ulusalcılar ve kemalistler olarak beklediğimiz haberdir aslında.
ilker başbuğ türkiye cumhuriyet tarihindeki en sessiz genel kurmay başkanlarındandır. o giderse kim gelecek? "ışık koşaner" paşam gelecek.
yer mi lan? var mı o büzük? ışık paşa anırtır sizi anırtır. anım anım anırırsınız.
benim tahminim ellerinden gelse ilker başbuğ'un görevini 2012 ye kadar, seçimlere kadar uzatırlar. ama olmayacak. ağustosta görevi bitiyor paşamın. sonra ışık paşa geliyor.
ağzınızı kapatıp, başınızı önünüze eğeceğiniz vakit geliyor. az bekleyin hele.
siz neden bu kadar bu acele sanıyorsunuz? sivil yargı, ağır silah vs. neden tutuştu hükümet? hey yavrum hey.
birilerince gündeme getirilen avrupa tarzı söylemdir. evet oralarda bu tip davranışlar olmaz çünkü ordu'nun ifade ettiği anlam çok başkadır. biz de ise ordu bambaşka bir yerde durmaktadır. kişisel çıkışları tasarrufları yoldan çıkmaları ayrı tutarak kendi içindeki disiplin mekanizmasına havale ederek şunu diyebiliriz: orduyu sivil vesayetin tam emrine vermek bize yaramaz. çünkü çok özel şartlarda varlık mücadelesi veriyoruz. sağlam bir ordumuz olmadığında biz değil bütün ortadoğu kan ağlar. bu sebepten üstün güç aramak yerine eşit şartlarda işbirliğine dayalı bir yapıyı yüceltmek en büyük vatanseverliktir.
görevden alınmasından ziyade, böyle bir ihtimalin ''beklenen oldu'' şeklinde bir ümitvari biçimde düşünülmesidir; daha da vahim olan... yoksa, genelkurmay başkanlığı zaten belli dönemlerde farklı komutanlara koltuk sunuyor. hal böyleyken, ilker başbuğ'un görevden alınması; ne bir şeylerin başlangıcı ne de bitişi sayılabilir. ama siyasi iradenin hakimiyetini ordu üzerinde denetlemesi hususunda değerlendirildiğinde, savunma mekanizmasının çarklarına çomak sokma şeklinde de kurumsal bir sallantı söz konusu olabilir.
sözlük yazarlarının bir kısmının, zekâi, vicdâni, analitik muhakeme, demokratik duruş ve duyuş derinliğini, nasıl da hâkim söylem kurbanı zavallılar olduklarını ortaya koymaya yaramış cümle.