öylesine bir yazı... insanlar bir telaş içinde yaşıyorlar hayatı. otobüste, metroda suratlar hep asık. sürücüler bir an önce kurtulmak istiyorlar; kocaman, bitmek tükenmek bilmeyen trafikten. trafiğin durmasını fırsat bilen ufak bir çocuk selpak satmaya çalışıyor. üşümüş, ağzı burnu kıpkırmızı. henüz hiç selpak satamamış bir umutla yaklaşıyor her arabaya. şoförler ise gergin, kimisi eliyle git işareti yapıyor, kimisi küfrediyor. daha sonra çocuk gözden kayboluyor, size bir daha görünmemek üzere.
sabah işine giden gergin, asık suratlı bir adam görüyorum. takım elbiseli, oldukça hızlı adımlarla yürüyor, kaşları çatık. bu sırada tam tersi yönden bir ilkokul öğrencisi geliyor. gözlerinin içi pırıl pırıl ve yüzünde gülücükler var. boynundaki beslenme çantasını bir arabanın direksyonu gibi sağa sola çevirerek geliyor. onu bu şekilde görmek bile bana müthiş bir mutluluk veriyor o an için.
ikisi yan yana geldiğinde zaman benim için birkaç saniyeliğine duruyor. bu tablo beni derin düşüncelere ittiğinde tekrar birşeyleri sorguluyorum. sanırım insanlar büyüdükçe mutsuzlaşıyor, mutsuzlaştıkça birer robota dönüşüyorlar.
modern ve gelişmiş dünyanın düşünebilen robotları ya da mekanikleşmiş, yarı ölü, duygularını kaybetmiş bir et yığını !
kendimizle gurur duymalıyız değil mi ? dünya'ya hükmediyoruz, devasa binalar yapıp inanılmaz teknolojiler geliştiriyoruz. en güçlü biziz! fakat bir zaman sonra biz insanlar müthiş ölüm makinaları icat edip bunlarla böbürlenmeye başlıyoruz. artık bizim yaptığımız şeyler bizi öldürmeye başlıyor. şehirler yok ediliyor, sadece şehirler mi ? hayır. şehirlerin içinde yaşayan insanlar, insanların anıları, mutlulukları, sevgileri ve aşkları... herşeyleri yok ediliyor. taki arkada onlara ağlayabilecek bir çift göz dahi kalmayana kadar.
tüm bunları düşünerek yol alırken, yaşlı ve gizemli bir adam sesleniyor kuytu bir köşeden; ' artık herşey bitti. insanlık, aşk, sevgi, mutluluk ve insana dair olan herşey... tıpkı sonbaharda kuruyan bir yaprak gibi. bizler artık yalnızca ölmek için yaşıyoruz...'
"Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek." demiş Cemal Süreya.
ondandır bu sessizliğin...
ne kadar bencilmişim ben oysaki; en çok ben üzülüyorum, en çok ben seviyorum, en çok beeeen... hep çok beeeen...
ne yazayım ki şimdi ben sana, ben ne anlatayım ?...
sonra her şey bitiyor, kitaplar okunmayı bekliyor, filmler ve diziler izlenmeyi...
aslında iyi gelir kitap diyor herkes ama o kadar uzağım ki masallara. sonra arkadaşlar iyi geliyor daha sonra onlar da gidiyor...
sensiz tadını çıkarmaya çalışıyorum bu şehrin, pek başarılı olamıyorum açıkcası..
ben bitiyorum, ruhumun büyük parçası derin bir uykuda, kalanıyla da ancak bu kadar oluyor...
özlemek duygusunu tamamen çıkarmak mümkün müdür hayattan ?
"asla ağlamamalısın der bir şarkı. onun dışında bir şey diyen kimse yok" Ingeborg Bachmann
saçlarını ara sıra geriye tarıyor yaşam, kulağının arkasına alıyor ve öylece duruyor.
uzun saçlı bir kadın oluyor, ancak bir kadın olabilir zaten yaşam, kafası her daim karışık bir kadına benzetiyorum yaşamı.
