bu gece büyük bir yazarın güzel tahlil edilmiş hikayesini okudum. Dostoyevski yazarlığının ilk yıllarında yazmış olduğu bu eserle sonraki eserlerine ihtiyaç kalmadan rüştünü ispatlamış.
"sırf bunun için yaratılmadı mı o
bir anlığına da olsa,
yakın olmak için senin yüreğine? "
Turgenyev/
Dostoyevski daha ilk dizelerden yakalar okuyucuyu. bu dizeler ile hikayemizin sonundaki ifadeler, kahramanımız için bir teselli cümlesi olsa gerek.
__Dikkat! spoiler içerir__
isimsiz bir hayalperestin beş gecesini anlatan kitap; muazzam üslubu, aşırı akıcılığı, şehri harikulade tasvir edişi, gecenin hayal dünyasındaki yeri hakkında inanılmaz sözler sarf ediyor.
karakter, yalnızdır ve hayatı boyunca içine kapanık yaşamıştır. evi de tıpkı onun ruhu gibi, örümcek ağlarıyla kaplıdır ve köhnedir. yalnızca hayal kurabiliyor, yalnızca düşlerine sığınıyor ve geceleri yürüyordur. bir gün nastenka adlı bir kıza rastlar.
aslında burada klasik bir durum söz konusu olsa da, (yıllar sonra birini bulabilmenin heyecanını duyan karakter kıza aşık olur) dostoyevski bu iki insanın iki sıradan konuşmalarını öyle duygu yüklü, öyle içten ve öyle yalın kaleme alır ki, kendinizi hikayeye dahil etmemeniz artık mümkün değildir.
karakterimiz, en başta, nastenka dost kalmak istediği için ona aşık olduğunu hissettirmez. burada, hep yalnız kalmış bir adamın çaresizliğini iliklerimize dek hissederiz. gittikçe ona daha çok bağlanır. nastenka ise başkasına aşıktır. ve acımasızca aşık olduğu adamdan bahsediyor, hatta ona ulaşmak için bizim karakterimizi aracı olarak kullanıyordur. karakterimiz, ne pahasına olursa olsun, kızın istediklerini yapar ve en sonunda, adamın ülkede olmadığını sandıklarında, nastenka ona aşık olduğunu söyler. karakter, delirircesine mutlu olur. ikisi yürüyorlar, hayaller kuruyorlardır. okuyucu burada, ikisi ile birlikte "mutlu olduklarını" düşünür. taşınma, hatta evlenme planları kuruyorlardır... fakat biraz sonra, nastenka aşık olduğu adamı görünce onun boynuna atlar ve ortalıktan kaybolur.
karakter kahrolur. fakat beklediğimiz gibi, başını yerden yere vurmaz. yalnızca eve gidip uyur. bir mektup gelir, nastenka küstahça, vicdansızca kendisini sevmeye devam etmesini, fakat evlendiğini söyler.
karakterimiz sinirlenmez. boyun eğer. çünkü yalnızlıkla geçen ömrü, artık küçücük bir anıyla, yalnızca beş gecelik bir hatırayla şenlenmiş ve eline bağlanacak bir imge geçmiştir. o kadar aciz, o kadar çaresizdir ki, bu beş gecelik hatıra ona yetecektir. böylece o hatırayı sonradan hatırlayabilmek, geceleri onu düşleyebilmek için nastenka'ya kızmaz.
insanların yalnızlıkla mücadelesini, sevilme ihtiyacını ve yalnızlık ve hayal ilişkisini anlatan öykü, kısacık bir aşk hikayesidir de...
dostoyevski bu lirik ve küçük şaheseri ile adeta ahenkle dans etmiştir.
oturduğum, oturduğum gibi bir günde bitirdiğim bu başyapıt, eminim ki yazılmış en iyi uzun öykülerden biridir.
Saint Petersburg'u meşhur etmiş olan günün kuzey ışık hüzmeleri sebebiyle aydınlık kaldığı dönemlerdir. Kent kuzey kutbuna olan yakınlığı yani, coğrafik pozisyonundan dolayı her yılın iki ayında beyaz geceleri yaşar. Mayıs ayının ortalarından Temmuz ayının ortalarına kadar süren beyaz gecelerde güneş saat 03:00'te doğuyor ve 24:00'te batıyor. Güneş battıktan sonra uzun zaman karanlık olmuyor, Sadece gece saat 01:30 ile 02:30 arasında havanın hafif karardığı görülüyor:
Kitabın girişinde yer alan Turgenyev alıntısı ile kitabın son cümlesini birleştirdiğinizde bankta bırakılan o gence verebileğiniz en güzel teselli cümlesini bulursunuz.
- Belki de o bir an için bile olsa, senin kalbinin yanı başında olmak için yaratılmıştır.
- insanın tüm yaşamı için de olsa az şey mi sayılır bu?
2 yıl önce pek beğenemeyip, bugün tekrar okuduğumda boğazımı düğümlemiş kitap. 2. okuyuşta daha farklı anlaşılacağına pek inanmazdım kitapların da, bugün anladım ki doğruymuş. kısacık kitabın çoğu cümlesi o kadar anlam yüklü ki 3-4 kez okunmayı hak ediyor zaten.
--spoiler--
nastenka'yı suçlayanları da anlamıyorum. kız baştan açık açık söylüyordu zaten her şeyi. daha ne yapsın? keşke seni sevseydim'in üstüne daha ne söylesin? insan bağlanmak istiyor ama o kişiyi seçemiyor işte, daha nasıl anlatılsın bu? keşke herkes bu kadar dürüst olsa.
--spoiler--
kütüphaneden almıştım kitabı, biri son sayfaya telefon numarası yazmış. tam duygulanacakken yine bi trollük gelip beni buluyor ya. neyse buna da şükür.
Bugüne kadar defalarca okumuş ve hatta her kelimesini ezberlemişimdir. Sevdiğim kişinin de benimle aynı hikayede duygulanmasını ve beni daha iyi anlayabilmesini istediğimden bu kitabı mutlaka hediye edeceğim.
kitabın ilk yarısını normal bir şekilde okudum, kalan yarısını ise okurken zihnimde canlandırdım, hayalperest anlatıcının yerine kendimi, nastenka'nın yerine ise hoşlandığım kızı koyarak okudum ve aynı anda zihnimde canlardım, kitabın sonunda büyük bir boşluğa düşsem de keşke kitabın ilk yarısını da zihnimde canlandırarak okusaydım diye düşündüm.
110 sayfa civarı kısa bir eser olmasına rağmen,çok daha kısa olabilecek bir kitap.kitap basit bir kitap,ama bir kitabın basit olması onu değersiz yapmıyor.gayet de insanın duygularını düşünmeye sevk edebilecek bir romandır,kötü bir eser hele hele kağıt israfı falan asla değildir.
nastenka hayatını yerinde bir müddet anlatmışken,dostoyevski büyük ihtimalle kendini anlattığı için ayarı kaçırarak sayfalarca hislerini dökmüştür,bu sayfalar romanla bağlantılı değil,dostoyevski'nin 26 yaşındaki hislerini okumak için okunursa zevk alınabilir.
sonu da şaşırtmalı bitiyor kitabın,kitap okuma alışkanlığı olmayan ben gibiler için iyi bir başlangıç kitabı.