Gidişinden dolayı sana kızmayacağım.
Ben bütün suçları üstlendim.
Ama kırgınım sevdiğim.
içimdeki bütün faylar kırıldı, tüm gemiler yandı.
Altından kalkamayacağım bir yük kaldı sırtımda şimdi.
Ben senden gitmeyi seçmedim, buna beni sen mecbur ettin.
Uzun geceler beni bekliyor farkındayım.
Çoğu zaman ağlayacağım gizli saklı, içimi kimseye dökmeden toparlamaya çalışacağım.
Biliyorum bazı şarkılar daha çok acıtacak ve her güzel filmde ben seni hatırlayacağım.
Sen beni kırdın anlıyor musun?
Kimsenin, kimsenin yapamayacağı bir şeyi başardın.
Çünkü ben seni sevmeyi seçtim.
Ve insan yalnızca sevdiklerine kırılır sevgilim.
Başka biri olsa çıkarsın hayatından olur biter ama sen benim yabancım değilsin.
Seni böyle severek bana bunu yapmana ben izin verdim.
Kırgınım sana...
Ama en ufak bir kinim yok inan.
Çünkü sana inanmak, seni sevmek, sana güvenmek benim kendi seçimim.
Seni herkesten farklı gördüğüm için özür dilerim...
Her şey senin tülü yarı aralık bir pencereden gizlice beni izlediğin, oturduğum sandalyeden kalktığımda gideceğimi anlayıp panikle kendini dışarı attığın o günkü gibi kalmalıydı. Sevip de söyleyememeyi senden öğrendim. içimde kaldın be adam.
Artık seni sevmiyorum galiba. Aslında sevmediğimden de emin değilim, tek emin olduğum şey seni ne yaparsam yapayım unutamıyor olmam. Sen de sanki unutmamamı istiyormuşsun gibi davranma. Benim tek başıma aldığım bir karar değildi ayrılmak. ilişkiyi oyuncak haline getiren de sendin. Ben sana senin dediğin gibi her zaman yanındayım, seni bırakmayacağım gibi sadece lafta kalan cümleler kullanmadım, ben sana bunu hissettirdim. Sen ne yaparsan yap ben senin yanındaydım. 'Sen, sana kaybetsen de yıkılmayacağını haykıran birini kaybettin.' Şaka gibi ya çok kısa sürede hayatımda ne kadar büyük bir yer edinmişsin. Sana dokunamadım bile eğer dokunsaydım daha kötü olurdum heralde. Benim orada olduğumu bile bile yolunu çevirip kendini bana göstertip, kendini benim gözüme gözüme sokma.
Her neyse, sana yaptığın seçimlerle hayatında başarılar dilerim kendini bana gösterip durma.
kırdığımın farkına varıp yazıyorum gönlünü alayım diye ama karşı taraf umursamıyor geri dönmüyor. Demek ki kırılmadın, umursamıyorsun. Keyfin bilir! Bu şekilde uzaklaştırıyorsun beni. En sevmediğim hareketler çünkü.
Sevgiye gelince en güzel en saf sen seversin hı hım.
Gece ayazından sesleniyorum, sokaklardan, isimsiz kapı önlerinden, pencere pervazlarından, kırık dökük lamba ışıklarından, yaralı vakitlerden,
Duy beni !
Adımlarımla tekrar tekrar okşadığım bir kentten, koynuna girip nefesimle temize çektiğim kuytulardan sesleniyorum.
Kat kat üşüsemde gizlemediğim ellerimle, ses etmeden hiç, tüm göğe adanmışlığıyla yüzümün.
Unutmadan bir an bile olsa yerini kalbimin sesleniyorum.
Hayatın uzak bir kıyısında yürürken ve soluklanırken ihtiyar kediler gibi zaman zaman, uçamazken ama kanatlanırken sesleniyorum.
Duy beni !
Soğuk ya buralar, çok soğuk ya ellerim.
Ilık ılık içimden akan mavi nehir sensin, o yüzden kaybolup gitmemişliğim.
Hep o yüzden bu koku, bu dallar, böyle çiçeklere benzeyişim.
Sesleniyorum..
Toprağından göğüne kadar hayatın, tek hakikatim.
Aç kollarını, evimi özledim.
Seni 'SEN' diye sevdim BEN..
Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni ben.
Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer,
Seni 'SENSiZLiK DE' bile yaşatmazdım sevgili.
Seni hiçbir zaman 'acılarımın insanı' diye sevmedim ben.
Ben; yüreğindeki sıcaklığı Ve gözlerindeki gözyaşlarını sevdim.
