bugün

Ulan yazacak kimsem de yok şu başlığa neyse anneme yazıyım.

'Anneeee yeter artık sildiğin gel çayını iç soğuyacak'.
Sana seni seviyorum demek isterdim lâkin aramızda o kadar çok duvar, o kadar çok his ve o kadar çok yaşanamamışlık var ki... Yapmıyorum. Hadi hepsini geçtim; aramızda insanlar var be adam. Aramızda koskoca bir kalabalık var. Hepsi tanıdık sanki bir ben yabancıymışım gibi sana. Ya da bütün herkes güneş ben titrek bir mum ışığıymışım gibi. Oysa benim titrekliğim sen yanımda nefes alıyorsun diyeydi. Heyecandandı, şaşkınlıktı. Aptallık değildi, anlıyor musun?
Okumayacaksın, görmeyeceksin, sevmeyeceksin.
Ama ben seni okuyorum, ben seni görüyorum, ben seni seviyorum.
Seni seviyorum,
Sen beni tanısan... Tanısan severdin aslında.
Sen yoluna, ben yoluma kardeş.
Lavinya şiiri geldi aklıma... tuhaf. Daha bir ay önce söyleseler inanmazdım dört yıl be dile kolay. Onca emek onca çaba onca gözden gelmeler. Ne geliyorsa elimden yaptım be. Acıyor içim. Dört yılım hoşçakal. Hoşçakal adam.
Arkamdan kuyu kazıyorsun kızım ama tek bir şeyi hesaba katmıyorsun; ben arkama doğru yürümüyorum. Eh, boşuna saçı uzun aklı kısa dememişler...
kendime yazıyorum, bana ne.
yalnızım...

evet diğerleri bana yakın olmaya cesaret edemediği için yalnızım...

ama minik aklını ve bildiklerini küçümsemek yerine cesaretli olmayı denemelisin. ben sendeki o etkileyici rüzgarı hissedebiliyorum. sen bundan daha fazlasısın...
3 gün oldu güzelim görüşmeyeli. Ara bi hal hatır sor istersen ?
Bir hoşça kal bile demeden çekip gittin, niye yaptın bunu. Öyle özlüyorum ki seni. Sana ait duygularımı anlatamadım bile sana. Biliyorum sana haksızlık ettim, yanlış yaptım ama inan şu anda çok pişmanım. Keşke affetsen..
Demek mezara götüreceksin? Aşk olsun. Onu bana fazla gördün sen! Neyse çok hastayım senden önce ben girerim mezara bu gidişle. Hiç sorma ne haldesin diye...
seninle başım büyük dertte. ne söküp atabiliyorum köklerini ne de benimsin deyip bağlanabiliyorum. biraz güvenilir olmak bu kadar mı zor ?
seni çok sevdim. çok güzeldin. kaşın gözün, saçın, elin, kolun, memelerin çok güzeldi, çok sevdim. keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

o zaman daha kolay olurdu benim için her şey belki, o zaman bu kadar acı çekmezdik ikimiz de belki.

ama benim tarzım bu değildi sevgilim, hiçbir zaman da olmadı. ben seni ilk günden itibaren ölümü göze alarak sevdim, ben seni hep uçurumun kenarında sevdim, ben seni her gün su verdiğim, yapraklarını okşayarak kalbimin en orta yerinde büyüttüğüm bir dağ çiçeği gibi sevdim. daha ilk günlerden anlamıştım bunun alelade bir hoşlanma, bir şehvet yoğunluğu ya da geçici bir heves olmadığını...

sen bana nerden ve kimden geldiği belirsiz bir hediye, paha biçilemez bir emanettin.

size hiç gönderilmemiş bir veda mektubunun bir kısmını okudum. daha doğrusu anlattım. daha doğrusu yazdım siz okudunuz. amaan her neyse işte, bi sandalye, kanepe bi şey verin de oturayım, daha devamı var.

