Biliyoruz diymi buraya yazılanların öylesine yazılmadığını. Ben de tüm ketumluğumla ama yine de kırılmışlığımı da koltuğumun altına alarak şöyle bir uzatmak istedim başımı. Toplaşabilir miyiz rica etsem, söyleyeceklerim var.
Bir süredir kıyamet alametleri yaşıyordum. Kalbim kaç sel baskını, kaç göktaşı yağmuru, kaç zelzele gördü de hiçbirinde bu kadar afallamadı. Sızılara ve iğne batmalarına alışık olan kalbimin kanat takıp özgürlüğe uçacağını bilemezdim hiç. Güneş batıdan doğup doğudan batıyor, akrep ve yelkovan tersten hareket ediyor, yerçekimi teorisi ayaklarımı yerden kesen anlarda yalanlanıyordu benim için. Aşk oğlum bu, kıyamet alameti işte.
Benim için beş element gözleri, dudakları, gülüşü, sesi ve teniydi. Tahta mı? Tahta kafatasının içindeymiş meğerse, burayı geçelim lütfen.
Neyse işte, sabah dünya onun yüzü suyu hürmetine dönerken akşamın bu vaktinde onunla alakalı hatıraları toplayıp ateşe vermeye çalışan nöronlarımın Direnişine destek veriyorken buldum kendimi. Ne garip diymi her şey? Soğuyup kabuk bağlamış bir dünyanın mikroorganizmasıyken bugünlere geliyoruz ve hayalkırıklığının ne olduğunu öğreniyoruz. Müthiş.
Bitmedi henüz söyleyeceklerim, şarkı yazmamı istemiştin bugün iliştireyim madem şuraya.
-
Ağlıyor orada bak bir kadın
Üç ilmek ip boynunda yaşanmışlıkların
Sevseydin bırakmazdın ellerini
Ellerinde sarı papatyaların
Devamını getirirsin diymi? Ne yaptığına dön bak, oynar belki kalemin tüm pişmanlığınla. Hadi, hoşça kal.
Bazen geçmişi özleyesim geliyor. Portakal kokulu anılara uğrayıp şöyle bi gelesim…
Sonra çok geçmeden farkediyorum portakal, arkadaşlarımın anılarından burnuma gelen tanıdık bir koku sadece. Benim anılarımda kavgalar gürültüler, küfürden cehennem kokan ağızlar ve sevgisizlik vardı.
Sezen’nin dediği kulağıma çalınıyor, içimdeki çocuğa sarılıyorum. Beraber oturup ağlıyoruz.
Küçücük elleriyle saçlarımdaki beyazları sayıyor; 1,2,3,5,9… 100’e kadar saydığını düşünüp mutlu oluyor, oluyor da bu kadar beyaz varsa hayal ettiklerini de gerçekleştirdiğimi düşünüyordur herhalde. Yıllarca olduğum yerde durarak yaşlandım.
Yaşlandım fakat hiçbir şey öğrenemeden, kendime değer vermeden geçip gitti seneler. En büyük lanetimi hiç aşamadım.
Hatırlıyorum, 5’li yaşlarda gece uyumadan önce hep dua ederdim tanrı’ya. Otobüste bilerek en ön koltuğa oturup kaza olması durumunda aileye verilecek nafakayı düşünen işsiz bir babanın küçük kızı dualarına ne sığdırabilirse, babasının üzülmemesi için ya da yük olduğunu düşündüğünden büyük bir mahcubiyetle diline ne gelirse binlerce kez tekrarlayarak edilen dualar… o yaşlarda dahi uykuya hemen dalamaz saatlerce tavanı izlerdim. Tavan bembeyaz bir görüntüden ibaret değildi, beynimin kurguladığı bir çok sahnenin projeksiyon görevini görüyordu. Benim yaşlılığım sevdiğim insanların yaşları toplamıdır bu yüzden. Hep düşündüm onları. Benim hissettiklerim diğerlerinin hissettiklerinden bir kaç adım geride oldu.
Ve bugüne döndüğümde düşünmekten hiçbir şey kaybetmemiş ama müthiş öfkeli, ani gelen sinirlere dur diyemeyen bir letthe görüyorum karşımda. Beynimin adeta dalga geçtiği bir ruh halinin can hıraş çöpte karıştırıp bulmaya çabaladığı mutluluk artığı anıları gün yüzüne çıkartmasıyla anca tebessüm ettirilen bir letthe.
