Kentte yağmur günlerdir durmak bilmiyordu. Sular her zamanki gibi yokuş aşağı akıyordu. Küçük çocuklar camdan dışarı bakıyordu. Arap bacı ölmüştü. Ali, Ayşe’yi seviyordu ama bu bambaşka bir hikayeydi.
Fırında Beşamel Soslu Makarna
Cuma akşamı yemeğe misafirlerim vardı, işten çıkınca aklıma gelen ilk tarif Beşamel Soslu Makarna oldu… Yanına pratik bir sebze yemeği hazırlayınca oldukça keyifli bir akşam yemeği yedik, hemde çok yorulmamış oldum.
Fırında Beşamel Soslu Makarna
Videoda yarım ölçü makarna hazırladım tarif tam ölçü, videosunu buradan izleyebilirsiniz.
Beşamel sosun nasıl yapıldığını fotoğraflı ve videolu olarak mutfak okulu bölümünde anlattım. 1 ölçü hazırladığım tarife buradan ulaşabilirsiniz.
Sevgiler…
Malzemeler:
1 paket fırın makarna
2 yemek kaşığı sıvıyağ
Tuz
Su + 1 tutam tuz haşlamak için
içi için:
yarım su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
1 çay bardağı beyaz peynir rendesi
Tuz (beyaz peynir tuzluysa koymayın)
Üzeri için:
2 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
Beşamel sos için:
4 yemek kaşığı margarin ya da tereyağı
4 yemek kaşığı un
3 su bardağı süt
Tuz
Karabiber
1 küçük tutam muskat (isteğe göre)
Yapılışı:
Derin bir tencereye bol su, 2 yemek kaşığı sıvıyağ ve tuzu ekleyin. Makarnaları çok yumuşamayacak şekilde haşlayın (ben neredeyse 6-8 dakika haşlıyorum).
Haşladığınız makarnaları süzerek soğuk sudan geçirin ve süzülmesi için süzgeçte bekletin.
Beşamel sos için tereyağını ve unu tencerede koyun ve un rengini değiştirene kadar orta ateşte kavurun (olunca mis gibi kokacaktır). Üzerine sütü azar azar eklerken bir yandan da çırparak karıştırın (varsa blendır yada mikserde harika olur.)
Sos koyu bir kıvam alınca içine beyaz peyniri ilave edin ve ocaktan alın. Geniş bir kapta makarna, beşamel sos ve yarım su bardağı kaşar peynirini karıştırın.
Karıştırdığınız makarnayı hemen fırın kullanacağınız kaba alın.(Ben porselen fırın kabı tercih ediyorum ama borcamda güzel oluyor.)
Üzerine kaşar peyniri rendesini serperek önceden ısıtılmış 200 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin.
Fırınladığınız makarnayı 10-15 dakika dinlendirdikten sonra dilimleyerek servis yapın.
Midemdeki ezilmeyle fark ettim ki bir buçuk gündür sadece kahveyle besleniyordum, geri kalan zamanlarda bembeyaz tavanda insanlar görüyordum. Uyuşmuş halde yataktan kalktım, adettendir depresyon hırkamı giydim. Bir hayalet gibi sokaklarda süzüldüm. Yo yürümek değildi bu, adımlarım yoktu benim. Boş gözlerle kasiyere parayı uzattım, o daha da boş gözlerle uzandı bana doğru; kapat gözlerini, dedim. iki boşluk arası cereyan yapıyordu.
Bir anda midemde bir acı hissettim ve bembeyaz tavanda kasiyerin yüzü kayboldu. Yan dönüp soğuk duvara dayadım burnumu, yavaş ama etkili bi yöntemle kendimi yok etmeye devam ettim.
Her durumda gülebilirim, dalgaya alabilirim birçok şeyi. Uzaktan duygusuz duruyorum sanırım, insanlar benim de kalbimin kırılabileceğini düşünemiyorlar.
Abi benim kalbim parça parça avuçlarıma dökülüyor. Kimseye anlatamıyorum. Bir kişi bile mi anlamaz, en yakınlarım bile mi?
Kendimi bildim bileli gözlem yapmayi sevmisimdir. Kirmizi ojeli sarisin kadinin sacini hangi eliyle duzeltiginden tutun ihtiyar adamin bursmus ve titreyen elleriyle sigarasini yakarken cakmaga kac darbe vurduguna kadar.
