Kısa oldu, heveslerin var. Üstelik çok masum bir kalbinin olduğuna biraz önce şahitlik ettim.
Kalbinin kırılmaması, umutlarının gerçek olması ve daima gülmen dileği ile.
"sevgiyle".
Sessizlik...
Bilmiyorum şu an hangi duygunun içindeyim.
Bu sanki
Dümdüz bir ovada belli belirsiz bir eğim
Yüksek bir binanın önünden geçiyorum.
Elimde sabah sigaram, içiyorum.
Uykusuz bir gece bıraktım arkada.
Ve ceketsiz kısa bir meydan okuma
Şimdi göz gözeyiz rüzgârla,
ikimizde esiyoruz işte.
Bu ne nahoş bir müsabaka?
Sevseydim böyle rekabetleri,
Esnaf olurdum poyraz Hazretleri!
Sigaramın yarısını sana ikram ediyorum.
Barışalım...
Yakalamışken böyle seni
Elbette olacak bir kaç sorum
ikimizde esiyoruz sahi
Neden benim çıkmaz sesim?
Cisimsiz olur aklının esişi
Tozdan küçüktür gördüğün şu dünya
Körüklesede göğsünde ateşi
Isıtmayacak kimseyi aşkların
Denk gelirse n oku. Çünkü bni çok üzdün ve hatanı anlayana kadar konuşmaya niyetim yok. Aşırı kırdın bni. Birde bni yahu. Bir şey demiyorum her zman ki gibi . Bak buraya bile kirginligimi dile getiricek bişey bulamıyorum ki yazayım sana ne anlatayım . Hayırlısı.
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
içtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
içinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bugün neyi fark ettim biliyor musun ?
Hazırcevap olmanı özlediğimi.
Sorulara verdiğin her cevaptaki zeki ve ince esprilerini.
Seninle mesajlaşmayı çok özledim.
bulutları düşün demiştin,
aydınlık bir istanbul sabahında.
bulutları düşünüyorum.
uçan kaplumbağalar etrafımı sarıyor,
yüzünü bulutlara bir türlü yakıştıramıyorum.
oysa gördüğüm her şey hani sendin,
bulutları düşünüyorum
serin istanbul sabahında
kaplumbağalarda bile sen varsın
bilmiyorum
Bak iki yıl önce bunu yazmışım gene bu başlığa. yıllar sonra sözlüğe girince önüme taslak bir hayalet gibi çıktı. Yazdım,gönderemeyecek kadar sarhoştum herhalde kaldı böyle. Neler değişti? Şimdi aynı evde kalmıyoruz. Ben şimdi seni o zamanki gibi sevmiyorum ama hala seni sevmiyorum diyemiyorum. Bugün aklıma sana ilk aşık olduğumu farkettiğim gün geldi. Tiyatroya gidecektik topluca, geç gelmiştiniz arkadaşlarınla. Deri eldivenlerin vardı bisiklet sürerken kullandığın 15 yaşında mıydık? Bak şimdi 26 oldu yaşımız. 11 sene geçmiş ve ben hala beğendiğim herhangi bir şarkıyı sana yollamak istiyorum. canım sıkkın olduğunda yanıma gel istiyorum. seni sevmem değişti, ama sevgim tabii ki bitmedi.
'içimde ölen biri var'
içimde öldün sen.
sen içimde öldün...
kendi kendini öldürdün içimde. bu kadar yoğun, bu kadar biricik bir aşk birdenbire, bıçakla kesilmiş gibi biter mi? bitti.
yıllardır özenle büyüttüğüm, ayrıldıktan sonra bile gözüm gibi baktığım aşkım septik şoktan öldü.
sen kötü bir insansın, hep kötü bir insanmışsın. bunu gördüm. bu öldürdü seni. yeğenimden ve kardeşimden nefret ettiğini yazmışsın. ancak saf kötülük 5 yaşındaki bir sabiden nefret eder. en fazla sevmezsin. ama nefret???
bu aşkın kaynağı benim, ve sen buna layık değilsin. verdiğim gibi geri aldım.
bu kadarı artık borderline değil, bu artık saf kötülük. sebepsiz yere insan öldürenlerden, hayvanlara eziyet edenlerden hiç bir farkın yok senin.
borderline senin masken, bana eziyetin, olanların hiç birinin sebebi değil.
acımasızca hasta kocasını boşayan, sevdiği adamı hasta diye sokağa atan o vicdansız kadın değilim işte ben. aklımı karıştıramazsın artık.
sesin kesildi. öldürdün kendini. cenazeni kaldırdım içimden.
iyileştim sanıyordumya, ben esas şimdi iyileşmeye başladım.
