bugün

Gelmişini geçmişini zürriyetini sikeyim.
Olmuyor yapamıyorum .
Olmuyor yapamıyorum .
Sana söyleyecek çok şeyim var buraya sığmaz ,geç karşıma otur anlatayım her şeyi.
üniversitedeydim, sene 2008, üniversite 3. arkadaşım seni biriyle tanıştırcam dedi. ilk başta sallamadım, bakarız dedim geçiştirdim. farklı fakültelerde okumamıza rağmen kızla nerdeyse her gün karşılaşmaya başladık. kırtasiyede, yemekhanede, kampüste, otobüste... seni tanıştırıcam dedi ısrarla. o zaman facebook yeni yeni biliniyo. adını verdi eve gidince bak dedi. şimdiki gibi cepte internet, akıllı telefon yok tabi. baktım, çok beğenmesem de ''ehh işte '' dedim. neyse yine karşılaştık arkadaşlabu sefer gün verdi salı günü öğle arasında fen edebiyatın kantininde dedi. allah biliyor ya gönülsüzce gittim. sohbet, muhabbet derken zamanla sevgili olduk. 3,5 yılımız geçti dolu dolu. yalan yok çok sevdim, o da beni çok sevdi. mezuniyetten sonra onun iş karmaşası vesaire derken yollarımız ayrıldı. evlenecektik, olmadı. ayrılığımızda payım büyük inkar edemem. o, sonra evlendi; ayrılığımızdan 3 yıl sonra evlendi. ben evlenene kadar belki döner diye sessizce onu bekledim. evlendi, keşke evlenmeseydi, çok kötü olaylar yaşadı sonra, duydukça içimi parçaladı. her neyse... bi tek onu sevmiştim ömrü hayatımda, aşık oldum mu tam hatırlamıyorum ama çok sevdim ona eminim. o'ndan sonra kimseyi almadım hayatıma, kimseye ilgi duyamadım...
şimdi; bana yıllar sonra bi kalbim olduğunu ve o'nun adını andığımda, fotoğrafına baktığımda nasıl hızla çarptığını yaşatan biri oldu. hiç hesapta yokken oldu, nerden çıktı bu ''aşk''? yerle bir etti beni.
boyun, posun, kaşın, gözün, hele o gülüşün... sahi yıllar sonra ''aşk''ın böyle psikopatça bir şey olduğunu hatırlamak zorunda mıydım? aşk işte, imkansızsın, imkansız olduğun için 'aşk' adın. bilsen var ya, ben bu yaşıma kadar kimseye sana baktığım gibi bakmadım, fotoğrafına bakmaya korkuyorum kalbim yerinden çıkacak diye, beynime hükmedemiyorum seni düşündükçe. oysa ne kadar farklıyız, olurumuzun olmadığını bildiğim için mi içim bu kadar acıyor yoksa bu şehri bırakıp gidecek ve seni bir daha görmeyecek olduğum için mi bilmiyorum. karşılıksız hiçbir şeyin sonsuz olmadığını, bu hasta ruh halimin aşkın biyolojisine bağlı olduğunu ve seni görmeyince her şeyin zamanla geçecek olduğunu da biliyorum. sahi ya, tam gider ayak, nerden çıktın sen?
amına koydugumun kızı cık aklımdan artık.
hep merak ederdim. "evlenen insanlar nasıl yaşıyorlar, nasıl mutluluklarını devam ettiriyorlar?" diye.
bugün yeni tanıştığım çınar abinin hayat hikayesini dinledim. eşi ile tartışmalarını, boşanma noktalarına gelmelerini, fakat her şeye rağmen birbirlerine olan bağlarından dolayı ipi kopartmaktan vazgeçmelerini... her şeyi anlattı.

"en az 5 kere evden gittim. defol dedi bana, istemiyorum seni dedi. her seferinde de kendisi geri çağırdı.
özlüyorum, seviyorum, gel dedi. ayrılıkta da, sevgide de önemli olan erdemdir canım kardeşim.
eve o son dönüğümde içimde biriktirdiğim her şeyi söyledim:

-sen beni bu evden hep kovuyorsun, kovacaksın biliyorum.
ama tahmin edemediğin, atladığın bir şey var; ben içinde sen olan evi kalbime yapmışım. bu evi yıksan da, onu yıkman mümkün değil. beni buradan göndermen hiçbir şeyi değiştirmiyor. sadece seni görememenin acısını, özlemini çekiyorum. bunu ne yaparsan yap, değiştiremezsin."

o günden sonra karısı bunu hiç evden kovmamış. çocuğu da o sene yapmışlar. maaşallah pek de mutlularmış şu an.

cümlenin sonuna ekliyor çınar abi:

"eğer seviyorsan ve seviliyorsan bilirsin işte, yollar bir gün her türlü tekrar kesişecektir. bunu hiçbir şey, hiç kimse değiştiremez."

bunu düşündüm gün boyu.
ve ben seni kalbime, henüz ev olmasa da misafir yapmışım çoktan.
bir gün yollar kesişecek, biliyorum.

yine de aklımı bir soru kurcalıyor:

"ya evde yoksan...?"

