bilmek istediklerinin kendisine ne vereceğini umursamaz. sadece bilmek ister. öğrendikleri bazen kendisine mutluluk bazen acı verebilir. örnekleme yaparsak, insanlar sevgililerinin kendilerini ne kadar sevdiklerini bilmek isterler, çalışanlar yeni yılda maaş zammı yapılıp yapılmayacağını bilmek isterler, yola çıkan insanlar otobüsün geleceği saati bilmek isterler... kısacası insan sınırısız bir şekilde gelecek ve geçmiş ile ilgili bilgileri öğrenmek ister. işte bunun olmadığı/olamadığı durumlara bilmemek denir.
    bilmemek çoğu zaman insanı huzursuz eder. hani yaşam şeklinde bir değişiklik olduğunda "düzenim bozuldu" diye düşünür ya insan, aslında bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de bir çok "bilmediği" durumla karşılaşmasıdır.
    bir örnekle açıklamaya çalışayım. örneğin bir çoğumuz bir saat sonra ne yapacağımızı biliriz. ya da bir gün sonra, ya da 15 gün sonra... mesela ben bir saat sonra eve gideceğim, yemek yiyeceğim, tv'de maç izleyeceğim, dvd'de lost ya da prison break izleyeceğim, sevgilimle görüntülü görüşme yapacağım, traş olup yatacağım, sabah saatin sesine kalkıp işe gideceğim ... v.s. bu bana huzur veriyor çünkü en azından önümüzdeki 5 günde olacakları az çok biliyorum. bu da bana huzur veriyor, kendimi güvende hissediyorum. fakat bilmemek huzursuzluk verir.
    bilmemenin verdiği huzursuzluğa da bir örnek vermek gerekirse, erkekler için askere gittikleri ilk günler gösterilebilir. insan askere gittiğinde ilk günlerde 5 dakika sonra bile olacakları bilmez. sürekli sizi toplayıp sıraya sokarlar ve ne yapacağınızı gidene kadar öğrenemezsiniz. her toplandığınızda nereye gittiğinizi ve ne yapacağınızı düşünürsünüz. işte bu müthiş rahatsızlık verir. psikoloji bozar. özellikle gelecek kaygısı ve gelecekte olacakları tahmin bile edememek huzursuzluk verir.

    bilmemek = huzursuzluk
    2 ...
  6. 2.
  7. öğrenmeye teşebbüs edildiği sürece ayıp olmayan şey.

    (bkz: bilmemek değil öğrenmemek ayıptır)
    5 ...
  8. 1.
© 2025 uludağ sözlük