Letthe bazen dökecek içini böyle. Çünkü yazmak konuşmaktan hep daha iyi hissettirdi onu. Hele okuyupta kendinden bir şeyler bulan insanları da gördükçe yalnız olmayışına daha da şükreder hale geliyor. Lanetin başkalarına da sıçradığını düşünmek kötü fakat itiraf etmeliyim ki sadece ben deliriyor olsaydım çok sıkılırdım.
Ben insanlara yabancıyım. Korkuyorum onlardan. Bunu hiç belli etmiyorum ama bana yaşatacakları şeylerden çok korkuyorum. Çünkü yine hiç belli etmesem de fazla hassas bir kalbe sahibim. Dışarıdan bakıldığında etim kırk kat kabuk bağlamıştır belki ama kendimi korumak için büründüğüm çehre bana ait değil, çok eskiden tanıdığım birinin emaneti.
Bu emanet ağır geliyor artık. Kimin olacağı hiç farketmez, bir dize başımı koyup saçlarımın okşanmasını bekliyorum. Merhamet istiyorum, kendimden esirgediğim ne kadar merhamet varsa hepsini istiyorum o parmaklardan. Korktuğum şeyi sevmek istiyorum.
Ben deliriyorum.
Gülüşlerim jokerin kahkahalarına dönüyor.
eskiden hasan a gidiyorduk. hasan hiç beni görmek istemiyordu. beni görünce hemen başka tarafa bakıyordu. hatta bir kere beni görmesin diye elimi öpmüştü. bizim için sadece bir kaç şeyi yanlış yazmamızın nedenidir. bir önemi yoktur.
çandarlı ya tabi ki yılmazlar a zarar vermek için gitmiştim. mujo yakında doğançay mezarlığındaki çukuruna siktir olup gidecek. bir hayli de para kalacak.
ingilizce hocam bu aralar ilişkimin kötü gittiğini biliyor. konusurken kalbimin bir parçası hala kırık ama bugünlerde daha iyi hissediyorum dedim. Bir süre ilişkiler üstünden konuştuk daha sonra bu durumumun artık umrumda olmadığını söyledim. O da eğer umrumda olmasaydı kalbimin bir parçası hala kırık demezdin dedi. Bu Amerikalı beni her derste yerle bir ediyor. :D
Meğer En basit şeyde çabucak vazgeçilebilen, asla anlamak için çaba gösterilmeyecek olan benmişim. iyiyken söylenen güzel sözlerin, "sen çok iyi birisin, çok güzelsin"lerin aslında hiç de bir önemi yokmuş.
Gerçekten garip ve anlaşılmaz bir şey.
Ama ben de bunu anlamak için çaba sarf etmeyeceğim.
Diğer ay beraberliğimizin tam dört senesi bitecek. Ama biz bir haftadır konuşmuyoruz. Bir yandan burnumda tütüyor, görsem de sarılsam sımsıkı diyorum, bir yandan da sanki her şey bitmiş yokluğuna alışmış gibi hissediyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Günlerdir uyuyamıyordum ve genelde Uyuyabildiğim 3 4 saatse kesinti doluydu. Bugün rahat bir yerde olmasa da uyuyakalmışım ve uyuduğum yerden dolayı mıydı bilmiyorum ancak berbat şeyler gördüm.
Bunun yanında Onca berbatlık arasında öyle güzel bir şey de vardı ki. Öyle içten sarılıyordu ki ve O kadar güzel sarılıyormuş ki hâlâ. Sanki çok seviyormuş gibi. Her şeyden koruyabilirmiş gibi. Belki de canını verebilirmiş gibi.
Rüyada, yaşadığım her şeyi unuttuğumu ve yalnızca sarılmaya odaklandığımı fark ettim. Bir türlü uyanamıyordum rüyadan ancak öyle Bir rüyaydı ki uyandığımda iyi bile hissettim. Başlarda Kötü tarafının etkisinde kalıp evi korkudan mı bilmiyorum ancak dolanamasam bile o sarılma geldi aklıma. Bir güç gibiydi sanki. Özlemiştim ve bu buruk olsa da iyi hissettirdi. Belki biraz da Toparlanmış. Gerçi canlısı varken rüyayla yetinmem gerekiyor ve birimiz ölmeden de bu savaş bitmeyecek sanki ancak olacaksa bile eğer, bizi bu duruma getirenler utansınlar. Utansın, utanayım, utanabilsinler.
Öyle işte.