bugün

yürüyordunuz beyoğlunda yan yanaydınız, birbirinizden bir haber.. düşüncelerinizden, duygularınızdan.. mesela o sana hep sevdiğini söylemişti.. sende sevgini hiç göstermemiştin ona.. buna rağmen nasıl emin olabildi sevginden?

yapı kredi önünden geçerken bedeninizi saran o koku ile vurulmuştunuz birbirinize. vurulmuştunuz ağır yaralarınız olacaktı artık.. biriniz sağ çıkacaktınız bu oyundan.. en şanslısı olacaktı o.. sağdın, sağsın.. bırak içindeki sevgiyi sağsın..

koklamayacaktın o gün o kadar, hafızana bu kadar işlemeyecekti..

bir kutu dolusu tütsüdür artık aşk, bölüştüğün.. kahverengidir, tarçındır kokusu.. tatsız tuzsuz birşey.

yaksan da bütün tütsüleri, çok az da duysan artık o kokuyu.. kalacaktır odanda, benliğinde, kahverengi olacaktır mutlaka..

Ve artık gecenin kör karanlığındasın, gün hiç düz olamıyor senin için.. kırık beyaz dalgınlıklar yaşıyorsun.. kırık bir bileğin, kırık bir kalbin hatta günlerdir biriktirdiğin ekmek kırıntıların var.. o kadar kapamışsın ki kendini… Kendinden bi habersin

hep yanlış kararlar verdiğini anladın, anladın ama geç olmadı mı sencede?

saat 04:00 açmışsın içli bir şarkı “ben ölmeden önce” kesersin bileklerini hayalinde.. dersin sende “tüm aşklarım yalan mıydı ey tanrım!” diye.

aptallıklarına, kaybettiklerine üzülürsün. aşk kelimesi bu kadar saçma,belki birileri “ah aşk” diye ağladığında bu kadar komik gelmeyecekti.. acıyormuş sana.. acı yorsun seni de..

mutsuzluk bir virüstür artık yapışan bedenine..

http://www.youtube.com/watch?v=8fyncl7iecs
sadece gölgene dokunmak ışık oyunlarıyla evet bu kadarı bile beni mutlu edebiliyorken bu masalın kötü karakteri oldun. nedensiz sebepsiz değildi elbet sencesi vardı ayrılığımızın.
Ben hala her gelen mesajı inşallah senden gelmiştir diye dua ederek açıyorum. Ama hiç sen olmuyorsun. Aramıyorsun da zaten. Pek şey değişmedi de senden sonra. Sadece yumurta yemiyorum artık.
Unutmadan hala aynı be bakışların. kader mi bu karşılaşmalar tesadüf mü. dayanamıyorum.
"nasılsın" dedin ya, böyleyim işte;
bu başlığa yazacak haldeyim.
hatta onlarca, yüzlerce yazı yazsam kesmez haldeyim.

"blog mu lan burası" başlıklarına içimi dökesim var,
"anket" başlıklarına en damar ayrılık şarkıları kişisel listemi döktüresim var.
ne prensipleri yedirdin bana, bunu mu yedirmiycen.

bi defter buldum,
ilk sene yaz tatili için ayrıldığımızda sen yazmışsın,
senin ben bu yazıyı sana yazdım defterin.
gerçi sen hatırlamazsın, 10 yıl olmuş.
hatırlamadığına eminim çünkü bana nasıl aşık olduğun yazıyo.
ben de o deftere yazmaya başladım,
seninle konuşur gibi,
delirmiyim diye.

söylemek istediklerimi yazdım,
çünkü biliyorum bunca yıla rağmen bi daha konuşmıycaz seninle,
çünkü asla özür dilemiyceksin,
çünkü köpek gibi pişman olsan bile özür dileyecek yürek yok sende.
yaptıklarını temizliycek güç yok sende.

yine kendimi kandırıyorum,
istemiyosun ki.
bu hayatta yaptıklarından pişman değilsen söylediklerinden de pişman olma. ama söyleyemediklerinden dolayı pişmanlık duyabilirsin. ben de o pişmanlığı duymamak için sana sevdiğimi söyleyebilecek cesarete fazlasıyla sahibim ve bir gün bunu benden duyarsan ki duyacaksın zaten, cesaretim karşısında şaşırıp da saçma sorular sorma.*
yine de özledim be seni.
Sana daha ne kadar açıkça anlatabilirim ki seni sevdiğimi.Hiç kimsenin kaprisini çekmediğim kadar çektim seninkileri.Birinin bana mesaj atması için bekleyişlerin beni bu kadar öldürüceğini nerden bilebilirdim,nasıl tahmin ederdim.Keşke 4-5 günlük bir yaz aşkı olarak kalabilseydim senle keşke.Ama olmadı ve beni umursamadığın her dakika ölüyorum.Gel desen sana koşarak geliceğimi bilsemde her dakika bu bekleyişler bu yalanlar öldürüyor beni.Sadece o kızlardan biri olmamak isterdim senin hayatında , daha fazlası olabilmek için neler vermezdim.Ama sen öyle umursamaz , öyle çabasızsınki elimi kolumu bağladın sadece umuyorum ve bekliyorum ve bu bekleyişler hiç sonu olmayacakmış gibi hissettiriyor.
ben bu yazıyı sana yazdım, *
a be çakma kızıl, aslında doğal sarışın olduğunu düşündüğüm gerizekalı. gecenin üçünde kim divan çekiyor da sen sesini duyup deprem mi oluyor korkuyorsun! kafan mı iyi bacım senin!
--spoiler--
ölüm gibi bir şey oldu
ama kimse ölmedi! *
--spoiler--
Kucakladığım yeni bir sabahın buğusu camıma yağmuru;
Yağmur da onun onu ne kadar sevdiğini getirdi aklıma.
Yağıyor işte başka birinin gözlerinden üstüne.
ne içindeyim, ne de dışında.
bir cambaz gibi yürümeye çalışıyorum çemberin üzerinde.

