bugün

cem akaş ın sadece 1000 adet basılan ve şu an baskısı tükendiği ve yeniden basılmadığı için meraklısı arasında epeyce kıymete binen belkienisbatur kitabının sonsözüne enis batur un yazdığı son (belki ilk) sözdür aşağıdaki (yok bu olmadı yukardaki desem) (hem belki belki diye bir şey yoktur);

BELL KEY

Sanırım konuyu şöyle özetleyebilirim: Sayın Cem Akaş'la tanıştığımızda, yıllar oldu, öyle ünlü bir romancı değildi. Bense, tam tersine, o dönemin etkili isimlerinden biriydim, edebiyat dünyasından hepten kopmamıştım, hepten kopmak ne kelime, neredeyse merkezindeydim. Yeni kuşaklar tanımıyor beni neyse ki, o zamanlar çok tedirgin ederdi yüzümün deşifre edilmesi, sonra durdum ve unutuldu hatlarım, kitaplarım, adım. "Belki"nin öyküsü o dönemecin öncesine denk gelir.

Horhor çarşısında karşılaşmıştık, belleğim hâlâ güçlüdür. Yazmaz olunca, evin her yanını kangren gibi sarmış eşyadan kurtulmaya karar vermiştim. Fırfırlı dolaplar, o hantal konsolos masası ve bazı yan möbleleri çarşıdaki kadim dostum Doğan'a getirmiş, bunları uygun fiyatlarla elden çıkarmamı sağlamasını beklemiştim. Doğrusu beklediğim olmuştu olmasına, ama bunu Doğan'dan çok, rastlantı bu ya, o gün masa aramaya Horhor'a gelen Sayın Akaş'a borçluydum. Kendisini tanıtırken hikâyeler yazdığından lâf arasında söz etmişti.

Daha çok benim ve son kitaplarım üzerinde durmuş, "Opera"nın ilk cildinden, birkaç yıl önce tek ciltte toplanan "Doğu-Batı Divanı"ndan ve "Incipit Vita Nova" risalemden dem vurmuştu. Son kitabı tanıması beni şaşırtmıştı açıkçası: Epi topu 54 adet basılmış olduğu için, ona nasıl ulaştığını anlayamamıştım. Ama bazı sahafların bu tür yayınları fotokopi yoluyla çoğalttıklarını duymuştum. Önceleri böyle şeylere içerlerdim, zamanla aldırmaz oldum, zaten sonunda yazmış olduklarımla ilgilenen ya bir kişi kaldı, ya da iki - malûm, her budalanın kendinden daha budala bir meraklısı olurmuş.

Belleğim hâlâ güçlü dedim gerçi; ne ki, o gün, Sayın Akaş benim masamı satın almadan önce "Belki" hakkında konuşup konuşmadığımızı çıkaramıyorum şimdi. Bu tür ayrıntılara yer kalmadı zihnimde; düşününce, Fransa'da "Belles Qui..." başlıklı bir kitabım mı yayımlanmıştı, yoksa Londra'daki yayıncım mı "Bell Key" koymuştu şiir seçmelerinin başlığını, onu bile toparlayamıyorum. Kitaplarımın çoğundan bir nüsha olsun kalmadı elimde; kaldı ki onları görmek, karıştırmak, okumak isteği duymayalı yıllar oldu. Dün öğleden sonra postadan gelen paketi açtığımda düpedüz midem kalktıysa, nedeni biraz da buydu.

Sayın Akaş, paketin içine bir de zarf koymuş. Bereket kısa bir mektup. Aslına bakılırsa, ne dediğini, demeye çalıştığını da pek anlayamadım. Kitaplardan birinin kapağında apaçık "Belki/Enis Batur" yazıyordu ya, müthiş bir ürperti uyandırdı onca zaman sonra adımı bir kapakta görmek. Bir o kadar da içerledim tabii! Başlarda kitaplarımın yeni basımına izin vermediğimi insanlara anlatmakta güçlük çekmiş, hatta korsan baskıyla "Başkalaşımlar XI-XX"yi yeniden yayımlayan Kaan ve Çetin Beyleri mahkemeye vermiştim. Zamanla kimse aramaz sormaz olunca kitaplarımı, kapımı çalan da kalmamıştı, rahatlamıştım.

