bugün

ingilizce hocam bu aralar ilişkimin kötü gittiğini biliyor. konusurken kalbimin bir parçası hala kırık ama bugünlerde daha iyi hissediyorum dedim. Bir süre ilişkiler üstünden konuştuk daha sonra bu durumumun artık umrumda olmadığını söyledim. O da eğer umrumda olmasaydı kalbimin bir parçası hala kırık demezdin dedi. Bu Amerikalı beni her derste yerle bir ediyor. :D
Geçecek. Canımı sıkmamam lazım. Kan Değerlerim belki de bu yüzden yükseliyordur. Canımı sıkmamam lazım.
Herkesin yolu, layığına açık olsun.

Evet.
anneannemin evinde annem yemek yaparken koltukta uyuklamak istiyorum. anneannem vefat etti, annem anneannemin evinde.

korkuyorum.
Anlamayacaklar. Beni suçlayacaklar. Annem öğrense o bile ilk beni suçlayacak.

Suçlunun ben olmadığımı ben çok iyi biliyorum. Ama onlar zayıf bulduklarını suçlamakta çok iyiler.
mujo öğretmenlik yaptığı ortaokuldan tonga ya bir kız ayarlamış. tonga yı evlendirdi o kızla. fulden mi ne öyle boktan birisi. ben anlarım diye korkuyor. çok da bilmemneyimizdeydi.
içimi dökemediğimden olsa gerek dökülüyor gibi hissediyorum.
Bugün efes i pazar günü fener i yenerek kupayı alacağız. inş müge maçlara gitmeme izin verir. izin vermezse de gidemem olsun.
Sen inadına davranıp, oranı buranı gosterdikçe, istemediğim insanlarla muhatap oldukça, ben daha çok büyüyorum.

Evet
şu üstteki yazı bana yazılmış gibi.
zaman ne çabuk geçiyor ya... eheheh.
kaybolmayı anlamaktır bazen hayat.

istenmediğin anda uzaklaşmak, dahası farkına varmaktır.

varlığımın yokluğumdan kötü olduğunu kavradığımda uzak kalmamdır benim için..
dahası unutturmaktır benliğimi nice sessizliklere.
çandarlı ya tabi ki yılmazlar a zarar vermek için gitmiştim. mujo yakında doğançay mezarlığındaki çukuruna siktir olup gidecek. bir hayli de para kalacak.
Bunaldım.
eskiden hasan a gidiyorduk. hasan hiç beni görmek istemiyordu. beni görünce hemen başka tarafa bakıyordu. hatta bir kere beni görmesin diye elimi öpmüştü. bizim için sadece bir kaç şeyi yanlış yazmamızın nedenidir. bir önemi yoktur.
Şu dünyaya ot gibi gelip gidiyoruz...

Swh...
Kendimden nefret edesim geldiğinde, sadece birinden nefret ettiğimi biliyorum.
Az önce uyandım. Rüyamda çok da uzak tarihli olmayan bir zamanda tanıdığım birini gördüm. Üzgün ve bana sarılıyordu. Sanki gerçekmiş gibi hissettim. Uyandığımda yazmak istedim bir baktım her şeyini kapatmış sosyal medya vs. numarasını da silmiştim. Kısaca ulaşacağım bir şey yok. Gerçi ulaşsam da seni rüyamda gördüm demek çok salakça olurdu.
Bilinçaltımda olan biri değil ama belirli aralıklarla rüyamda görüyorum. Neyse bu da böyle bir andı.
Şimdi çık rüyanın etkisinden çıkabilirsen. neyse gidip sabah ziline basayım aşağıdan yukarı çingeneler gibi adıyla sesleneyim bari. insin aşağıda sarılalım.
"aöşdaşlsdacnj asdasşdlcj" cümlesi ile aynı anlamda, derinlikte ve işlevsellikte yazı yazmaktır.

Hiçbir şey öylesine değildir, yazanın illaki bir karın ağrısı vardır ve soda önerilir.

