Yaşanmış ve yaşanabilecek tüm güzelliklere meydan okuyan bir güzelliğin vardı. Varlığının uzantıları yeryüzünü tüm sıcaklığıyla sarıp gökyüzüne yükseliyordu sanki. Masumiyetin ve zarafetin vücut bulmuş haliydin sen. Baktığın yer ışıldıyor, küçük tebessümlerin bütün doğayı sevindiriyordu. Gerçekten de tanrısal bir güzelliğin vardı. Ben senin varlığının eşsiz bir tat verdiğini anlatabilmek için dünyanın farklı bölgelerinden kelimeler toplamaya çalışırken telefonun şu şekilde çalmaya başladı: "Tanrım nerden sevdim nerden düştüm bu belaya..."
Evet, bu zil sesi bir yıkım olmuştu benim için. Şimdi kendi varlığıma uzanıp yeniden sorgulamaya başladım bütün hayatımı. Sonra bu zil sesi olayını unutmaya çalıştım. Bu olayı çekip çıkarırsam sen benim için yine Tanrısal bir güzelliğe ulaşacaktın ve dünya, tüm insanların ve hayvanların el ele tutuşup şarkılar söylediği bir sahneye dönüşecekti. Bir şekilde o korkunç zil sesini unuttum ve seni rahatsız etmeden yeniden izlemeye başladım. Yine kusursuz bir güzellik yaşarken telefonun yine çaldı.
Az önce metroda karşıma oturan güzeller güzeli kadın, ben bunu hak edecek ne yaptım?
bu yazıyı sana yazıyorum henüz sahip olmadığım boncuk gözlü köpeğim. yüksek ihtimal şu anda başka birilerine boncuk boncuk bakıyorsun ama olsun. seni her gün gezdirebileceğim bir çevrem, sana laf etmeyecek komşularım ve ben yanında olamadığımda senin yanında olabilecek birini bulduğumda, sana kocaman sarılacağım ve hiç ayrılmayacağız. seni şimdiden özledim sütlacım. evet adın sütlaç olacak, sana tatlı yasak ama olsun. kendine çok iyi bak, kavuşmamıza az kaldı. patinden öpüyorum.
Dilerim Allah’tan bana hissettirdiğin o değersizlik hissini daha beter yaşarsın.Hayatım boyunca kalp kırmamaya dikkat eden biri olarak yürekten söylüyorum.Merak etme bulunmaz hint kumaşı olduğunu düşünmüyorum sen egonu şişirmeye devam et.
Yanına gelmeden bir gece önce, uzun uzun hazırlıklar yapan, güneşten erken davranıp sabahın kör karanlığında uyanan, şehirlerarası bir seyahat firmasının soğuk yazıhanesinde gelecek otobüsü gözleyen, tuzlu çubuk kraker tadında geçen yolculuk boyunca sadece sana kavuşmayı hayal eden bir sevenin yok artık...
Ne acı...
Sevgi denen o duygunun hep daha azına razı olmanın yükünü, omuzlarının değil de vicdanının bir ömür taşıyacağını bilmek, ne acı...
O eksik sevgiden dünyaya gelecek meyvelerinizin, senin onları sevdiğin kadar seni sevemeyeceklerini bilmek -ki eksik sevgiden tam sevgi doğduğu görülmemiştir- ne acı...
Bizim sevdamızın üç noktayla sonlanması, tenlerimizin olduğu gibi ruhlarımızın da yarım kalması ve bunun üzerine senin başka tenlerde başka ruhlarda tamamlanacağını sanıp, aslında hep yarım kalacağını bilmek... Ne acı...
Bu cümleleri şarkımızı dinleyerek yazıyorum şu an.
Az önce kaynattığım nane limonu içiyorum ve akan burnumu koluma sile sile yazıyorum. O zamanlar da ben hastalanınca çok kızardın bana. Şimdi beni böyle görsen yine kızarsın, biliyorum.
