bugün

kişinin ayna ile sohbetini özetleyen kelimelerin sözlüğe döküldüğünü bildiren cümle.

kendi kendime ne yazsam, "tanım yapana kadar canım çıktı lan!" *
kişi: meydanbenim
kaynak: meydanbenimin hatıra defteri
yaş: 7 veya 8 *
sevgili kendim,
seni çok seviyorum. gün boyunca başarılar diliyorum. derslerim inşallah iyi olur. çok sevinçliyim. hoşçakal.

orijinali aşağıdadır.

http://img196.imageshack.us/i/dsc04726y.jpg/
neden sürekli internettesin?

bu soruyu kendine kaçıncı kez sorduğunu sen bile bilmiyorsun. cevabını; aramaktan yorulduğun bir anda, yüzünü bile görmediğin, netten tanıştığın ve en kötü zamanında bile her şekilde yanında olabilmeyi başaran arkadaşının mesajında bulacağına inanırmıydın? ama cevap tam da karşında işte. tüm gerçekliğiyle. tüm keskinliğiyle!

- yine sözlüktesin di mi?
+ evet.
- tamam da canım, finallerin var. abartmıyor musun biraz?
+ yok hayır. yarın ki sınav kolay. sonra da üç gün ara var zaten, o zaman çalışmayı düşünüyorum.
- iyi bakalım. bir yazı okudum gerçek hayattan tatmin olamayan insanların en büyük rahatlatıcısıymış internet. sen de öyle rahatlıyorsun değil mi bir nebze?
+ evet kesinlikle. kimse anlayamaz bunu ama. anlamalarını da beklemiyorum zaten.
- bir yazı falan okumadım aslında. sadece tahminimdi ama birden sormak istemediğim için öyle söyledim * sorunun ne canım? beklediğinden fazla kaybetmiş gibisin. çok üzülüyorum sana...
+ çevremde hissettiklerimi, düşündüklerimi paylaşıp üzerinde tartışabileceğim insanlar yok. yok işte. ne geldiyse de en yakınımdan geldi başıma. reelde bulamadığım samimiyeti nette buldum ben.
- çünkü insan hiç tanımadığına, görmediğine daha samimi davranıyor, daha yalansız oluyor, gerçek hayattaki basmakalıplığı olmuyor. içinden ne geliyorsa onu söylüyor, kurallara takılıp kalmıyor. gerçek hayatta böyle değilsin, yapmacıklaştırıyor hayat insanı. ben de doluyum bu konuda canım. anlıyorum seni. yüzünü güldürüyorsa siktir et. takıl.
+ insanların yüzlerine baktığımda içlerindeki kibiri, ikiyüzlülüğü görüyorum...
- değil mi? o kadar iğrenç ki kimileri... bir insan ancak yüzü görülmeden sevilebilir diyorsun. çünkü o zaman geriye sadece duyguları kalıyor. vücudundaki kasları kullanarak, yüzünü aslında hissetmediği bir duyguyu tadıyormuş gibi bir şekle sokup kandırma ihtimali olmuyor çünkü...

beyninden hızla akıp geçiyorken kelimeler; parmakların, gözlerin ve hatta beynin bile yetişemiyorken düşünce hızına, buraya yazdıklarının aslında sadece yan yana dizilmiş anlamlı kelimeler olduğunu düşünürken, aslında tam olarak yazmak, betimlemek istediğin duyguları hangi kelimelerle tam olarak ifade edebileceğini bilmiyorsun. zaten duyguların hiç bir zaman tam olarak kaleme dökülemeyeceğini biliyorsun. entry ni bir yandan yazarken, bir yandan da msn de yine netten tanıştığın o güzel insanın, o güzel sohbetine tanık oluyorsun. ondan her gün yeni şeyler öğreniyorsun. samimiyeti, saflığı görebiliyorsun. senin düşüncelerine önem veren birinin, birilerinin nefes aldığını biliyorsun göremesen de.