sizin de tahmin edebileceğiniz gibi orta yerde bitmiş bir aşk var evet. zaten aşk denen şey her şeyin er geç bittiği bu evrende bitmeye en meyilli olgu değil midir? ben söyleyeyim, kesinlikle öyledir. insan nasıl bir gün mutlaka öleceğini bile bile yaşıyorsa hayatını ve o ölüm düşüncesinin dehşetine aldırmıyorsa, aşkı da tıpkı öyle yaşamalı.
yatakta sarmaş dolaş yatarken, sevişmenin o kreşendo anlarında, telefonu kapatırken bütün o "sen benim her şeyimsin, seni sonsuza kadar seveceğim" ler zamanla yok olup gitse de, belki yıllar sonra insana "hepsi yalanmış" dedirtse de aslında değil. o an söylenen o sözler doğru, o an hissedilen tam da o çünkü, o an bütün dünyayı yenebilirmişsin gibi, tanrısal bir güç hissi dolaşır bütün vücudunda insanın. o an elbette ki o aşk hiç bitmeyecekmiş gibi gelir çok doğal.

ama biter. heeer güzel şey gibi bu da biter, nitekim de bitti. buraya kadar anormal bir durum yok yani biten ne ilk aşk bizimkisi ne de son olacak, hâttâ bizzat ben yine âşık olacağım ve muhtemelen o da bitecek fakat buradaki mevzumuz neden bittiği ve bitmeyi hak edip etmediği. bu aşk için gereken mücadelenin samimiyetle verilip verilmediği.

bu noktada ben kendi mahkememi kurup yargılama, savunma ve karar aşamalarını geçtim ve evet, o tok çekiç sesi duyuldu... tak tak tak; gereği düşünüldü. sanık hakkında kastını aşan davranışından dolayı mahkumiyetine ve ömür boyu pişmanlık duygusuna çarptırılmıştır. fakat iyi halden ve savunmasının samimiyetinden cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. duruşma bitmiştir.

evet gerekçeli karardan da anlayacağınız üzere ben hüküm giydim ve cezamı çektim bu yüzden ince bir pişmanlık duygusu haricinde vicdanım rahat. çünkü bu aşkı kurtarmak için o kadar çok savaştım ki, mustafa kemal ve arkadaşlarının dahi takdir edeceği bir mücadele verdim buna emin olabilirsiniz. fakat ne yazık ki aynı mücadeleyi bu entrynin muhatabı olan hamfendiden görememiş olmanın derin bir iç burukluğu ile başbaşayım uzunca bir süredir.

üstünden çok zaman geçti, aşklar geçti, ölenler oldu kalanlar oldu hâttâ nişanlananlar evlenenler bile oldu ama o her şey çok başka olabilirdi, çok güzel olabilirdi, kimse başka yollara sapmadan planlandığı gibi âşık olduğu insanla 3 çocuklu 2 köpekli harika bir aile kurabilirdi. ama olmadı işte, her şey geçer de o kahrolası olabilirdi keşkesi hayatı boyunca terk etmez insanı be. en ummadığın anda yeni sevgilinle ya da eşinle hâttâ çocuklarınla oturduğun bir yemek masasında bile aklına geliverir aniden... her şey çok başka olabilirdi. işte o anda seni rahatlatacak tek bir şey vardır; vicdan rahatlığı. ben elimden geleni yaptım diyebilmek. ve ben arkadaşlar, o aşk için elimden geleni yaptım. ama olmadı işte.

naparsan yap olmuyor bazen. olmadı.

az önce yarım kalmış bir aşk hikayesi dinlediniz. yarım kalmış aşklar insana hayatı boyunca taşıdığı bir emanet verir, zamanla ondan geriye hiçbir şey kalmaz ama o kocaman soru işareti ölene kadar seninledir. emanetin bende duruyor sevgilim... ve eminim aynısından sende de var.

mutlu ol. yeni hayatında, benden tek bir iz bile olmayan, yeniden sevdiğin o insanla çok mutlu ol. inan bana bunu en içten diliyorum, biz çok mutlu olabilirdik belki, belki birbirimizden başka hiç kimseyle olamayacağımız kadar mutlu olabilirdik ama olmadı işte. olmayınca olmuyor hayat bu, insanları bambaşka yerlere savuruyor.