artık ağlayabiliyorum, resimlerimize bakabiliyorum, senin hakkında konuşabiliyorum. toz duman yok artık. olanları anladım. kendimi mutlu sanmışım. manüpülasyonların o kadar etkiliymişki etkisinden yeni kurtuldum. saf kötülügünü görmesem yıllarcada kurtulamazdım. biliyorum artık.
cenazeni kaldırdım. aglayabiliyorum artık.
iyileşiyorum artık. kendimi ne kadar dağıttığımı farkedebiliyorum. canlı ceset gibi geçirdiğim 1.5 yılı, neden bu kadar çok sigara içtiğimi, neden hayvan gibi yemek yediğimi sorguluyorum, ve çok anlamsız geliyor artık. arkadaşlarımla çıkıyorum, hayattan ve insanlardan korkmuyorum artık.
ben, kocasını hasta olduğu için boşayan vicdansız bir kadın değilim. yıllarca kandırılmış, en muhteşem manüpülasyonlara maruz kalmış, sevdiği herşeyden koparılmaya çalışılmış bir kadınım ben.
'çocuğumuz olursa onu benden çok seversin' diyerek annelikten mahrum edilmiş bir kadınım ben.
artık yoksun içimde. hiç bir şekilde yoksun. kocaman bir boşluk var şimdi. nefret bile duymuyorum sana.
artık iyileşiyorum ben.
Soluk maviydi şehir. Dağınık bulutlar değildi sadece donuk olan, her şey hareketsizdi. Yapraklarını düşüren ağaçlar, evlerin bacalarından çıkan gri dumanlar, boşlukta savrulan gri yapraklar...
Biri cezalandırıyordu sanki devamlı bantı saran bozuk zamanı, ama kimse nasıl tamir edileceğini bilmiyordu.
Buzla kaplıydı her yer, aynı zaman gibi. Kardan adam soluk mavinin içine saklanmıştı, ama arkasında bıraktığı donuk kar tanelerinden anlaşılıyordu nereye saklandığı...
aberystwyth'di sadece hareket eden, hareket ettiği halde yol alamayan. Kaybolmuştu. Dizlerini koydu buzdan toprağa, kafasını kaldırıp gökyüzüne, asılı duran kar tanelerine baktı. Düşüşünü bekledi birinin, ufak ellerini açarak, ama düşmedi...
Dizlerini dikkatlice kaldırdı ellerini iki yana açarak. Dengesini kaybetti, ama düşmedi. Bir adım attı buz tutmuş toprakta. Ardından bir adım daha...
Ve bir adım daha...
ilerledi kırık dakikalara basmadan. Akreple yelkovan inatlaşıyorlardı birbirleriyle. Yolun ilerısine baktı aberystwyth. Bir şeyler vardı hareket eden. Dondu, kaldı.
Adımını attı yavaşça. yolun diğer tarafındaki kar tanelerinin düşüşlerini izledi. Hiçbir şey donuk değildi diğer tarafta. Evlerin bacalarından çıkan dumanlar gökyüzünün içinde kayboluyorlardı. Ve bulutlar göç ediyorlardı...
Yüzünü, duvara yasladığı ufak eline gömmüş, gözlerini yummuş sayan bir çocuk vardı yolun diğer tarafında. Uzaktı aberystwyth'e..
10'a kadar saydı kırmızı yanaklı çocuk...
sesi yankılandı şehirde!
Herkes saklanmıştı saymayı bitirdiğinde!
Oyun başlamıştı...
Ne zaman başladığını hatırlamıyordu sanki. Kafasını kaldırdı şaşırmış bir halde, çevresine baktı. Arkadaşlarını aramaya başladı. Saydığı duvarın arkasına baktı, heyecanla. Kimse yoktu. Kırık dökük bir ev vardı karşısında. Yaklaştı tedirgince. Kapıyı tuttu. itti yavaş bir şekilde, olduğu yerde durarak. Ağır ağır açıldı. Gölgesi siyaha boyadı beyaz duvarları. Kafasını uzattı içeriye doğru...
Kimse yoktu içeride. Kapattı kapıyı yavaşça, gölgesini içeride bırakarak...
Yeniden başladığı yerdeydi. Kimse çıkmak istemiyordu saklandığı yerden dışarıya, oyuna devam etmek için. Oyunun bitmesiyse ona bağlıydı sadece. Evlerin arasında kaybolan yolu takip etti. içeriye doğru kıvrılan sokağa girdi evlerin açık bıraktıkları aralıktan. Boşlukta asılı duran dev bir ağaç vardı karşısında, sokağı saklayan. Yaklaştı yanına. Uzun bir atkı vardı yerde. Aldı eğilerek. Ağacın altındaki karları eşelemeye başladı elleriyle...
Kimseyi bulamadı. Saklanmak için iyi bir yer değildi belki de. Belki de kimse yoktu saklanan, ve saymayı bitirdiğinde oyun bitmişti çoktan...