öylece duruyor oracıkta, sanki hepimizden sıkılmış gibi...
ne kadar çabuk geçiyor gibi geliyor her şey, hiçbir şey geçmese de...
yeni insanlar, yeni yeni filmler, diziler... hatta yeni yazarlar katıyorsun hayatına hani birlikte ilerleyelim diye...
sonra o bir zamanlar, artık eski zamanlarda kalıyor, dünya sessiz sedasız adeta vals yapar gibi dönüyor...
sen hangi sözleri yazarsan hangi düşüncelere dalarsan dal; hayat hep kendi şarkısını çalıyor.
belki de bu yüzden hep ters düşüyoruz, sözsüz bir müzik gibi yaşanmalı hayat, anlatamıyor ve anlayamıyoruz.
belki bazen sadece beni dinle diyordur, beni biraz dinle, sadece dinle...
bir gemi gecenin son çeyreğinde son seferinden dönerken selam ederdi düdüğü ile kız kulesi çaprazda iştirak ederdi. hafif esen rüzgar yaralı ruhu inceden okşardı dahda yaraları kanatmadan. gökyüzü yıldızların denize yansımasıyla oluşturduğu yakamozlar aydınlartırdı denizin üzerini. ruhun dalar giderdi karanlık ufka, dalga sesleri kayalıklara her çarpışında sana hüzzam makamından bir parça icra ederdi. balıklar ağlardı kederlerimize. istanbul tek sevdiğim asla sahip olamadığım şehir. o sahil, oralarda bi yerde hiç gitmemiş olsakta geceleri ruhları göndererek mal ü hülyalara daldığımız geceler...
haytta zor yoktur imkansızlıklar sadece zaman alır neyi ne kadar istediğine bağlı, sonuçta hayatta herşey mümkün. karanlık... o sahildeki derinliği bilinmeyen ufuk gibi karanlık herşey. anlatılcak ama anlatılamayan o kadar çok şey var ki. kaçtığımız gerçekler, bi insan neden gerçeklerden kaçmak ister ki zamanı yavaşlatmak gerçekler acıdır belkide ondan olsa gerek... hep omuz olan bendim, benim bile bi omuza ihtiyacım olduğunu unutalı çok zaman geçti. kimseye etmem şikayet çalarken bu cümlelerin dökülmesi tesadüf mü yoksa başımı yasladığım omuzun bana verdiği huzur mu bilmiyorum. sayfalarca yazsamda ana konuya gelemem belkide. hayaletliği gerçeklerden kaçmak için seçtim gerçekler zamanında çok uzakken sen yaşlanmaya başladıkça yakınlaşıyorlarmış hayat bunu sana öğretiyor. korkuyorsun kaybetmekten kaybetmeyi bi aşkta öğrenmiştim ben halbu ki.
bilmem ne hayal kurduğun ve hangi gerçekten kaçtığınla orantılı olsa gerek hepimizin hayaleri ve yüzleşmek istemediği gerçekleri vardır bu hayatta. benim gerçeğim ölüm, adını sevdiklerime bile yakıştıramayıp dile getiremediğim ölümherşeyden kaçarsın saklanırsın unuttum dersin, kendini unutmak için uykuya yahut içkiye bile verirsin ama iki şeyden kaçamazssın birincisi gerçek aşk diğeri ise ölüm kaçamassın eninde sonunda yüzleşirsin aslında şu kelimelerden çıkan sonuç ben ölücekmişim gibi görünsede değil
sevdiklerimi kaybetme korkusu benimkisi bu öyle bi korku ki düşün, daha senden alıp götürmeden verdiği o his o acı burda 29 harfe sığmaz.