Çok mutlu olabilirdik belki kafamızdaki o duvarlar olmasaydı. Çok sevebilirdik mesela bu kadar kırılmasaydık. Sevgiyi kalıplara sokmasaydık, olduğu gibi yaşasaydık hayatı bir şey kaybetmezdik kendimizden belki ama kendimizi kaybettik artık sırf bu kalıplar yüzünden.
Keşke böyle işin yoğunluğu olmasa biliyorum işin bu ama ben hep yanimda ol istiyorum. Amaaa yine de seni beklerim ben işten dönmelerini. Yeter ki sağ salim dön. Sen benim bu hayattaki en kiymetlimsin kocaaaam.
Seni sürekli mutlu etmek istedim ama hayallerimde seni sadece ağlarken ve ben seni severken gördüm. Düşündüm bunu, özür dilerim. Gülümselerin gerçek gibi duruyor görmeyeli seni. Hala görmesen de özür dilerim.
Sana karşı zerre bir hissim yok inan. Ama bugün ihrac edilen subaylar arasında adını gördüm. Ve üzüldüm. Sevgilin de var biliyorum o nasıl üzülmüştür kim bilir.
Beni terk ettiğin gün çok ama çok üzülmüş ağlamıştım ama asla beddua etmemiştim. Fakat arife günüydü ve oruçlu oruçlu hakkım yenmiş kalbim kırılmıştı.
Dua etmiştim sadece mutlu olmak için herşeyin hayırlısının olması için. Allahın bana haksızlık yaptığını düşünmüştüm meğer zor bir hayattan kurtarmış bugün onu anladım. Umarım bir gün tekrar işine dönersin ben sana hiçbir zaman düşman olmadım. Beddua ettim tuttu gibi bir şey de demiyorum çünkü insanın başına gelir kötü şeyler benim de geldi. Bunun bir beddua yüzünden olduğunu düşünmek istemiyorum.
Ben sadece bir insan olarak haksız yere emek verdiğin işinden atılmana üzüldüm. Allah yardımcın olsun.
Sen herkes için çok değiştin. Ama benim için hiç değişmedin. Hala daha, ilk yolculuğumuz gibi. hala da ıslandığında yanıbaşımda açtığın o kırmızı şemsiyenin rengi gibi. Aynı öyle işte kırmızı.
O şemsiye bende kaldı, almadın da gelemeye.
ihtiyacın yok artık farkındayım. Sen zaten kırmızıyı sevmezdin.
Olmadığı için almıştın..
Her şey bir su gibi geçip giderken bir ihtimal geçmişe tutunup kalınmaz. Yaşanmışlıklar hala devam edemez bir an önce yeni bir mevzuya geçmesi gerekir bünyenin. Nasıl olacak demeden önce nasıl yapılmalı demeli insan. kimbilir belkide bir dakikada değişir dünya.
bu yazı youtube 'otomatik oynat' özelliği yüzünden yazılmış bir yazıdır.
sene 2008 aylardan kasım.
20 yaşında ne kadar aşık olabilirse insan o kadar aşığım.
başka bir ülkede, başka bir dilde fakat tüm frekanslarım sende. yine ayrılmışsın benden, bütün komünizm binaları üzerime üzerime geliyor, dışarısı -10, içim yanıyor. 5 euroluk kontör alıyorum, topu topu üç dakika konuşamadan başka frekanslara aktarılıyoruz. sinir krizlerine giriyorum, cevap yok.
Msn messenger aracılığıyla yazıyorum, cevap yok.
nasıl hissettiğimi hatırlatacak tek bir kelimem bile yok.
mail kutumu açıyorum, bir de ne göreyim.
senin sosyal medyadaki bütün mesajların bana gelmiş, ayhan mı ahmet mi hatırlamıyorum, sana edip akbayram'dan kuşlar adlı şarkıyı göndermiş, çok beğenmişsin falan.
odada üç kişiyiz, birine bile söyleyemiyorum, serde erkeklik var ağlayamıyorum, ayaklarım çok yanıyor bizde genetik diye bir yalan söylüyorum odadakilere, dışarı çıkıyorum yalın ayak, o gün sitenin bahçesi bilir halimi, bir de yorgun düşen kar taneleri.
fakat gözüm kör, bunu aldatma olarak saymıyorum bile, sonra ingilizce kursu vs vs.
bir fotoğrafın gerçek yüzünü görebilmek için ondan biraz uzaklaşmak gerek, bunu anladığımda biraz geç olmuştu.
ve ben gittikten sonra senin yıllarca geri dönmek istemen gibi 'geç'
yıllar geçtikten sonra anladım ki;
o kadar genç, o kadar saf, o kadar temizdik ki, nasıl güzel sevmişim ben seni o zamanlar.
ne zaman çalsa playlist'te edip akbayram, ayaklarım yanar. belki bilirsin bizde genetik.