meyhane masalarında kahroluyorum, sana kahretmek yerine.

ünlemek istediğim kelimeler hala derinlerde. hem de çok. hep kıskanırdım. onun dilinden süslü püslü cümlelere, kalemi eline aldığında ortaya çıkan karmaşık kelimelere hiçbir zaman sahip olmadım, olamadım.

aslında en büyük sorun olamamak.

korkularımın yönlendirdiği hayatımı hala bir düzene sokamadım ve biliyorum ki hala hiçbir şey olamadım. bir aşık dahi olamadım.

çaresizliğimi ifade etmek için kelimeler bulamıyorum. şaşkınlığımın örttüğü hayalkırıklarımın gözyaşını silmek istiyorum şimdi. bunca yıldan sonra hislerini gizlemeyi öğrenmiş bir "adam"a sırf bunun için hayran olmak, ancak ve ancak o adamı tanımayan birisi için mümkündür. keza bir insanın kendini kandırması, hele ki böyle bir konuda, sonunda kişinin tüm hayallerini teker teker boğazlamasıyla sonuçlanır.

esasında mühim olan, aslolan şey sonuçlar değil nedenlerdir.

nedenlerini bilmeyen, ve buna rağmen hala büyük bir umursamazlıkla yaşamaya devam eden, düşe kalka nefes alan adam. işte o adam dünyadaki en silik adam.

hayatta tesadüfi aşkların nedeni olduğu gibi tesadüfi aşkların hiçbir zaman yürümediğinin de nedeni var.
benim ona hayran olmamın nedeni olduğu gibi asla onunla olamayacağımın da nedeni var.

hatta ve hatta, uzun zaman önce olayların sonuçlarıyla ilgilenmeyi bırakmış birisi için ilişkinin mutsuz bitmesi, eskisi kadar acı verici değildir.

yine de bu pişmanlık değil, inancımdan gelen hüzün...
çok cümle birikti bu ara beynimde. boşaltmalı. çokça da hengame üşüstü üzerime. vakit kalmıyor bu ara seni düşünmeye.
yaşamaktan.
senin adını bile unuttum. *
sana bir söz yazdım bugün yolladım rüzgarla, içinde gözyaşı vardı küçücük bir adamla..
yine monoton bir sabaha uyanış ve yine kısır döngülerle düşünülen bir günün başlangıcı... her saat gidişinden bir dilim ve her gözyaşı dudaklarımdan süzülen özlem...

kendi doğrularından ödün vermeyen ve şayet verirse küçük düşeceği hissini yaşayan bir adamla, sadece sevgisi için yaşamak isteyen sıradan bir hatun bu hikayedeki. sevginin, sahiplenmenin, heyecanların ve çırpınışların yerini; umutsuzluğun, mutsuzluğun ve hırsların kapladığı bir kısır döngü oluşturulan profil...

çekip gitmelerin, kendine bir bok kazandıracağını düşünen, günlük yaşamların, hayatı basit şekilde idame ettirmenin verdiği hazzı bünyesinde barındıran erkeğin profili bahsettiğim.

şimdi gitme ve gelmelerle yaşasanda; sen, seni sende yaşamak isteyen hatunu, elinin tersiyle itmenin verdiği utancı, her geçen gün biraz daha yaşayacak ve pişmalıklarına gebe bir yaşama muhtaç olacaksın...

sevginin, bitip tükenmek bilmeyen bir hazine olduğunu söyleyerek bana geldiğin o güne; lanet ediyorum! zira, sen tükenmeyecek şeyleri tükedecek kadar aciz bir adammışsın. her hayatına süslü kelimelerle almaya çalıştığın kişilerde farklı amaçlarını yaşamak istiyormuşsun da haberim yokmuş...

