Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !
Ey bir muharebe meydanında
Avuçları kanımla dolu,
Kafası gövdemin altında,
Bacağı kolumun üstünde,
Cansız uyuyan insan kardeşim!
Ne adını biliyorum,
Ne günahını.
ihtimal aynı ordunun neferleriyiz,
ihtimal düşman.
Belki de tanırsın beni.
Ben istanbul' da şarkı söyleyen
Tayyareyle Hamburg' a düşen,
Majino' da yaralanan,
Atina' da açlıktan ölen,
Singapur' da esir edilenim.
Alınyazımı kendim yazmadım.
Bununla beraber biliyorum,
O yazıyı yazanlar kadar olsun,
Çiçekli dondurmanın tadını,
Cazbant sesindeki sevinci,
Meşhur olmanın azametini.
Sen de nimetler tanırsın biliyorum;
Çaydan, simitten,
Kalınca bir paltodan gayrı.
Zeytinyağlı enginar, kremalı keklik
Bir kadeh
Black And White viski,
Kıl pranga kızıl çengi bir esvap.
Yirmi yıllık çalışmanın
Bir kurşunluk hükmü varmış,
Hayata
Harkof bölgesinde atılmakmış nasip;
Aldırma.
Biz bir bayrak getirdik buraya kadar;
Onu da ileriye götürürler;
Şu dünyada topu topu
iki milyar kişiyiz,
Birbirimizi biliriz.
arif nihat asya' nin fasizm dolu, okullarimizda çocuklara okutulan ve ezberletilen siiri.
bakin ne diyor:
Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
ve;
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim
Arif Nihat Asya'nın destansı şiiridir. Yazım ve noktalama açısından doğru hâli şöyledir:
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü;
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım...
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay-yıldızın ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim...
Yeryüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
bırakın biz türkler için bayrağı sancak bile uğruna ölünecek kadar kıymetlidir.Çanakkale savaşlarında 57. alay sancağı son er şehit düştükten sonra bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur.Şu anda melbourne-avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır:bu alay sancağı gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. türk ordusunun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu türk alayı sancağını selâmlamadan geçmeyin.Ama ne yazıkkki kendi kültüründen bihaber bir nesil bunu henüz anlayamamıştır.
özellikle türk toplumunun sanki ikide bir hafıza kaybı yaşıyormuşçasına -bayram değil seyran değil- durmadan balkonlarına, oraya buraya asıp durdukları bez parçası. hatta bazen bu işi abartıp paraşüt kumaşından yararlandıkları da olmuştur. allah akıl fikir versin ne diyeyim.