Tum bunlarin arasinda yaptigim en mukemmel gozlem bir konuyu cok iyi bildiginin zanneden insanlarin o konu hakkinda hicbir sey bilmedigi oldu. Bir konu hakkinda bilgi sahibi olan insanlar ise o konu hakkinda hala kafalarinda yuzlerce soru isaretiyle dolasirken hicbir sey bilmeyenler kendini onlardan daha iyi hissediyor.
Cagimizin kanseri kendini entelektuel olarak tanimlayan gevezeler olabilir.
Belki de yapmamiz gereken çok basittir. Kendimizi sonsuz bir maviye birakmaliyiz, bizi özümüze çagıran yeşile ya da dogada erguvani aramaliyiz. Boylece her sey daha guzel olsa gerek. Sonucta hicbir sey bilmemek onyargilara sahip olmaktan daha iyidir.
Dunya da cok daha guzel bir yer olabilirdi,
eger insanlar olmasaydi.
ağlarsa anam ağlar. gerisi kablosuz ağlar ve mobil ağlar olmak üzere ikiye ayrılır. bir de kaplumbağlar var ama onun konumuzla hiç bir ilgisi yok..öylesine yazdım işte..
Hayatı hak ettiği gibi yaşamıyorum ben. Doya doya nefes alarak ve bunun ne kadar değerli bir şey olduğunun farkına vararak yaşamıyorum. Tüm insanların yaptığı gibi fazlaca şikayet ediyorum halimden, olmayacak keşkeler biriktirerek ceplerimde yükümü ağırlaştırıyorum sadece. Duyguları basit birer kelimeden ibaretmişcesine saçıyorum etrafa . Planlar yapıp hayaller kurup korkuyorum yaşamaya ve yaşatmaya. Çok özür dilerim Hayat sen bunları haketmedin.
Hayatimizda bazi seyleri yalnizca canimiz istedigi icin yapariz. Baska kisiler baska seyler umrumuzda olmaz. Bazen kaybolmayi isteriz derinlerde bazen disa vururuz kendimizi bilmedigimiz yüzlere. Belki öylesine yasamisizdir bazi seyleri. En dert edindigimiz insanlarin hatta belki yillarca hoslandigimiz kisilerin yüzüne bakmisizdir onlar hislerimizi bilmeden. Doruklarda hissetmisizdir de siradan kararlara itilmistir hayatimiz. Oylesine disari cikmis, oylesine bir fakulte yazmış, öylesine gülmüşüzdür saçma esprilere. Herşeye rağmen öylesine hissetmemisizdir. Kendimize saygimizdan öylesine acı cekmemisizdir. Öylesine olanlar icimizdekilerin farkli bir yansimasi olmuştur önümüze
Ben de bu yazıyı öylesine yazdim. Zaten çaylak olduğum için çoğu kişi görmeyecek. Bu yüzden öylesine yazdim. Belki de kendim için yazdiklarimin bir disavurumudur bu kimbilir. Hayat öylesine yaşanmıyor.
Bu evlilik müessesi zombi salgını gibi, her sabah yeni bir düğün haberiyle gözlerimi açıyorum.
Ben daha televizyonun arkasındaki tozları nasılsa görünmüyor diye temizlememe çakallıklarını hesaplarken adamlar çatır çatır ev dizip sarı toz bezini evlerinin bayrağı yapıyorlar.
Benim daha bir Düğünden beklentim takılan takılarla yapılan masraf denkleşecek miyken senin mısıra balayına gitmen acımasızlık değil mi güzel kardeşim?
ne kıskancam abi saçmalamayın, Mısır sıcaktır zaten bizim ev serin buraya gelselerdi balayına, açardık pencereleri cereyan olurdu mis gibi.
o gün, eski püskü daracık kanepede sırtım o na dönük, birbirine sokulmuş yarı uyur yarı uyanık yatarken saçlarıma burnunu sokup derin derin içine çekip kokladığını hissediyordum. sonra birden, saçlarını kestirecek misin? diye sordu. neden? kestireyim mi sence? dedim. hayır hani düzelttirmek için kestirirsen bi parça benim için ayırır mısın? dedi. sustum. uzun zamandır bu kadar içten bir istek duymamıştım, bu kadar yalın, bu kadar değerli. o fark etmeden gözümde toplanıp taşan bir damlayı sildim.
gittiğinde saçlarımdan daha fazlasını almıştı yanına birine inanmayı, sevmeyi, teslim olmayı, korkmadan, sorgulamadan adım atabilme cesaretimi. saçlarım kalsın, sen de kal ama diğerlerini geri ver. onlara ihtiyacım var.