sonunu nasıl bitiremeyeceğin, aslında tam olarak ne yazacağını bile bilmediğin bir entry girmeye başladığını bildiğin için bu başlığı seçtiğini fark ettiğinde, akıllıca bir hareket yaptığını düşünüyorsun ve kendince bunu bir başarı olarak nitelendiriyorsun. belki de bu küçük ayrıntıyı başarı olarak gördüğün için kendini beğenmişin tekisin. belki de zeki olduğunu ispatlamak için daha başka nedenlerin var? bunun kimsenin umurunda olmadığını biliyorsun ve zekanın sadece sana faydası olduğunu düşünüyorsun.

melankolik bir atmosfer içinde, içinde bulunduğun melankolinin düşüncelerinin dizginlerini eline almasını ve öylece kelimelerin akmasını istedin. bir kaç gün sonra, mutlu bir anında kahveni yudumlayıp, sigarandan bir duman çekerken bu satırları okuyacak ve diğer insanların duygularını, düşüncelerini hissedeceksin. sende olmayan hisleri taşıyan insanların yerine koyacaksın kendini. bir insanın dünyada bir mevkii için, para için nasıl olup da hırsına yenik düşebileceğini anlamaya çalışacaksın. bunu adım gibi biliyorum...

burada yazacaklarının sonunun olmadığını biliyor ve entry ni bir yerde kesmek zorunda olduğunu düşünüyorsun.

melankoliksin...
gücün yok senin, tükenmişsin. hiçbir şeyi kocaman bir yürekle istemiyorsun. çünkü yüreğin küçücük kalmış sana bile yetmez olmuş.
kalkıp gidesin var. " ben geldim " diyesin var. ama... " ama"sı da var.
yeter artık toparla kendini.o hayatına girmeden önce de gayet mutlu biriydin, yani mutluluğun ona bağlı değil. artık idrak et bazı şeyleri.o gitti diye mutsuz olman da çok saçma.o sensiz mutluluğun tadını çıkarıyor başkasının kollarında.
kendine biraz saygı duy ve onurlu davran artık. değmez ki ona senin sevgin.o bunu hak edecek biri değil. anla artık aptal kafam anla. onsuz ne hale geldiğinden haberi var mı?var, peki ne yaptı senin için. sadece hiç, kocaman bir hiç. vazgeç bu sevdadan ve ayaklarının üzerinde dur artık. unut onu kalbim unut.ne olur ben bunu yapamıyorum bari sen yap, olur mu?
bi yerlerde birileri yanında olmak istediğim birileri bensiz hayatına devam ediyor... ah ben yine zamanla yarışıyorum. kendim bu yazıyı sana yazıyorum,her seferinde bana söz verip aynı hatayı tekrarlamaktan bıkmadın.ben beni büyütürken nerde hata yaptım???
sonunu hiç hayır görmüyorum.
Halinden mutlu değilsin, ama bazı zamanlar etrafına bakınca mutlu oluyorsun. Böyle devam et. Üzülmemeni söyleyenler olacak, aldırma. Dibi gör. Kimsenin umrunda olmaz unutma. Anlatmaya çalışma. Yaşa başa, paraya, güce tapan insanlardan ve sevgilerinden uzak dur. Sevgisizlik seni öldürmez, neyi seveceğini seçmelisin. Kah bir ağacı , kah bir köpeği. Ve lütfen şu acaleci huyundan vazgeç. Her zaman bir yolu vardır. ihtiyacın olursa birilerine, eğil içine ve kendine fısılda; Her şey mükemmel olmak zorunda değil.
hep aynı sonu kendime hazırlıyorum.. kendim için hep aynı tarifi yapıyorum...
bu ne be kardeşim biraz gül diyorlar,nasıl gidiyor diyorlar,yine batmış gemiyi yüzdürmeye çalışıyorsun diyorlar...
e hani senin sözün dudakları yukarı bük ne oldu diyorlar...
onun gülüşü ancak tebessüm olur gülmez o diyorlar,
yürüyen ceset diyorlar
ölü gibisin diyorlar
desinler.
benim baktığım gözle insanlara bakabilselerdi,arayışta olduğum insanların farkına varabilselerdi utanırlardı,sevdiğim insanlara yüklediğim değerin farkına varsalardı onlar için yapacaklarımın farkına varsalar,karşılık veremiyoruz diye ağlarlardı.
desinler kitap boşver.
benim aradığım insanı hala bulamadığımı bilmiyorlar.
hissettiğim duyguları hissetseler ağırlığından altında yok olurlar...
ciddiliğimden birazını alsalar kaşları isyan eder.
desinler boşver.
umarım 2017 kitap gibi bir hayat nasip eder
bende adını dağlara yazdım.
o son cigarayı içmeyecektin.
sevgili kendim,

