bugün

sanman ki taleb-i devlet-ü cah etmeye geldik, 
biz bu aleme bir yar için ah etmeye geldik.

şair diyor ki;
dünyaya gelişimiz ne mevki, ne makam, ne de mal ve mülk peşinde koşmak içindir. biz bu dünyaya sevgilimiz için ah etmeye geldik. 

(bkz: Yenişehirli avni)
“Sanman ki sef'âdan semâh-ı râh ederim.
Döner döner bakarım, kûy-i yâre âh ederim.”

Sanma ki keyfden sema ederim
Döner sevgilinin mahallesine bakar bakar ah ederim.

(bkz: esrar dede)

(esrar dede bir mevlevi dervişidir. şeyh galibin yoldaşıdır. beyitte geçen semâh-ı râh eylemek ise bir mevlevi deyimidir ve yolda yürürken cezbe haline gelip sema etmek anlamına gelir)
fars edebiyatından bir berceste;

tenem fersudo eqlem reft
ve eşqem hemçenan baqi

(bkz: Sadi Şirazi)

manası kabaca şöyledir efendim,

vücudum yaşlandı aklım gitti
amma aşkım her daim baki.
bin cân olaydı kâş men-i dil şîkestede
tâ her biriyle bir kez olaydım fedâ sana.

(gönlü kırık âşık olan bende, keşke bin tane can olsaydı da her bir canla birer kez sana feda olsaydım.)

aşkından mübtelalığımı ayb eden sanır
kim olmak ihtiyâr iledir mübtelâ sana.

(benim sana olan sevgimdeki aşırılığı kınayanlar, sana mübtelâ olmanın insanın kendi tercihi olduğunu sanıyorlar.)

(bkz: fuzuli)
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı.

Yanlızlığımı yüzümü vurur. Tüylerimi diken diken eder.
Ba sabâ hemrâh befrist ez ruhet guldesteî
Bû ki bûî beşnevîm ez hâk-i bustân-i şumâ

(Ey cânân! Sabâ (rüzgârı) ile yanağından bir tutam (bir deste) gül gönder (sabaya yoldaş et), ola ki senin ayağını bastığın gül bahçesinin toprağından bir kokucuk duyarız.)

(bkz: hafız-ı-şirazi)
bir lebi gonca yüzi gül-zâr dirsen işte sen
hâr-ı gamda 'andelîb-i zâr dirsen işte ben

(gonca dudaklı ve gül bahçesi (gibi güzel) yüzlü kimdir, dersen; işte o sensin. gam dikenliğinde ağlayıp inleyen (bu) bülbül kim, diye de sorarsan; o da benim.)

fürkatünde teşne-leb hâtır-perîşân haste-dil
künc-i gamda bî-kes ü bîmâr dirsen işte ben

(senden ayrı kalışın acısı ile içi yanmış; perişan, gönlü hasta; gam köşesinde kimsesiz kalmış birini sorarsan; o, işte benim.)

(bkz: baki)
şol güneşin şuâ’ına zerrece kim ki buldu yol
her günü ıyd ü her gice kadr ü şeb-i berât olur

(şu aşk güneşinin ışınlarına zerre kadar kim ki yol bulduysa,
onun her günü bayram, her gecesi kadir ve berat gecesi olur.)

(bkz: imameddin nesimi)

not: zerre, bilinen en küçük parçacıktır. havada uçuşan toz taneciklerine zerre denilebilir. bunlar güneşte daha iyi görülürler. güneş de eskiden bilinen en büyük nesne sayılırdı. o yüzden zerre ve güneş karşılaştırması sıklıkla yapılır.
mubtelâ-yı aşk olan elbette cânanın arar
böyledir kânun-ı hakk derd ehli dermânın arar

(bkz: leskofçalı galip)

(aşka tutulmuş olan kişi elbette sevgilisini arar, allah'ın kanunu böyledir, derdi olan dermanını arar.)
cân ü ten oldukça benden derd ü dâğ eksik değil
çıksa cân hâk olsa ten ne cân gerek ne ten bana

(canım ve tenim var oldukça benden dert ve aşk yarası eksik olmaz. 
canım çıksa tenim toprak olsa daha iyi. çünkü bana ne can ne de ten gerekir.)

(bkz: fuzuli)

aşk yarası budur işte, can feda, dedirtir...
Yok dilimden anlayan bir hemdemim, bir mahremim
Sanki zât-i pâk-i Hakk'la olmuşum râ'nâ garîb

Abdülbaki Gölpınarlı
Âvâzeyi bu ‘âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

(bkz: Baki)

beyitleri severim, hele ki bu dizeler bana beni hatırlatıyor bilenler bilir, insan her zaman yaşadığı bir sürelik kısımda hayırla yad edilecek eserler bırakması ancak "hoş bir sada" ile (güzel olan ile) mümkündür, bu kubbeye(sözlükte) de hoş sada bırakmış isem ne mutlu bana, kendinize iyi bakın efendim...

iyi geceler!
Berceste deyince aklıma Bolu'daki berceste geliyor.