***

"En değerli misafirim,

Bugün bıraktığın anılarınla boğuşuyorum odamda..
Sen düzenlemişsin her tarafı. Her taraf sen kokuyor, sen var gibisin aslında
ya da ben senin hayalinle süsledim her tarafı..

Son nefesleri vereceğimiz güne kadar kalamadın. Oysa tahminimce otuz sene kalmıştı benim son nefesime.
Bir yaşam vaad ettim ben sana, bu evin içinde.
Kabul etmiştin;
Meğer sen hep bu izbe evin penceresinden bakıyormuşsun...

Ben seni elimden geldiğince ağırlamaya çalıştım. Yapamamışım.

Sen bu evin karanlığı ile başedemedin sevgilim.
Bense o karanlığın en ücra köşesinde yaşıyorum şimdi.

Bavulunu toplamış misafirin ayaklarına kapanmak değer mi?

Kapıları kilitlemeli mi, bir yere kaçmasın diye sevgili?

Bu evi yıkma sevgilim. Ben burada yaşıyorum. Ben buradayım hep.
Hep seni bekliyorum kapılar pencereler açık, duvarlar yıkık. ama yine ışık yok sen olmadıkça;
hala karanlık.

Dışarısı çok korkunç sevgilim gitme.
Gitme,seni izlemek zor başka evlerin içinde!
Başka düzenlerle...
Başka aşklarda...
Başka sevgilerde...
Başka dudaklarda...

Sen başkalaştıkça.

Seni benden kimse almadı ama, beni benden sen aldın be sevgilim.
işine yaramam bırak beni.

Bırak kırılmış kalbimi...
Bırak umutlarımı...
Bırak gülücüklerimi...
Bırak yalan tebessümlerimi...

Beni yalnız bırak bu evde, ama sen de ol içinde.

Ben bu aşk sorumluluğunu üstlenemedim. Her şeyden çok sevmek yeterli olmuyormuş demek, bilemedim.
Gitmeni kabullenmeyi bilemedim.
Hayatımın tadını kaçırdın ,o yüzden tadını çıkarmayı bilemedim.
Bu evi kendim yıkmayı bilemedim.
"Başka evlerde senin mutluluğun" dediler, taşınmayı bilemedim.
En mutsuz olduğum anlarda, sen olmadıkça Ağlamayı bilemedim.
En gülünç esprilere kahkahalar atarken;

içten Gülmeyi bilemedim...

***

Şimdi Tek bildiğim; dışarıya baktığın pencerelerden seni izlemek.

Ya gel bu eve yeniden
ya da git bu mahalleden.

Penceremdeki manzaram olma.

Gözümdeki yaşlar olarak, karış yağmurlara.

Terk et bedenimi, ben terk etmeden.
Benim yarınım ol, umudum değil.

Gelirsen de hiç gitme.
Benimle paylaş bu evi ve ev arkadaşım ol.

Misafirim değil..."
(bkz: kim kime yürüyor anlamıyorum ki)
söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil. üstad Fuzuli her aşığın kalemi olmuştur. beni tanırsın ve bu söze istinaden arafta olduğumu da bilirsin. seni arıyor biçare gözlerim. kulaklarım muştuyu senin sesinde bulmalı, ruhum gölgende huzur bulmalı.