lanet olsun ki iradesizliğime yenilip forumsal yazıpkoygaçlardan birine daha bir giri giriyorum. gir giri giriyorum. güzel kendim, lanet olsun yine yeni yeniden, çok narsistim. öyle değil mi? neyse boşver şimdi bunları burada konu sensin canım benim. ee nasılsın? platonik nasıl? o bilinç altındaki dünyayı ele geçirme planlarımız ne alemde? herhangi bir pırogrıs var mı? yada sıtrong bir pırezıns? olmadığını görmekteyim. hoş, zati senden ne beklenirdi ki, gözünün önünde platoniği yedikleri günden beri senden bir bok olmayacağını anladıydım. dım. dımarlı sürahi... yanınız sonradan eline alıp yiyenleri doğradığın o 20 inçlik maşet'i hala unutamıyorum ha! uuvv, nası kanlar süzülüyordu öle şarıl şarıl bıçak kısmından! sahi la, nereye attıydık cesetlerini? halkalıya mı? hep merak etmişimdir lan kendim, acaba bulan oldu mu o cesetleri diye. gerçi etini kemiğini feci doğradıydık, nereden bulacaklar ki. bulsalardı ikimiz de kodesteydik zaten. bir de bize ters ters, dik idk baktı diye baltayla yardığımız 10000in üzerinde kişiyi bilem bulamadılar ki. ar ki. arkidiş. sevgili arkidiş. bir de kafasında dividi kutusu kırdığımız ev sahibimiz vardı hatırlarsan. hastaneye kaldırılmıştı velakin kurtarılamamıştı. hatırlarsın. aa lars dedin de, hani bizim kanka vardı ya lars ulrich, sahi la o napıyo? nasıl görmeyeli? yoksam gördük mü yakın bir zamanda? manda. manda ve himaye. ya sen onu bunu bırak da, bakırköy nasıl şu sıralar. duyduğuma göre yağmurluymuş. tıpkı o güzel, hüznün şehri istanbul gibi. mashar osman'ın her yeri çamur olmuş diyolar. heykel vardı bir zamanlar orda, hala daha var. hani düşünen felsefe yapan bir adam. heykel. filozof bir heykel. lan bakıp bakıp bizden daha felsefe sevgisine sahip olduğunu düşünürdük. mürdüm eriği. mürdük eriği mi yoksam. mağma eriği mağma! mağma eriyiği! lav lav! ay lav yu! van tu tiri foro. nıhahahaa! aa o da ne, pek şahane pıröfösör ismail hocam sevgili mehmetten içeri giriyo. biliyorsun mehmetle birbirimizi çok seviyoruz. ah! sevgili koğuşum mehmet! aa! elindeki mustafa değil mi? ama mustafayı bana vurmayacak, biliyorum. biliyorum çünkü mustafayla aramız limoni... biliyorum çünküm bunu yaparsa geceleyin kanını emerim. hemi de kafasına çivi çakıp yaparım bunu. ehehe! o da biliyor zati. o yüzden bana .. iiyğne... ıımgh.. yap... mı.. caaakghh... ınghh!
dinletemediğin bir sürü şarkın var. çizemediğin bir sürü hissin. yokuş yukarı dahî bükemediğin bir belin var.
gözlerin körleşiyor. hep aldanma önündeki kesif aydınlığa, ışıklar sönmedenki son parıltı. yansıtmalı geçmişini bir kaba. geleceği boşver bugününü olduğu gibi yaşa. uğraştığın bir ışık olsun, korktuğun karanlık. duymayan seslerin olsun, dokunmayan gözlerin. ne de olsa gökyüzü aydınlık.

nedir senin bu sahte ferahın, derdini iç ve öyle git!!!