son bir senedir çıktığım her yol sana gelmek icindi. sabah yolcuyum bu sefer yollar beni sana getirmeyecek ve bu hüzün tarif edilemez. her sey icin cok üzgünüm.
Az önce babam anneme şey demiş, bu kızın hiç derdi yok mu bağıra bağıra şarkı söylüyor niye böyle umursamaz hahahahahah baba bu yazı sana..kızın duygusal bir top aslında beni her şey çok üzüyor söylemiyorum ühü.
Hayallerinin gölgesinde yürümek usandırıyor ..
Dünya sahte ve kızgınken,
Yaşamaya çalışmak sorun oluyor kimi zaman..
Boğucu sözcükler ve paramparça kalpler,
Hoşgeldin değil bir hoşçakal gibi acıtan kelimeler..
Her anı sevgiysizce çoğalırken,
Zihinlerde yara oluyor kimi zaman..
tabiki arka fonda james in sesi. "do you feeling, do you feeling like l do?"
evet james aynen senin gibi hissediyorum. hatta bir 10 dakika sonra chivas gibi de hissedecegim. yeter ki kötü kalpli bir insan gibi hissetmeyeyim. tesadüfe bak şimdi unforgıven çalmaya başladı. eşim seni çok özlüyorum.
anksiyetem korkunç ağırlaştı son zamanlarda. daha ağır bir sınav ve farkındalık arttıkça yük daha da ağırlaşıyor. geçecek biliyorum. kaç insan normal hayatına devam edebilirdi ki benim gibi.
yazmayı deniyorum boğazımdaki bu daralma hissinin gitmesi için.
sıcaklık altı derece. daha çok doğa kıyafetleri giyiyorum. iklime alışmakta zorlanıyorum.
ölümün yeni, seni bulduğum an yeni, gökyüzü yeni, ev yeni, bir tek acılar eski ve çok tanıdık.
tanıdık olan şeyleri çabuk aşarız aslında. yazı yazmaktan kaçtım uzun süredir ondandır bu aşamayışım.
şimdi yüzleşme vakti kendimle... kabullenme vakti...
bugün kocaman bir pencerenin kocaman iç kısmına öylece oturup "hayır, nabzın durmadı senin sen koskocaman öldün." demeyi başardım farkında olmadan ağlarken.
yalnızlık üstüme yağmur ne demek tufan gibi yağıyor son beş aydır. öldürmeyen güçlendiriyor. tıpkı eskiden öğrendiğim gibi.
bu yazıyı düşmanlarım okuyor şimdi ve dostlarım da. imtinayla kaçtım beş aydır yazmamak için. sonra dedim kendi kendime dost düşmandan sana ne? neyle huzur buluyorsan ona dön. biliyorum yazmak iyi gelecek iyileştirecek beni.
tek istediğim olabildiğince hızla toparlanmak. kimsenin yanımda olmasını istemiyorum çünkü kendi dünyamda dünyayı seyrederek yaşıyorum artık. seyrettiğim dünyadaki orospu çocuklarınla kaybedecek kadar uzun değil hayat.
biliyor musun en zor olan ne?
şu yakın gözlüklerini takmak...
eski ve soğuk taş duvarların üzerinden akan rutubetin sebep olduğu tuhaf bir koku var bu antik dehlizlerde...
uzak bir zamanda buradan geçen zırhlar içindeki bir şövalyenin çizmelerinden dökülen ve binlerce asırdır bu zeminde yatan toz yavaşça havalanıyor, ben temkinli adımlarla ilerlerken. nefes alışlarımda binlerce asrın yükünü hissediyorum bu tozla ama zaten gözlerimi kapatıp yatakta, buraya bunun için gelmedim mi?
taş duvarlar zamana direniyor ama bir gün artık güçleri kalamayacak ve önce oldukları yere çökecekler, sonra da ufalanıp kuma dönüşecekler...
zaman, aç bir canavar gibi...
zaman, her şeyi yiyip asla doymayan bir yaratık...
kendisinden kaçabileceğinizi mi sanıyorsunuz? yada onu durdurabileceğinizi mi?
sizi de yiyecek, sizden öncekileri yediği gibi... ve dönüp arkasına bakmayacak bile, sıradakine geçecek!
...
bir gölge olmak, bakışların içinden geçtiği, duyulmayan, elle tutulamayan, sadece bazen orada olduğu hissedilip tedirginlikle ürperilen bir varlık olmak. rüzgarlı ve fırtınalı bir gecede, karanlık sokakları bir an önce daha da karanlığa boğarak süzülüp geçmek. binlerce kişinin arasından kimseye dokunmadan sıyrılıp geçmek. her zaman buz dağının kalbi kadar soğuk olmak...
karanlık odanın üç köşesinde, üç taş taht duruyor, üç tahta oturmuş, üç hareketsiz silüet. artık şekli bozulmuş...
her biri birer gölgeye dönüşmüş üç şekil...
bir zamanlar canlı ve hayat dolu gözlerin olduğu karanlık boşluklar odanın ortasındaki taş mangala yönelmiş, sanki hiç görmüyormuş gibi bakıyorlar. mangalın içinde küçük cılız bir alev var, beyaz renkli bir alev. odanın hareketsiz havasında hiç dalgalanmadan yanıyor. soluk beyaz rengine bakarak yandığı ne kadar söylenebilirse o kadar yanıyor...