sığmıycakta öyle derinlere gömdüm ki bu gerçeği kabullenemediğim acıları dile dahi getiremiyorum. boşluğa düşüyorsun sonunu dibini bilmediğin bi boşluk bırakmışın kendini tek tutunduğun bi parça dal sevdiklerin, sonrası yok. dönülmez akşamın ufkundayız çalıyor şuan, bu bana geçmişi hatırlatıyor. henüz kaybetmediklerimizle kaybettiklerimiz arasındaki o ince çizgi gibi bu parçada
babannem geliyor aklıma bu parçada ben çocuken çok hayal kurardım geleceğe dair ve hayat sana asla hayal kurmamayı öğretti zamanla
heleki gelecekle ilgiliyse. misal hep istedim babannem ananem dedem evlendiğimi görse düğünüme gelse 6-7 yaşında bi çocugun hayaliydi bunlar. çocukken hayalerimiz ne kadar masummuş meğerse ama kader ölüm gibi kavramları büyüdükçe öğreniyorsun
önce dedem sonra annanem öldü gitti her gidiş o çocugun bi hayalini aldı götürdü uzaklara sonrada babannem derken bakmışız 30 dayız
hayallerin biri bile gerçekleşmedi şimdide diyorsun ki yaş 30 ailenin yaşı ortada ya bişey olursa birine diye
birine bişey olsa evlenmem neden çünki evlendiğimi ya ikisi görsün ya hiçbiri.
belki saçma bi düşünce kimileri için, belkide ailenin sana bugüne dek yaptığı fedakarlıklara karşı bi vefa, saygı duruşu kimbilir.
korkular sarmışken o benliği sevmek çok uzak kalıyor. erteliyorsun onlar gidince bigün işte o gün bende herşeyi bırakıp berduş olacağım ismail abi misali. bi sahilde olurum giden gemilere el sallarım gemide umutlarım hayalerim ve sevdiklerim olur onlarda el sallar kimbili aşk 3 harfli değil aslında onu adlandıran bişr bedene koyan bizleriz.
o gittiğinde ise hiçbirşey eskisi gişbi olmaz asla sevmeler bile tat vermez ruhuna. her gözde ilki ararsın ama bulamazssın
yolda yürürken attığın her adımda merdivenlerden çıkarken bastığın her basamakta onun adını hecelerken bulursun kendini. onsuz bir şehire yürüdüğün yolara adını kazırsın adeta.
o gider, sen söyleyemediğin o iki kelimeyi çürütürsün içinde. ama sevgin aşkın büyür, çok büyür saplantı olduğunu düşünürsün ama değildir. çünki beslediğin o saf duygular sapkın birer düşünceye dönüşmemiştir.
sen geçmişte sıkışmışsındır onda kalmışsındır o ise başkalarının hayatlarına karışmıştır....
her gecenin ardından, başım ağrıyor usul usul - derin sessizlikte ölüyorum
karanlık var, şarap olsa içsem derin masallara dalsam diyorum
ama yine anlaşılmyaacağım biliyorum.
dağların, ardına küstüm yine anlaşılamadım ben.
yine anlaşılmıyorum
efsanelerin ardından yeniden gömüyorum kendimi karanlığa
Beş parasız bir anda uzun süredir giyilmeyen pantolonun cebinde cüzide olsa para bulmuş gibiyim. Bütün çiçeklerin doğayı terk ettiği aylarda açan çiçekleri seviyorum. En kötü anlarda bile amaçsız gibi görünen şeylerin aslında varoluş nedenlerinin var olduğunu fark etmek hoşuma gidiyor. Ve her şeyin o kadarda kötü olmadığını bilmek huzur verici. birde Komplike cümleler kurmak keyif veriyor. Ülkemi seviyorum, çiçekler güzel. Kelebeklerde...