Şu an seninle birlikte olduğum zaman diliminin dışına çıkmıyorum. Yaşadığımız o şirin, şapşik, ponçik günleri düşünüyorum.
Okulda beni bir köşeye çekip öpmüştün, hiç unutmam. Çünkü ilk kez bir kız beni öpmüştü. Sen öptün diye 1 hafta duş almamıştım. Sonra annem o postmodern dayağıyla beni banyoya sokmuştu.
Sizin sandviç dükkanınıza gelip aç olmadığım halde hayvan gibi sandviç yerdim. Tadı çok kötüydü, kusura bakma. Bir keresinde sizin dükkanda küçük hamam böceği düşmüştü ayranıma. Hemen sana fark ettirmeden hamam böceğini alıp çıkardım ve ayranımı içmeye devam ettim.
Nasıl da pırıl pırıl parlardı gözlerin. Nerden duyduysam sana hep "fettan dilber" diyordum, hatırla. Ama mahalleden bulduğum küçük kediyi sizin eve getirince o fettan (Dilbersiz) babaannenden yediğim oklavayı da unutmuyorum.
Balkonunuza karanfiller fırlatırdım, seni eğlendirmek için türlü şebeklikler yapardım, saçlarımı jöleleyip düğünlerde beni görebileceğin açıda oynardım !
Ben bu yazıyı sana yazdım çocukluğumun sıcacık güzelliği. Şimdi nerdesin bilmiyorum, umarım iyisindir.
Şarkımızı da paylaşmalıyım şimdi, kusura bakma bunu yapmalıyım. Evet, yapacağım. Dünyanın bütün insanları dinlesin bizim şarkımızı.
Virüs gibisin zihnimden çık artık.Sen başkasıyla gününü gün ederken ben kafamda bitiremiyorum artık.Ne biçim bir illet.Sayende sapık da olduk.Senin yüzünden olmadığım insana dönüştüm.Değerini bilmediğimi sandın,oynattım sandın uzak durdum belki hayır değil şersin biliyorum ama umarım zamanla silinip gidersin.Yoruldum ama şükür aklım başımda.Yaradana bırakıyorum her şeyi.Dua her kapıyı açacak.
Her seferinde seni daha ne kadar çok sevebilirim diye düşünürken yaptıklarınla yetmezzzz daha fazla sev diyorsun resmen.. Beni kaybetmemek için döktüğün her nefes sana borcum olsun yarim daha güzel günleri yaşamak için alıp vereceğiz kalan nefeslerimizi... Son durak kara toprak değil kazirlar oldu benim için.. Sana ne kadar teşekkür etsem az, senin de sevdiğin gibi BiZe birşey olmayacak.. Yeter ki hep yanımda ol......
Evet... Elimde sana ait en eski hatıra bu. Belki de her şeyin başladığı gün de denebilir. Tamı tamına 5 koca sene... Acı, tatlı, mutlu, hüzünlü, özlemli, sinirli, iyi sürprizli kötü sürprizli ama unutulmayacak bir çok şey yaşadık. Her şeyi geçtim, ben bu 5 sene içinde bir insan tanıdım. Ben bu 5 sene içinde bir insanla büyüdüm. 5 kasım 2013'ten 5 kasım 2018'e geldiğimde hissettiğim tek şey, senin bir rüya olman, ve benim bu rüyada 5 sene boyunca yaşamış olmam. Sanki sen hiç yokmuşsun, sanki sen hiç olmamışsın, sanki yaşanan onca şey aslında yaşanmamış. ilk defa kendimi anlatma konusunda bu kadar çaresiz kaldığımı hissediyorum, zira bu 5 seneyi hangi kelimeye yüklemek istesem, kaçarcasına gidiyor zihnimden. Bütün bunları okumuyor olmanın huzuruyla döküyorum satırlara. Benim başım sağ, senin ömrün uzun olsun.