Aramaya devam etti. Sarmal sokaktan çıktı. Bir şey yoktu fark eden. Başladığı yoldaydı bir kez daha. Oyundan çıkmak istiyordu artık. Ama oyunu bitirmekten başka çaresi yoktu çıkmak için.
Kar taneleri vardı yola dağılmış. Onları izledi tek tek, dakikalarca devam etti izlemeye. Sonunda küçük bir ev belirdi ileride, dev ağaç gibi boşlukta asılı duran. Son kar tanesi de evin önündeydi. Çocuk adımını attı küçük eve doğru. Kapıyı araladı...
Saklanan kardan adamı buldu erimiş bir halde. Ve oyun bitti!
Siyah-beyaz, içinden dikey çizgilerin geçtiği eski bir film gibi izledi her şeyi aberystwyth. Anlam veremedi hiçbir şeye.
Yolun diğer tarafına geçmek için bir adım attı dikkatlice. Bastığı yer kırıldı aniden. Aşağıya doğru düşmeye başladı. Her şey bulanıklaştı çevresindeki, her şey paramparça oldu. Dakikalar kırıldı, gece gündüzle boyandı, donuk kar taneleri eridi, ağaçlar yapraklarını savurdu, dikey çizgiler dağıldı...
Yüzünü, duvara yasladığı ufak eline gömerek gözlerini yumup 10'a kadar saydı aberystwyth...
sesi yankılandı şehirde!
Herkes saklanmıştı saymayı bitirdiğinde!
Oyun başlamıştı...
Ne zaman başladığını hatırlamıyordu. Kafasını kaldırdı şaşırmış bir halde, çevresine baktı. Arkadaşlarını aramaya başladı...
Söylenmek istenilenlerin söylenemeyip de yazıya dökülmüş halidir.bana onu hatırlatan başlıktır.
Ben bu yazıyı sana yazdım.
10 yıl olmuş görüşmeyeli. Bir ay önce face den seni aradım, bulamadım. Kardeşinin adından girdim. orada da bulamadım adını. Kardeşinin arkadaş listesinde sizinle aynı soyadına sahip birini buldum. Girdim sayfasına. Eşinmiş.
O zamana kadar umrumda olmayan seni kıskandım nedense. Bütün nefretime rağmen. Yıllar geçmiş ama bende daha küllenmemiş anılar.
Meğer sevgim de duruyormus nefretim de.
Eşini kıskandığımda başta ne kadar sevdiğimi ve çabalarımı hatırladım. Sonra sonumuzu düşündüm ve nefret ettim bir kez daha senden.
Şu an düşünüyorum da iyiki yoksun, hiçsin.
Dün gece rüyamda seni görmüştüm. Ve oldukça uzun bir rüyaydı. Baya uğraşmıştım seninle.
Bu rüya da sabahında seni canlı canlı göreceğimin bir işaretiymiş galiba. Kafamı çevirdiğimde hemen göz göze geldik. Uzaktan bana göz kırptın. Kafanı eğip selam verdin. Ben de sana aynı şekilde karşılık verdim. Tabi bir farkla. Sana o selamı verirken benim kalbim göğüs kafesini parçalayıp dışarı çıkacaktı.
O an üzüldüm kendi halime. Seni atlattığımı düşünüyordum. Öyle bir alışmışım ki bu düşünceye seni gördüğümde hiçbir şey olmayacağından o kadar emindim ki...
ama bugün bir daha anladım başkasıyla olamama, kimseyi sevemememin nedeni sensin. Seni ne kadar unuttum desem de hâlâ derindesin zoro. 2 saniyelik göz göze gelmenin bile travması o kadar büyük oldu ki bende. Her halde 2 dakika otursak sana karşı yine eski Polyana'ya dönerim.
Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama seni unutmamı söylüyor kalbim bana. Çıkmazdayım. Ne birine anlatabiliyorum duyguları, ne içimi açabiliyorum ne de birinden akıl alabiliyorum.
Sana karşı hissettiğim şeyler dile gelen şeyler değil. Kelimelerde karşılığını bulamıyorum. Seni ne tarif etmeye yetiyor ne de anlatmaya. Gerçekten sevdiğim ilk kişisin ve sanırım tek kişi olarak kalacaksın. 6 senedir boşluğun hiç kapanmadı. O yere kimseyi de koymayacağım. Bendeki kredin bitmeyecek benim en sevdiğim arkadaşım. Seni çok özlüyorum..
bugün beraber yürüdüğümüz arka sokaktan geçtim, adımızı duvara yazmıştık hatırlıyor musun? o yazıyı görünce ağlamaklı oldum yutkunamadım. senin adının yanına başka bir ad yakışmaz ki neden beni bir başıma bırakıp gittin? shdjdkdkrjfj çok meraklısınız duygusal yazı okumaya he, yazacağım kimse yok maalesef başka bahara.