şu kadarını bil ki; hayat devam ettiği müddetçe nefretle anılacaksın ve şunu da unutma;
'Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.'
Bırakta sana her şeyi unutturayım kötü olan ne varsa
Yaşadığın seni üzen ne varsa beraber aşalım
Bırakta gözlerinin derinliklerinde boğulayım
Çok görme bunu bana senle mutlu olayım
Bırakta mutlu olalım geçmişle yaşanmıyor
Bırakta geleceğe beraber bir adım atalım
Olmuyor sevdiğim her şeyim
Geçmiş içimizi tüketiyor
Geçmişin acısını başkalarından çıkarmak bize yakışmıyor
Bırakta bize yakışanı yapalım
Bırakta aşalım kalbimizin önüne ördüğümüz o duvarı
Bırak sevdiğim her şeyim
Bırak gülücüklerinin arkasına saklanmayı
O gülücükler kar etmiyor yaşatmıyor bizi
Bırakta beraber mutlu olalım
Aşka kapılar kapanmıyor olmadık yerde olmayacak kişiye tutuluyor
Bırak sevdiğim her şeyim sen olmadan olmuyor
Kapalı kapılar ardından çık artık
GEÇMiŞLE YAŞANMIYOR.
Geber!!!
sana değil, bize yazıyorum.

yoruluyorum.

en çokta insanlardan, birbirini yiyerek hayatta kalmaya çalışan canlılardan.

bir adım yukarıya çıkmak için hep birilerini çiğnemek zorunda hissediyoruz kendimizi. tanrıdan mutlu olmayı dilemek yerine hep başkalarının mutsuzluklarının üzerinden mutlu olmaya çalışıyoruz. kaybedenleri umursamadan kazanma hırsımıza yenilerini ekleyerek devam ediyoruz. insanları hep ellerimizde var olan mutluluk yedeklerimizmiş gibi görmekten utanmıyoruz. biz sevmeyi bilmiyoruz, öğrenemiyoruz da.

farkına varamıyoruz sevgilerin yanıbaşımızdan akıp gittiğini. elimizdekileri hep yedekleyip daha fazlasını istemekten usanmıyoruz. olurda gittiğini farkedersek tutuşuyoruz oysa. binbir takla atıyoruz, biliyoruz ki kalsalar değişecek hiç bir şey olmayacak, ama ısrar ediyoruz, sadece yedeklemek için. sanki karşımızdaki insan değilde konserveymiş gibi. belki bir gün kıtlık olur diyoruz.

açgözlülüğümüzü dizginleyemiyoruz, hep daha fazlasına sahip olmak istiyoruz. elde ettiğimiz herşeyin birer oyuncak oldugunu unutuyoruz.

bunu biz yapıyoruz, her gün her saat.
konuştu, bir şeyler söyledi.
beklediğim sözler bunlar değil.
yüzüme baktı, gözlerime.
ama senin gibi değil.
anladım ki hiç kimse,
hiç kimse sen değil.
hiç kimse senin gibi.
canımdan öte can değil.

yokluğunda 67. gün
sana evlenme teklifi ettiğim günü hatırlıyor musun? geriye dönüp kendimle, o çocukla konuştuğumda, o günü sorduğumda bana korktuğunu söylüyor. evet, korktuğum için sana evlenme teklif etmiştim. artık benden sıkıldığını, başka hevesler içinde olduğunu anlamıştım. zoruna gitmesin küçük hanım sen tamda o aklına gelen karaktere sahip kişisin. ama bunu kendime daha yeni itiraf edebiliyorum. nitekim teklifime olumlu kaçamak bir cevap versen de bir hafta sonra saçma bir mazeretle ayrılıp iki hafta sonra başkasıyla çıktın. işin garibi sen o piçle ayrılıp bana geri döndüğünde benim seni kabul etmemdi. kendimi hayır kurumu gibi hissetmeme sebep olan bir durum bu hâlâ. sonra yine aynı senaryo yine aynı son.

şimdi yaptığını "hayatın gerçekleri" yada "ben doğru olanı yaptım" diye anlatıyorsun.
peki o zaman neden bana bir şey danışmak zorunda olduğunda "onunla konuşmaya yüzüm yok" deyip araya başkasını sokuyorsun?

neyse böyle zor sorular sorup zekana iltifat etmeyeyim.

tavuk döner, et döner, gün gelir hesap döner.
seninle geçirdiğim her şu ufacık salise parçaları bile o kadar değerli ki benim için.
dökülüyorum, parmaklarının arasından...
hiç kapıldın mı o hisse? gitmek istersin hani, ama aynı zamanda da kalmak gelir içinden...
ben bu yazıyı sana yazdım canımı sıkan s.rtük.
senin gibileri arka cebimden çıkarırım ben; ama sen dua etki o mailde yöneticiler vardı yoksa sen şimdiye kara kara düşünüyor olurdun ''bana ne demek istedi acaba?'' diye.
senin gibiler iki laf sokarak karşımdakini ezdim sanır; ama iki lafdan öteye de geçemezsiniz, kapasiteniz o kadar çünkü. bense susarak haklılığımın bayramını bekliyorum.
ama sana iki çift sözüm var yine de '' ben senin taaaaaa.........! ''
ilk hayal kırıklığım olmaman kocaman bir hayal kırıklığı olduğun gerçeğini değiştirmiyor.