bir kaç gündür, 4 ya da 5 gün, çok değişik şeyler oluyor, bugün sprtacus a bakayım dedim 2. bölümüne, yok istemedi canım, bugün ister demiştim istemedi, behzat ç ya bakarım dedim yok onda da son 4 ya da 5 bölüm oldu bakamıyorum, leyla ile mecnun desen rahat son 6 bölüme bakamadım, bundan sonra herhalde üçüne de bakamayacağım dizi moduna giremedim aylardır. karnım tok sırtım pek dicem yok o da yok olsa bile tadım yok, gülebiliyorum ama neşem yok sanırım, sanırım değil esasen yok bir şey yok. ben de yok bir şeyler ama var fena halde var. yok diyorum ama aynı zaman da var, ama yok, bak yok diyorum var diyorum ama. bak var da diyemiyorum yok da diyemiyorum en kötüsü bu galiba belirsizlik. öl daha iyi.
"Şu denizin uğultusu olmasa. Unuttuğum pek çok şey olacak. Bu saçlarıma üzülüyorum. Bazı günler oluyor yetmiyor yaşamama" Turgut Uyar
yanımızda duran, arkamızdan bakan, önümüze geçip ve başını bize döndürüp nanik yapan yaşam ne kadar da hevesli alacaklarından. yıllar önce söylemiştim aslında; nasıl da devrik duruyoruz yollarda, hayata yakışmıyoruz.
kafamda sürekli koca koca kitaplarla, uzun uzun cümlelerle ve ciddi paragraflarla yaşıyorum. hiçbir kelime yerli yerinde değil, alıp toparlıyorum, durmuyor. cümlelerim yazamadan siliniyor. acaba anılardan elimi mi çekemiyorum? hangi birini unutayım şaşırıyorum. kimi zaman yoklama yapıyorum sanki, sayıp sayıp yerine koyuyorum.
ben düşlerden neden korkar oldum bu kadar? neden yanına yaklaşamıyorum sevdiğim şeylerin, şarkıların, senin? uyuyorum... uyanıyorum... uyuyorum... uyumaktan yoruluyorum. rüyalarım da yok zaten önce onlar terk etmişler. sonra uykuyu azaltıyorum yine de geçmiyor bir türlü yorgunluğum. bitmiyor.
sıfırdan başlamanın asla sıfırdan başlamak olmadığını anladığımda en başında olsaydım eğer hayatın, daha çok şey mi değişirdi bilmiyorum.
sonra, bir mart sabahı önüme bir güvercin düşüyor, öpüp başıma koyuyorum. bu güvercin hep düşse ya böyle önüme diyorum. olmadık bir umut işte.
ah bu mevsimde ne güzel olur kuşlar.
sonra yine anımsıyor ve kalabalığa karışıyorum. bu çağın insanı değilim, ama bilmek yetmiyor. yaşamak zoraki ve acıklı bir hâl alıyor. çünkü biliyorum mutluluk için de mutsuzluk için de derin, iyi bir cesaret gerekiyor.
oysa, ben yürürken adımlarımdaki ıhlamur kokularını duymayı özlüyorum. insana çocukluğunu, güzel anılarını hatırlatıyordu..
hayat; biraz sessiz ve sakince yanımdan yürümeyi dene, ben eşlik ederim içindeki melodiye.
biliyorum yine benden kaçacaksın, yine sen beni haketmiyor dercesine başkasının hayalleri olacaksın. ben hep seni düşünürken sen ulaşılmaz olacaksın. emeklerim, çabalarım, hayallerim, hedeflerim, hatta hayatımın anlamıyken sana ulaşamayacağım. sana değilde savrulduğum yere gideceğim biliyorum. başkasına bu kadar yakışmayacaksın belki. belki bana da yakışmayacaktın ama ben hep seni düşlüyor olacağım. belki ölene kadar sana ulaşanları imrenip, gözyaşlarımı içime akıtacağım ama sen benim anlamımsın.