üzerindeki bakışlara aldırmadan yanıyor...
yaratılmış her şeyin bilgisiyle yanıyor...
ellerini üzerine tutsan sadece soğuk bir esinti hissedersin ama gözlerini üzerine dikenlerin ruhlarını yakarak yanıyor...
...
adımlarım sakin ama kararlı. kaderin bana oynadığı oyuna boğun eğdim, rüzgarın estiği yöne sürükleniyorum. kafamın dışındaki bir sürü ses hayatın anlamını ve daha pek çok anlamsız şeyi tartışıyor, tükenen zamana aldırmadan...
ama kafamın içindeki ses bana çok uzun zaman önce söyledi; "hayat anlamlarla uğraşmaz, ilgilenmez, dönüp bakmaz bile. o sadece varolmakla meşgul olur. zamanın kemirdiği kemiklerin yerine yenilerini koymakla... artık yeni kemiklerin olmayacağı güne kadar!
dehlizlerde ilerlerken adımlarımı sıklaştırıyorum. soğuk ve karanlık odada üç taht duruyor, üzerlerinde oturan üç soluk gölge...
"Herkesi düşündüğün gibi bizi düşünmedin, o yüzden biz olamadık. Can dostum dediğin kişiyi sevdiğin kadar beni sevmedin" dediğin gün kendime geldim. Ama geç kaldım. Biz finali çoktan yapmışız haberimiz yokmuş.
Herkesin gölgesi altında kalmıştık. Aramızda ki sevgi bağının yavaş yavaş koptuğunu fark edememiştik bile...
Böyle yarım bıraktığına, yarınlara umutsuz baktırdığına, tüm hayallerimi bana enkaz yaptığına... Evet sana yazdım, sana yazamayacaklarımı buraya yazdım...
aldığın nefes kadar yoksuluz. inanmam "senin çok sevmiştim oysaki"lerine.
huzuru bulduğun belkilerin mi var senin? oysa ben göremiyorum, her yerim tutulur var ise belki...
yanlış anlamışım tufanını yine de yaramı derinleştiren bir mecâlim var.
sen var, ben var lâkin biz belirsiz bir an!
taş muhafızların yanan bakışları altında, seni saran mermerlerde bir silik ayak izi ve bir soluk dua fısıltısı bıraktım, minnet duyguları yüreğimi yakarken...
artık o mermerler kadar ölümsüzüm en azından, senin kadar olamasam da...
Ben kötü durumdayken seni telefonla arayıp yanımda olmanı istedim. Sen ne yaptın ? O çok sevdiğin dostlarını bırakıp yanıma gelmedin. Ne diyeyim ki. Dilerim aynı şeyi sende yaşamazsın.
ıskartaya çıkmış bir çağın çağdaşlarıyız. Bana çağımdan bak, Beni çağımla yargıla. Dediklerine gelince; düz olmayı dilerdim, tren rayı gibi düz, simetrik ve güzergahı belli. Minibüs hattı gibi olmayı ben istemedim. Öyle işte.
söylemek isteyeceğim çok şey var olabildiğince özet geçeceğim.
yitirdiğimiz şey keşke sadece sevgi olsaydı. ben görüyorum ki masumiyetimiz de kaybolmuş. yaşanmış ya da yaşanıldığı sanılmış iyi kötü o hatıraların hükmü zamanaşımı...
verilip tutulmayan, tutulamayan sözlerin yıkıcı etkisiydi belki sebep. belki incir çekirdeğinin hacmi kadar dert...
darağacında 'hiç küskün değilim, hiç bir dargınlığım yok' diyen mahkumun gönül ferahlığı var içimde sana karşı. yeter ki gitmekte de kalmakta da dürüst ol.
sen bir hayalet olmayı seçmiş olabilirsin, ama ben hayaletlere inanacak yaşı çoktan geçtim.
yoksa seni yazan kalem, silmeyi bilmez mi sanıyorsun?
birazcık kadersizsin adamım. ancak yılmak yok. küçüklüğünden beridir çektiğin şeylere uzun bir süre mızmızlandın. ama bak nasıl da güçlü ve dik bir adam oldun. hadi yine karizmatiksin köftehor.
sana üzülüyorum tabi bazen. en son ne zaman ağladığını net olarak hatırlayamaman, her şeyi içine atıp herkesi doyasıya güldürmen, ancak eve gidince tavanı seyretmen üzücü. ama meraklanma, alışırsın. geçer diyemeyeceğim. çok denedin. dünya senin alışabileceğin bir yer değil. anlaşabileceğin bir insana rastlamadın. o yüzden iyisi mi siktir et de kendini çocuklara ve hayvanlara ver. onlar ölürken sen nasıl yatağında rahat uyuyabilirsin ki?
hem bak bir yanlışlık olur da evlenirsen ne kadar iyi bir baba ve eş olabileceğini yine sen biliyorsun.