umarım benden sonraki hayatın, benden sonraki sevdiğin insan sana hakettiğin mutluluğu verir. hatıran kalbimin en güzel yerinde, ait olduğu yerde durmakta. yolun bahtın açık olsun. mutluluklar.
bunlar nasıl gidişler nesrin? kenan Doğulu'nun uzun saçlı hali gibi hissediyorum.
bugün tam iki sene olacaktı.
hayatımın en huzurlu uykusunu çekeli, uyanabildiğim en güzel yerde uyanalı, içtiğim en güzel içkiyi, dünyanın en güzel kokusunu alalı ve en önemlisi hayatta ilk kez güven duygusunu o kadar yoğun hissedeli... tam iki sene.
O gün bambaşka bir yerde başlamıştı, şimdi bizim bir buçuk yılı beraber geçirdiğimiz evde, bizim yatağımızda yalnız başıma yazıyorum bunu.
gözlerim doluyor, boğazım düğümleniyor, burada yalnız, sensiz uyumak bana o kadar koyuyor ki... bunu sen bile anlayamazsın.
Seni çok özlüyorum.
iyi ki hayatıma girdin, iyi ki beni sevdin, iyi ki bana çok güzel şeyler yaşattın.
ama bitiyor. bir şekilde yollar ayrılıyor.
şimdi sağ gözümden bir yaş akıyor, ben kafamı havaya kaldırıyorum ve bu yazıyı sonlandırıyorum; hiçkimseyi bir daha böyle sevmeyeceğim.
Bunlari gidip muhattaplarina yazsaniz daha makul olacagina inandigim durumlar.
...

Neydi beni, sana bağlayan? Ve neden aynı şey, seni bana bağlamadı? illa bir acı mı çekilmesi gerekti? Hayırdır; birine, bir şeye borcumuz mu vardı? Neden sadece, yanımda olamadın ki? Senden fazlasını mı istemiştim? niye gittin? Niye kanım akıttın? Ölmemi mi istedin? Sadece öl deseydin ölmez miydim?..

Giderken bana bu soruları bıraktın. Bende vefasızlık etmedim. Sarıldım bu sorulara çünkü senden kalan son hatıralardı bunlar. Özenli bir şekilde her birini tek tek düşündüm. Her birine tek tek cevap aradım.

Bazen içtim ağladım bazen daha çok içip daha çok ağladım. Genelde içip ağladım. Çünkü bir cevap bulamıyordum! Öyleyse soruları unutmalıyım diye düşündüm ve unutmak için her gün içtim. En son annemin bileziklerine kadar dadandım... fakAt klişe olacak ama içmekte fayda etmedi.

Sonra içmeden sakin sakin düşünmeye zorladım kendimi. Bu sorulara cevap bulabilirsin. Bunu başarabilirsin diye de telkin verip durdum kendime. Öyle de oldu: her sorunun cevabını bulabildim. Fakat tatmin olmadım. O an anladım ki: aradığım ne cevap ne de başka bir şey. Sikeyim cevapları.

Gitti ulan o! Gitti! Daha neyin sorusunu sorup, cevabını arıyorsun... diye kaç kez ayna karşısında, Babacan bir role büründüm saymadım. Bunu çokça yaptım. Sonra yine ağladım. içmedim. Sadece ağladım.

Cevabıda soruyuda geçtim artık, dediğim gibi ve sanada kızmıyorum vallahi... "sevesin yokmuş" ne yapabilirdim. O gün ellerini tutup, gözlerine bakıp: gitme n'olursun... demiştim. Ne değişmişti? "Bu benim için kolay mı sanıyorsun" demiştin... kolaymış senin için zoru yaşarken öğrendim. Yani giden gidermiş ve sende sadece izlermişsin...

böyle yaşamak Hoşuma gitmiyor biliyor musun. Kokunu özlüyorum... Sesini, bulusmak için seni beklerken içimdeki o çocukça neşeyi... hadi beni siktir et! Bak ellerim sana dokunmayı özlüyor! Kollarım sana sarılmayı özlüyor! Sesim kulaklarına ulaşmayı özlüyor! Gözlerimi hiç sorma "onun olmadığı yere niye bakalım" deyip sürekli yeri izliyorlar. Fakat bi önemi yok.