çok sıkıldım sözlük. içime döküp haykırmak istediklerim var. hedeflerim, amaçlarım, hayallerim, inançlarım var.. sevdiklerim var. ama benim üzerimde sanki ölü toğtağı var. gerginim. sinirliyim. off yine saçmalayasım gelmiş.
bu saatlerde üzerimde bir melankolik'lik oluyor aslında her vakit oluyor gece gündüz ama gece daha ağır basıyor, 3 günlük dünya ya, farkında mısın o da sensiz ya da bensiz geçiyor geçsin neler geçmedi ki değil mi. ne değil mi dedin olsun de. sen de ben cevap vereyim sen sor ben söyleyeyim. o değilde rakı içiyorum, hala elime vermedi, vermeye bile çalışmıyor düşün, nasıl bünyem var biliyorsun zaten, an itibariyle alkollüyüm evet ama kendimdeyim, hep kendimde oldum ben ne kadar rakı viski alsam da, hiç sarhoş kör kütük sarhoş olamadım, en azından son bir kaç senedir olamadım, neden olamıyorum ölemiyorum acaba. cevap verme, zaten veremeyeceksin neden yoksun, hayır yokluğun zaten ne zamandır var ama bak ama sı var, olsun 3 günlük dünya az kaldı zaten gidecem az kaldı.
Sevgili sevgili
alkol almadığımı biliyorsun . daha doğrusu alkol almadığım zamanlar tanıyordun beni .
dağıldım be . ne farkım kaldı aabiii ben 10 bira içsem bişey olmaz bana yeaa diyen ; zamanında sövdüğüm,küfür ettiğim insanlardan . hakkaten insan alışınca bir şey olmuyormuş bunu öğrendim . geç yatıyorum artık sosyal bi insan değilim , kimseyle konuşasım gelmiyor , dudaklarını senin gibi hareket ettirir , gözünü senin gibi kırpar , gülümsemesi sana benzer diye çok korkuyorum , uyumadan önce seni düşünüyorum,rüyamda seni görüyorum,gün içerisinde gördüğüm bir çok şeyde aklıma sen geliyorsun , seni sevmiyorum diyemem tabii ama
elbet seviyorum . bu kadar vakit bir anda unutulmaz bunu en az benim kadar biliyorsundur . ama benide tanıyorsun az çok , gururumu , takıntılı hallerimi . gün geçtikçe duygularım daha karmaşık bir hal alıyor . şu sıralar ise bu şehirden gitmek istiyorum . seninle aynı şehirde nasıl durayım ben belki bir anda karşıma çıkarsın ne yaparım ben o anda bilemiyorum . bazı şeyleri düşünemezsin bile ya işte öyle bir şey bu . sanırım ufak bi baygınlık geçiririm .
yanında bir erkek ile görürsem , beklenenin tam aksine gülerim . evet bildiğin gülerim hemde çok . bilirim çünkü onun gözlerinde beni göreceksin . tıpkı ben gibi evlilik çağınada geldin en fazla 1 seneye evlenir gidersin . gidersin ama aklında bende kalacak bunuda biliyorum(as like me ofc) . senelerce evliliğin hayalini kurduk şöyle yaparız, böyle yaparız . biz bi sik yapamadık sevgili . ama ben senden sonra cidden değiştim . ve gerçekten çok büyük işler başarıcam buna adım gibi eminim . çok üzgünüm ki sen bunu yapamıcaksın . samimi söylüyorum çok çok üzgünüm . yaşadıklarımızdan dolayı sorumlu tutulacaksın , pişman olacaksın . umarım bu pişmanlığı duyduğunda benimle iletişime geçmezsin de benide üzmezsin . kendin üzül . kusura bakma bu konuda yanında olamayacağım .
neyse saçma sapan konuştuk yine . bana bak başka birisiyle birlikte olma durumun olursa , lütfen benim gibi sevme onu . hisseder,kıskanırım . kendine iyi bak .