çünkü sen nasıl baba olunur ve olunmaz. ikisini de öğrendin. bolca düşündün, kitaplar okudun.
heee tabi layt erkek de olmadın.. girmediğin pis ortam da kalmadı. dayak atmayı da öğrendin, yemeyi de.
yine de bunlardan hiçbiri şu kalbindeki yaraya merhem olmadı. sen yalnızlığa o kadar alışmışsın ki. artık bir sevgiye bağlanmaktan korkuyorsun. çünkü onun da elbet bir gün gideceğine inanıyorsun. belki her zaman ya yarı yolda bırakıldın. ya da kimseyi suçlama. sevmeyi beceremiyorsun oğlum belki de. bu işler sana göre işler değil.
olsun. bu da sikinde değil artık. yine de bazen omzunda uyutacağın, sana bağlı bir kadın olsa demiyor değilsin. e insansın sonuçta. taştan değilsin ki. senin ben amına koyayım. adam olmazsın. kadınların bağlanamaycaklarını, daha iyisini bulduklarında gideceklerini, gidemeseler bile "aa bu daha iyiceymiş" diyeceklerini asla öğrenemedin..
Ben bu yazıyı o Bürkan isimli ingilizceci dombili paçoz karıya yazıyorum ... 10.sınıftaydım ve anadilim ingilizce olduğu için her bo*u bana sorup duruyordun. ilk başta yağcılıktan başlayan yapmacık manyak tavırlarının çekememezliğini yansıttığı ortadaydı.
Neyse olaya geliyorum dhdgdgd
Herkese bayramlar ve geleneklerle ilgili ödev dağıttın 8 kişilik sınıfa ve bana sünnet ödevi verdin amk
Hem de ben size öğretmenim sınıftaki erkek öğrencilere baby shower sunumu yerine sünneti , bana da bir kız olarak baby shower ı verin lütfen utanırım dememe rağmen inatla sunum olsun en büyüğünden ve netinden görseller koy deyip ayrıntılı şekilde anlatmamı istedin ... en terbiyeli şekilde anlattım ve görsellere maşallah oğluma yazan nazar boncuklu kurabiye ve sünnet kostumu koyacağıma keşke oğlunuzun eski facebook undaki zırlayan sünnet çocuğu fotoğraflarını koyup sunsaydım okula... manyak karı o sünnet çubuğunu al ... anladın sen orayı kunduz suratlı dümbük
Yazıyorum yerine ulaşmayacığını bilerek belkide en içten duygularımı ifade etmek istiyorum sana dönmeyeceğini bilerek eskisi gibi olmak hayalden uzak olabilir şu an bize yeni başlangıç çokta gereksiz dönüp bakınca yaşanan kırgınlıklara geçmiyor ki hatırımdan söylenen sözler anılar varya işte nereye soksan dindirmiyor acılarımı hani bir günde seni düşünmeden geçse diyorum lakin yastığa başımı koysam yinede seni düşünüyorum umutsuzca gönlüme söz geçmiyor kalbimdeki boşluk hiç dolmuyor dolmayacak yerine geçemez hiç kimse gerçi tek biz kalsak dünyada yinede oluru yok ya işte benimkide kendimce mutlu olmaya çalışmaktan başka biryere gidememek gittin ya öldüm belki şu an küllerimden doğuyorum sonuçta hayat devam ediyor sen mutlu ol bana yeter sevdiğini alamadıysan aldığını seveceksin demişler ya işte nasip son sözlerimde sana değil o her bakıştığında parlayan gözlerinde yansıyan simaya sevdiğim kadının sevdiği adam ona çok iyi bak olur mu? ...
Kalbinizi açtığınız insanlara dikkat edin! Arkadaş, dost, sevgili farketmiyor. Özünde sevgi eksikliği olan ve kendi mutsuzluğunu bastıran insanlar aşağılık kompleksi olarak çıkıyor karşımıza..
Seni gözümde olabildiğince büyüttüğüm için, yokken var sandığım için, kırılırken önemi yok gibi davrandığım için kendimden özür dilerim... Hiçsin ve bu ah'la bir ömür mutluymuş gibi davranıp mutsuz göz kapayacaksın. Bir yerlerde gözün dalarsa yarım bıraktığın beni hatırla. Bin vefayı bir vedaya çok gördüğün beni hatırla. Unutama, en mutlu anında günahın yapışsın yakana!