Anladım: bir taraf acı çekmeye zorunlu ve bu ben oldum. Eyvallah. Zaten acı çeken sen olsaydın, bana daha çok koyardı. Anladım, ben sessiz sessiz ağlamaya, seni hayal edip iç çekmeye... kendi kendime kimsesizce... seni özlemeye mahkumum anladım. Anladım amına koyayım, beni sevmedin! Buna da eyvallah. Ben seni hep sevmek zorundayım anladım.

Yalnız anlamadığım tek bir şey var; bazenleri bile olsa neden hiç aklına gelmedim? Katiller bile olay mahalline tekrar dönermiş. Bir katil olmana gerek kalmadan, senin için Seve seve ölürdüm. Sırf bunun hatrına bir kez olsun merak edip gelirdin sanmıştım. Yanılmışım. Katilde bile vicdan, vefa varmış. Sende yokmuş be sevdiğim...
bir hayat var felek elimizi görüyor. kader ağını bize göre büyük örüyor.
ıyy yine arabesk bir başlık...
insallah o kadin basina bela olur da kafa nasil yasanirmis gorursun.
Tekrar sana döndüm!
"Elimde olmadan" diye bi kavram yoktur. Boşuna Allah irade vermemiş.
ben bu yazıyı sana yazdım, korkundan engellediğin için sosyal medya hesaplarından söyleyemediğim her şeyi buradan söyleyeceğim şimdi sana tanıdığım en kötü kalpli insan.. Kötüsün, hem de çok kötü, bunca şeye rağmen hala seni sevebilecek kızı hala üzebilecek kadar kötü. sevmek mi onu da bilmiyorum esasen ,belki unutamamak ,belki çok değer vermek, ama sevgi değil. insan celladını sevemez. yastığın bir yüzü ıslanınca diğer yüzünü çevirip uyuyacak kadar ağladığım gecelerde bile kötü bir insan olduğunu düşünmedim, düşünemedim. şimdi düşünüyorum... bunca güzel hissi bir nefret zerresine dönüştürebildiğin kızı hiç unutma olur mu. hiç çıkmayayım aklından. izlemeye doyamadığım gülüşün , ansızın bir yerde adımın geçmesiyle acı bir tebessüme dönüşsün. belki sonra bir gözyaşına. ağlamanı istediğim tek nokta bu, beni hatırlaman. o kadar ağladım ki senin için , istiyorum ki bir nebze karşılık bulsun bu gözyaşlarım .sevgimin bulamadığı karşılığı onlar bulsun. hala başkasıyla da olsa mutlu olmanı isteyecek kadar çok değer veriyorum sana, gururun gereği yok ki seviyorum da. ama kurulabilecek en kötü cümleyi de kurmaktan geri kalmıyorum " kötü bir insan olduğunu düşünüyorum" kötü, çok kötü. kimseye anlatamadığım ,anlatmaya kıyamadığım,yazarken ellerimin titrediği isminin önüne hakaret sıfatı gelmesini istemediğim için sustuğum kadar kötü. kimseye anlatmayacağım seni ağlayarak,hep gülerek yaşatacağım ismini, kimse senin bir kızın hayallerini çalan , umutlarını yıkan, aşkına değmeyen bir adam olduğunu bilmeyecek. en yakın arkadaşım bile komik bir insan olarak hatırlayacak seni. ben seni bu şekilde affettim sevdiğim , şimdi hiç yapmadığın bir şey yap ve vicdan terazisine çık. eğer kolaysa sen affet bu kez kendini...
Aman hiç bana yazmayın zaten paçozlar.
Artık eskisi gibi düşünemiyorum. Eskisi gibi gülemiyorum. Sürekli gözümün önündesin odaklanamıyorum, düşüncelerimin tam ortasındasın fikirlerimi bağdaştıramıyorum. Tutarsızlaşıyorum. Çünkü seni kafamın içinde seviyorum.
sikimde değilsin.