(bkz: ergen ama gururlu yazarlar)
Ben insanlara yabancıyım. Korkuyorum onlardan. Bunu hiç belli etmiyorum ama bana yaşatacakları şeylerden çok korkuyorum. Çünkü yine hiç belli etmesem de fazla hassas bir kalbe sahibim. Dışarıdan bakıldığında etim kırk kat kabuk bağlamıştır belki ama kendimi korumak için büründüğüm çehre bana ait değil, çok eskiden tanıdığım birinin emaneti.

Bu emanet ağır geliyor artık. Kimin olacağı hiç farketmez, bir dize başımı koyup saçlarımın okşanmasını bekliyorum. Merhamet istiyorum, kendimden esirgediğim ne kadar merhamet varsa hepsini istiyorum o parmaklardan. Korktuğum şeyi sevmek istiyorum.

Ben deliriyorum.
Gülüşlerim jokerin kahkahalarına dönüyor.
son iki ayda o kadar çok birikim yaptım ki, ekonomim en sonunda bozuldu...

mal anlamında ciddi şeyler alıyorum ama... offf, bana ne a.k., bir ay sonraki bi derdim var düşünsün..
Bazen geçmişi özleyesim geliyor. Portakal kokulu anılara uğrayıp şöyle bi gelesim…
Sonra çok geçmeden farkediyorum portakal, arkadaşlarımın anılarından burnuma gelen tanıdık bir koku sadece. Benim anılarımda kavgalar gürültüler, küfürden cehennem kokan ağızlar ve sevgisizlik vardı.

Sezen’nin dediği kulağıma çalınıyor, içimdeki çocuğa sarılıyorum. Beraber oturup ağlıyoruz.
Küçücük elleriyle saçlarımdaki beyazları sayıyor; 1,2,3,5,9… 100’e kadar saydığını düşünüp mutlu oluyor, oluyor da bu kadar beyaz varsa hayal ettiklerini de gerçekleştirdiğimi düşünüyordur herhalde. Yıllarca olduğum yerde durarak yaşlandım.

Yaşlandım fakat hiçbir şey öğrenemeden, kendime değer vermeden geçip gitti seneler. En büyük lanetimi hiç aşamadım.
Hatırlıyorum, 5’li yaşlarda gece uyumadan önce hep dua ederdim tanrı’ya. Otobüste bilerek en ön koltuğa oturup kaza olması durumunda aileye verilecek nafakayı düşünen işsiz bir babanın küçük kızı dualarına ne sığdırabilirse, babasının üzülmemesi için ya da yük olduğunu düşündüğünden büyük bir mahcubiyetle diline ne gelirse binlerce kez tekrarlayarak edilen dualar… o yaşlarda dahi uykuya hemen dalamaz saatlerce tavanı izlerdim. Tavan bembeyaz bir görüntüden ibaret değildi, beynimin kurguladığı bir çok sahnenin projeksiyon görevini görüyordu. Benim yaşlılığım sevdiğim insanların yaşları toplamıdır bu yüzden. Hep düşündüm onları. Benim hissettiklerim diğerlerinin hissettiklerinden bir kaç adım geride oldu.

Ve bugüne döndüğümde düşünmekten hiçbir şey kaybetmemiş ama müthiş öfkeli, ani gelen sinirlere dur diyemeyen bir letthe görüyorum karşımda. Beynimin adeta dalga geçtiği bir ruh halinin can hıraş çöpte karıştırıp bulmaya çabaladığı mutluluk artığı anıları gün yüzüne çıkartmasıyla anca tebessüm ettirilen bir letthe.

Letthe bazen dökecek içini böyle. Çünkü yazmak konuşmaktan hep daha iyi hissettirdi onu. Hele okuyupta kendinden bir şeyler bulan insanları da gördükçe yalnız olmayışına daha da şükreder hale geliyor. Lanetin başkalarına da sıçradığını düşünmek kötü fakat itiraf etmeliyim ki sadece ben deliriyor olsaydım çok sıkılırdım.