Neden hortladı ilgi, peki? Elbette genel bir durum değil burada söz konusu olan; ünlü yazarlar arasıra kaşiflik taslamaktan, unutulmuş metinleri sözümona yeniden ortaya çıkartmaktan ucuz bir özgürlük tadı çıkarırlar, işte Sayın Akaş da bu tür sahte bir tevazu gösterisinden rant umuyor belli ki. itiraf etmek gerekirse, vakti zamanında ben de aynı yönteme başvurmuştum.

Gene de birşeyi kavrayamadım: Neden kapakta "Haz: Cem Akaş" yazıyor acaba? Büyük olasılıkla, yayıncı ticari bir boyut yüklemek istiyor kitaba, Sayın Akaş'ın adını kullanarak. işin oyun yanı da var: "Haz", sözümona "hazırlayan"ın kısaltılmış yazımı, ama gerçekte "bu haz bana ait!" tipi bir hergelelik var işin içinde. Yoksa nesi hazırlanmış yani kitabın, herhalde alıp olduğu gibi yeniden basmışlar. "Belki"nin ilk baskısını dolaplarda aradım, pek çok başka şey gibi o da yoktu. Yazdığım kitapların herhangi bir değeri olmadığını biliyordum. Onları yazarken bir anlamları vardı buna karşılık. Kalmayınca bıraktım işi. "Belki"yi sözgelimi, doğru dürüst gözümün önüne getiremiyorum. Sayın Akaş'ın kitaba eklediği notlar hayli karışık: Sonuç olarak 1988'de mi yayımlanmış ilk, onu da kavrayamadım. Bir önemi yok ayrıca.

Yeni ansiklopedilerde "Enis Batur" maddesi yokmuş. Eskilerinde genellikle olurdu. Açıp baktım, kitaplarımın arasında bazen anılıyor "Belki", bazen de anılmıyor. Belki de "Belki" diye bir kitap yazmamıştım. Gene de metne göz atınca, onu tanıdım: ikidebir herşeyi tekrarlardım yazarken, tipik sendromla karşılaştım. Hayatımın en güzel dönemlerini delisaçması şiirler, yazılar yazarak çarçur ettim. Paketten, Sayın Akaş'ın da iki kitabı çıktı. Herhalde son başyapıtları bunlar! Berbere gittiğimde gazete ve dergilerde durmadan yüzüyle karşılaşıyor, televizyonda zapping yaparken ikidebir rastlıyorum ona. Anlaşılan en "in" yazar o bu sıralar. Horhor'da gördüğümde fiyat biçmiştim zaten: Durmadan zeki olmaktan yorgun düşmeyen biri. Aklı gücü herşeyi makaraya almakta sanki. Soyadı belli ki ters çevrilmiş. Dahi bozuntusu. Benden daha iyi yazmıyor oysa. Demek boş, bomboş çaba. "Sönmemiş Kireç Çağı"nı yatakta karıştırdım: Nafile uğraşıyor.

Belki de çıkıp "Belki"nin gerçek serüvenini açıklamalı, onu Horhor'da sattığım masanın gizli bölmesine parçalar halinde uyanığın biri keşfetsin diye yerleştirmiş olduğumu ifşa etmeliyim. Belki de herşeyin bir kabus gibi yeniden başlamasına, öteki kitaplarımın allah korusun yeniden hatırlanmasına yol açar bu.

Belki de belki diye birşey yoktur.

ENiS BATUR
kaynak;

http://www26.brinkster.co...emakas/belkienisbatur.htm
konuştuklarımız başlangıçta herzamanki gibiydi, birbirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. durdum. benden söz açmıştı, beni bulmaktan.. durdum. sen zaten arıyordun dedim, birşeyler arıyordun dedim, onları bulmağa hazırdın dedim, o zaman karşına ben çıktım, hazırdın bulmağa, bende buldun o aradığını, bende görmek istediğin; bulduğun şeyleri bulmağa hazırdın..

ipi uzatmıştım, elimdeydi, çekişine göre ya düğümü sağlamlaştıracak ya da çözecekti. bekliyordum. başını salladı. bekliyordum..

bilge karasu,,troya da ölüm vardı
sen, dizginlenmiş tevazun ile ikinci sınıf bir hugh grant arıyordun ve buldun
bell key.

fakat, izi, sesi var, dilinde dilimin.

ayrımsayamadığım kimbilir kaçına daha karışmış.
perhaps, perhaps, perhaps..