anlamadığım şey önemsizdir. bir insan beni çok güldürebiliyorsa çok da ağlatabilr. zekiyim ama çalışmıyorum. ben iktisat dersine 3 saat çok diyip girmiyorum insanlar 4 sene okuyor aklım almıyor. onlara mezun olduklarında kuru kuru diploma verilmemeli bence bi çamaşır makinesi falan en azından elektrik süpürgesi verilmeli yani. abim gelmiş (tıp okuyor) hayatımın geri kalanında ne yapacağımı bilemiyorum yardım et diyor. hayatının geri kalanını da al beraber sinemaya gidin dedim. sabah anayasa sınavım var girecek girecek. ama ben nedense mutluyum. ha bir de ege çok tatlı yahu. eşek sıpası zaafım var çocuğa. sesi olsun dudakları olsun. ağzını yidiğim. iyi yani olmuş. tek çocuk. kesin annesi lan herif biz bundan iyisini yapamayız gel zirvede bırakalım demişlerdir. kendi kendime çok eğlenen biriyim hoş yani kafam seviyorum. abim küçükken çok yere çarpmış kafamı ondan olabilr tam bilemiyorum. hukukta okuyorum ama hukuk diyemiyorum guk guk guk diye çıkıyo. ben bu yazıyı öylesine yazdım. ege çok tatlı. valla bak. star wars seviyo gerçi. star wars seven insan sevmem ama olsun katlanırız nolcak tek derdim o olsun. iron man 3 e gidelim dedim olur izlemedim zaten dedi. it benimle izlemek için izlediği halde öyle demiş. oyyy oy.
"allaha emanet ol" derdin sürekli . böyle söyleyince allah seni görmeden öldürmezmiş beni . çok seviyordum bu düşünceni . şimdi ise saçma geliyor , bu konulardaki düşüncelerim epey değişti . yinede umarım haklısındır diyorum içimden .
hayata dair bir çok planlar yapıyorum . dersime giderken , evime dönerken , gece vakti müzik dinlerken ve tabii ki uykuya dalmadan önce . artık bütün parçalar yerine oturdu sevgili . planlarımın hiç birinde yoksun . herşey tam istediğim gibi gidiyor . zamanında verdiğin destekler sayesinde geleceğim istediğim yerlere ama unutma sen yoksun ! tabii bazen şunu düşünmeden de edemiyorum ;
ya bu planlarda sende olsaydın ? tamda istediğimiz gibi... sen , ben mutlu bir hayat , tamamen toz pembe . hayallerini kurduğumuz herşey gerçek olmuş .
dur yine güleceğim geldi . tamam ciddileşiyorum .
üzgünüm ama senin böyle bir hayatın olmayacak . adım gibi eminim ki çok sorunla karşılacaksın . elbet bunu zaman göstericek , ama ben sonucu biliyorum sevgili . sende bunun üzerine kafa yormalısın ki yaşayacaklarından en az zararla kurtulabilesin . yinede temennilerim güzel gözlerinin hep gülmesidir .
biraz vakit geçince telefon numaramı değiştireceğim ki bana ulaşamayasın . çünkü hayata dair planlarım bitmek üzereyken gelip içine etmeni istemem sevgili . kendine çok iyi bak...
1 saat evel uyuyakalmışım aha burada, hiç olmazdı ben de bu tarz durumlar, neyse bi kalktım, no one there çalıyor, uyuya kalırken de bu çalıyordu ama 28 dakika boyunca duymamışım nasıl daldıysam artık, neyse şimdi tam uyuma hazırlığı derken, yine bu çalıyor ve çok yorgun ve uykusuzum, an itibariyle uyumam gerek ama ahh bu şarkı yok mu ? 04:22 and the wind blows through my heart
shivers me one last time
as i now reach out in the dark no one there. sigara yakmayayım diyorum ama onunda alternatifi var elimde dur biraz da onu alayım ben, bak öyle işte.