ırakta olsam yakında aşk bildim seni
sıratta olsan arafta şad kıldın beni
Dün akşam çalıştığın yere gelmek çok zordu benim için ama niye utanıyorum ki dedim kendime utanması gereken o ,beni aldatan o. Kendi küçük intikamımı aldım aklımca.Orada senin surat ifadeni görmek gülümsemek bir zaferdi benim için.Benim arkamdan hiç bir şey yaşamamışız,hiç mutlu olmamışız,hiç beni sevmemiş gibi atıp tutman öyle acı ki.Seni hala seviyor bir tarafım ama nefretim daha büyük ve güçlü sevgimden.Beni ayakta tutan da bu sanırım.Beni 1 ay boyunca aldatman yanımda hiç bir şey yokmuşçasına elimi tutman sarılman öğrendiğimdeyse beni kovman yanından öyle acı ki.Hakedecek naptım diyorum kendi kendime. Ama biliyor musun önce ki ayrılığım daha çok yakmıştı canımı herhalde alıştım ben böyle sonlara ya da içten içe hazırlamışım kendimi. Bundan sonra seni her gördüğümde gülümseyeceğim sırf beni unutama diye .
okunmasını istediğim bir şahsa dair betimlemelerim yok, terkedildikten sonra kaprislerimin tadını çıkarıyorum.

her okur hem yazarım bu giride, beni seviyorum, karşılıksızca...
Herkes güzel bir tebessüm ile bahsederken 20'li yaşlarından, ben sahte bir gülümseme bırakacağım seni sevdiğim yıllarıma...

***

Uğur Dündar "Neden burası böcek dolu?" diye sorduğunda; "EVET NEDEN BÖCEK DOLU BURASı?" diye bağıran pastaneci gibi uyandım bugün. belliydi garip bir şeyler olacağı. çünkü ne zaman tersimden uyansam, garip şeyler olur.

8 yıl aradan sonra, 3 ay önce evlenen eski ve ilk sevgilim telefon açtı bugün.

özge... ismini bile duyduğumda, içimde şehirler yanıyor, insanlar etrafa kaçışıyordu bir zamanlar...
şimdi geriye dönüp baktığımda; koskocaman bir hiç görüyorum. uğruna koskoca 8 yıl heba edilen bir kadın...

"mutsuzum. çok mutsuzum..."

samsung teknik servisi gibiyim zaten şu aralar. evliliği yolunda gitmeyen beni arıyor.
bilmiyorlar ki, ben teknik servis olayını çoktan bıraktım.

hep düşündüm ona dair:
"Yüzlerce kilometreden, milyarlarca insanın arasında sıyrılıp yan yana geldiysek, karşılaşmamızın parçalanmaktan başka bir nedeni olmalı." diye. hasbelkader düşündüğüm gibi olmadı. yokmuş.

"bittikten sonra neden arar, neden yazar ki insanlar?"
- aşk bitmediğinden.

ha siktir be, ha siktir!

senin o sevgi dediğin, aşk dediğin şey yıllarca aklına gelmiyor da şimdi mi geliyor?
"ben senden daha enayisini bulamam." desene sen şuna!

merak etme tek faul sen değilsin hayatımda.

taaa ilkokulda bir gün peltek bir çocuğa okutmuşlardı andımızı." iyi dertler arkadaşlar." dedi, bir daha da düzelmedi benim hayatım. bunu düzeltecek kişi sen değilsin. ama daha bok edemezsin. en azından buna eminim. çünkü ben 45 katlı bir gökdelenin en tepesinden düşeli ve yere çakılalı çok oldu. şu an yerdeyim ve üstümdeki tozları çırpıyorum.
daha fazla ne olabilir ki? bırak beni de silkeleyeyim üstümü başımı...

sussan olmuyor, susmasan olmaz işte.

kendimi en mutlu hissedeceğimi bildiğim yer ile, kendimi en değersiz hissettiğim yer senin yanın,
ben sana bunun çaresizliğini nasıl anlatayım?

her şeye rağmen teşekkür ederim sana.
yaşattıkların için değil, ama bana öğrettiklerin için sana binlerce kez teşekkür eder ve eşinle aranı düzeltmeni can-ı gönülden isterim.

çok şey öğrettin bana çok...

sayende hayatın acımasızlığını öğrendim, çok seviyorum diyenlerin bir gün gidebileceğini öğrendim.
aynı kişilerin yıllar sonra, şart ve durum ne olursa olsun köpekler gibi pişman olup, dönebileceklerini öğrendim.

düşündüm de,

"annem beni senin büyüttüğünü bilse, çok üzülürdü."