Her an önceliğim yemektir arkadaşlar. Beni şu dünyada mutlu eden tek şey.
istanbul'dan ankara'ya giderken kahvaltı yaptığım yer geldi aklıma. Kahvaltısı güzeldir.
eyyâm-i gul çu omr be reften şitâb kerd
sâkî be dovr-i bâde-i gul-gûn şitâb kun

hâfız-ı şirâzî/

(geçmekte gül mevsimi, ömür gibi aceleyle
saki, gül renkli şarabı döndürmede aceleyle)
ba'd-ı nevmidî besî ümmid hâst
ez-pes-i zulmet besî hurşid hâst

(ümitsizlikten sonra nice ümitler var...
karanlığın ardında nice güneşler var!)

hüdâvendigâr/
Hoş hırâmân mî-revî ey cân-ı cân bî-men me-rov
Ey hayât-ı dûstân der-bûstân bî-men me-rov

(Ey canımın canı! Beni bırakıp böyle salına salına gidiyorsun.
Ey dostların canına can katan! Gül bahçesine bensiz gitme, istemem)

Mevlânâ/
her rind bu bezmin nedir encâmı bilir
dünyâmızı nâ-gâh zalâm örtebilir
bir bitmeyecek şevk verirken beste
bir tel kopar âheng ebediyyen kesilir

(bkz: yahya kemal beyatlı)

(üstadın rind dediği kimse gönül eridir, kalenderdir. gönül eri odur ki, dünya meclisin nedir? yolun başını bilir sonunu bilir.

dünyamızı ansızın karanlık örtebilir, sözünde ise hususen bir anlamla ele alır ki, dünyamızdan kasıt herkesin kendi iç alemidir. (bkz: insan alemden bir surettir)

bestemiz çalar, şevke dalar insan! hiç bitmeyecekmiş gibi keyfinden keyif bulur. insanın bu dünyadaki hayatıda böyledir, hiç bitmeyecekmiş gibi yaşar ve dalar hayatın hengamesi içine...

ve o çalan beste en güzel yerinden kopar... alemde ahenk vardır. her şey ahenk içinde akar ve yolunu bulur! ama o da ne? insanın ahengi ebediyyen kopar. üz-er hepimizi...)

bir insanın hayatının seyri böyle devran eylerken, şairimiz 2. dizede uyarır bizi nâ-gâh zalâm örtebilir bu şevketli hülyada... ölümün soğukluğu ve yaşamın sıcaklığını hatırlatır bize yahya kemal. hayatın neden değerli olduğunu zıttıyla birlikte tekerrürle izah eder, karamsarlık yüklemez tam aksi der ki;

birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

bonus;

Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde,
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
fikr-i müstakbel ü maziyi bırak ârif isen
böyledir hâl-i zaman, bir var imiş bir yoğ imiş

(EĞER ARiF iSEN BIRAK GEÇMiŞ VE GELECEK ENDiŞESiNi
ZAMANIN HALi BÖYLEDiR, BiR VARMIŞ BiR YOKMUŞ)

(bkz: koca ragıp paşa)
Ez-to hem beched to dil ber-vey me-nih
Pîş ez-ân gû bechet ez-vey to becih

(Dünya sana da vefalı olmaz, seni de terk edip gider; ona meyletme.
O senden vazgeçmeden, sen ondan vazgeçmeye çalış)

mevlana/
yüzünün hayâli göz gülşenine uğrayınca gönül bakmak için göz penceresine gelir.

hâfız/ 349. gazel.
Aşket resed be feryâd er hod besân-i Hâfiz
Kur’ân zi ber behânî der çârdeh rivâyet

(Hâfiz gibi Kur’ân’ı on dört rivayet üzerinden
ezbere okusan dahi, imdadına ancak aşkın koşar.)

Hafız-ı Şirazi/
der-neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
pes suhan kûtâh bâyed ve’s-selâm

(ruhen yükselmemiş, ham kalmış kişi, yetişkin, olgun kişinin hâlinden anlamaz. 
öyle ise sözü kısa kesmek gerektir, vesselâm.)

mevlânâ/
sâye-i cehlinde nâdân dâimâ âsûde-hâl
cây-ı râhat bulamaz dânâ çeker derd ü taab

(bkz: şeyhülislam yahya)

(cahil, cehalet gölgesinde rahat bir haldedir. bilgili ise dinlenecek yer bile bulamaz, hep dert ve yorgunluk çeker.)
"bilinse aşk-ı mutlak kimse olmaz izzetâ âşık
koyup nâmın muhabbet hüsn-i ta’bîr eylemişlerdir"

(bkz: keçecizâde izzet molla)

(mutlak aşkın ne olduğu bilinse ortada aşık falan kalmaz, -insanlar küçük duygu ve eğilimlerine- güzel bir tabirle muhabbet adını vermişler.)