Bir lokantasında yemek yerken arka masama bir çift oturdu. Sağlarında araplar, sollarında ruslar vardı. Çiftin erkek üyesi: “ bak arapça ve rusça birbirine karışıyor “ dedi. Güzel bir nitelemeydi. Beyoğlu renklidir.
istanbul'un kültür lokomotifi ilçesi. istanbul'un en eski yerleşimlerinden ve ilk belediyesi. konut yoğunluğundan fazla boş alan ve arsası olmayan ilçe.
1960-70 li yıllarda insanlar husisi olarak fiyakalı giyinip husisi olarak özellikle hafta sonları gezmeye giderlermiş oraya. '' beyoğluna çıkalım'' mış adı...
yanındaki kadına sarılıp yürümek ayıp kaçar-mış o dönem.
''sen kendine mi güvenmiyorsun kaçıracaklar diye, yoksa yanındakine mi güvenmiyorsun kaçacak diye'' gibisinden..
gayrimüslüm komşularımızdan da hep benzeri şeyler duymuştum. sarılarak yürümek abes olurmuş... koluna takıp yürünürmüş yanındaki hanımla!
o zamanların rajonu öyleymiş. şimdiki beyoğlunun kritiğini yapan o insanlar katiyen oradan geçmiyorlardı bile.
galatasarayda 20 sene ikamet eden biri olarak şimdiki durumu hakkında yorum yapmıyorum.
Türk göremedim bugün doğru dürüst. Hafta sonu akşamları da mı böyle yoksa hafta içi diye mi? Bolca ortadoğulu turist veya yerli, avrupalı turistler vs. Yiyenler de gezenler de. Hep mi böyle vaziyet artık o civarda?
istanbul'un tarihi yüzlerinden biri Beyoğlu ilçesidir. Veya bir diğer adıyla pera.
insanlar genellikle Osmanlı ile özdeşleşmiş eserleriyle ön plana çıkan fatih ilçesini (Suriçi) sevse de bana Beyoğlu daha güzel gelir.
Avrupa - Ceneviz mimarisi..
Sanki gerçek istanbul yalnız burası gibi.
Onca paha biçilemez tarihi eserden bir galata kulesinin manzarasına oturmak isterim mesela..
"iyi ki bilmiyor kalabalıklar,
yağmura bakmayı cam arkasından,
insandan insana şükür ki fark var;
-birine cennetse birine zindan-
iyi ki bilmiyor kalabalıklar."
rahmetli sezai karakoç üstadın yağmur duası isimli şiirini bana bir ömür anımsatacak olan ilçe.