-elveda sana.
Tşk. Çekilebilirsin..
Güzel mi boynuzlar?
neden bana böyle yapıyorsun hep? bir kez olsun beni görmeyi denesen, en azından şu entryi bile sana yazdığımı bilsen keşke. neredeyse 2 sene olacak ve, yine ben geliyorum, yine sen kaçıyorsun. beni bu kadar çok istemiyorsan, yüzüme yüzüme söyle, alınmam darılmam. alıştım çünkü böyle şeylere.
ilk, öyle bir geldin ki yanıma, daha gitme diye seni ben tutuyorum kolundan.
Yaklasik 20 dakika sonra 6 gunun ardindan gorusecegiz ve biliyorum ki sen butun okuzlugunle varligina devam edeceksin. Persembe gunu sana cok sovdum, kulaklarin cinladiysa sebebi bendim.
Cidden sana kızmıyorum hala özlüyorum 2 ay gecti hala zerre azalmadı acım ama mutlu olduğunu bilmek de yeterdi ara ara mutluyum sevdiğim kızla desen ben senin adına mutlu olurdum onu da aldin elimden her yerden engelledin gormeye konusmaya tahammülün yok beni gözünde degerim olsa hastanedeyim dedigimde merak ederdin yokmus napalim unutulursun sende elbet.
Sen ordasin ben burda bir yıldız tutalım seninle ikimiz o yıldıza bakıp sanki berabermisiz gibi hissedelim olur mu? Neden olmasın belki de uzaklar yakın olur hımm. iyisi mi ben sana sessizce hoşçakal diyeyim çünkü biz hayata farklı başladık be düş perisi...
Açık bluzların, eteklerin, bikinilerin, etrafında sırtlan gibi bekleyen karaktersiz eşin dostunla mutluluklar dilerim.
teşekkür ederim.
tozlu ellerini tutmayı, ılık ayaklarına dokunmayı ve göğsünde ruhumu dikmeyi özlüyorum. bir akşam gel, rakı içelim. sevişelim. sen yine git; bin sabah aniden, bin daha öldür beni.

saçların sıratım, suretin cennet;
baktıkça güzelleşiyorsun...

***

dışarıda müthiş bir yağmur var. pencereyi açıyorum, yağmurun sesini, şehrin sükunetini dinliyorum.
içime dolan toprak kokusu, şehrin binalarına inat her yere yayılıyor.

bir sigara yakıyorum, seyredalıyorum yağmuru. damlaların birbiri ile yarışını izliyorum.
çocukluğum geliyor birden aklıma. soğuk kış günlerinde, ışıklar kapandıktan sonra tavanı aydınlatan soba.
ışığı tavana vuran sobayı izlerken annemin kucağında uyuyakaldığım günleri özlüyorum. kıyafetlerin naftalin koktuğu zamanları özlüyorum. pazar sabahı evdeki neşeyi özlüyorum. babaannemden dönerken, babamın beni sırtında eve götürmesini özlüyorum.

sigaramdan bir duman daha alıyorum. içime hapsediyorum.
sigaranın yarısını geçmişime, yarısını sana ayırıyorum.

gözümden bir damla yaş dökülüyor yanağıma.
yağmurdur diyorum.

ve soruyorum kendime;

"Yüzünde Korkularla, içinde çığlıklarla, Kalbinde simsiyahlar...
Nereye gidiyorsun?"

bir mühlet düşünüyorum. sonra emin oluyorum:

Çocuk,
Her vedanın ardında, bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
Çevir gökyüzüne başını.
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü.
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla:

"Gitmek yenilmek değildir, kazanmak da;
Gitmek gitmektir işte..."
Kendime bile itiraf edemediğim itiraflarım var sana nasıl itiraf edeyim.
ben bu yaziyi cok tanimadigim ama yakin oldugum birisine yaziyorum. okumayacaginin farkindayim. icim de de tutmak istemiyorum. seni taniyali cok olmadi ama uzun zaman sonra evet dedim evet bu olabilir. samimiyetine guvendim. fakat ben artik insanlarin cetelesini tutan bir insanim. yakindigin, yanin da olmak istedigim, sana destek olmak istedigim o konu var ya. iste sen orda battin. eger bir seyi elestiriyorsan yapmayacaksin. sana yapilmis ve anlatirken bile nefret dolusun. baskasina yaparken oyle degil. acimadin. sana yapilan hareketi o kiza yaptigini gordum. velasil tek bir hareketin herseyi sildi. bundan sonra hayatim da yerin yok. yolun acik olsun.
Artık şansımızın güzel gittiği kısma geçsek de sen Nissan juke'umuzun yan koltuğunda bütün gün konuşsan.
Ben bu yaziyi sana yazdim

Leb-i deli maral

Bir kedinin ağzındaki ciğer parçasıydı sözcükler,

Deli maral'i bulabilmek icin

"Tanri" ariyor