Sözlükteki genç arkadaşlarımızın üzerine derince düşünmesi gereken bir konudur. Biz yeni nesiller dahi batılılaşmayı çok yanlış anlıyoruz. dahası batılı olacağım hümanist olacağım, modern olacağım derken kendi değerlerimize yabancılaşıyor kendimize veya herhangi bir doğulu topluma ait unsuru tamamen batılıların bize bakışıyla değerlendiriyoruz ve buna göre Kıymet veriyoruz. Özellikle burada ve ekşisözlük'te bu durumu sıkça görüyoruz. Kendi dilimize, kendi isimlendirmeleri mize bilmeceler kendi kültürümüze kendi adet, gelenek ve göreneklerimize batılıların gözüyle bakıp onları anlamsız ve saçma olarak nitelendiriyoruz. Kendimize dair her şeyi bu şekilde değerlendirip onları terk edersek yolun sonunda aslında biz artık biz olmaktan çıkıyor batının tesiri altında kalmış, asimile olmuş oluyoruz...
Ister müslüman olun ister ateist, bayram mı var ? Akrabalarınızla biraraya gelin, büyüklerin elini öpün, göremediklerinizi arayın mutlu edin,hıdırellez mi var çıkın eğlenin... isimlendirmeleri türkçe yapın, kelimelerin türkçesini söyleyin. otobüste yaşlılara yer verin. bunları yapmak size bir şey kaybettirmez. yapalim ki kendimize ait bir şeyler olsun, farklı bir renk olalım.
Yurtdışında yaşamış, kendince görmüş geçirmiş biri olarak nacizane tavsiyelerimdir.
Baştan sona yanlış anladığımız. Yanlış anlattığımız. Yanlış bildiğimiz. Yanlış yazdığımız. Yanlış yaşadığımız. Yanlış okuduğumuz. Yanlış gözlemlediğimiz. Yanlış araştırdığımız. Yanlış konuştuğumuz. Vs vs sıralanabilir böyle uzar gider.
Batılılaşma ne demek genel olarak sakıncalıdır. bizim kültürümüze medeniyetimize camiamıza kalitemize maneviyatımıza terstir. Bu yüzden bir türlü ne onlardan olabildik ne de kendi özümüz olabildik. Onları da yanlış biliyoruz kendimizide. iyi tarafları güzel yönlerdi de var o tarafın. Ama bunu sağlıklı, aklı selim bir düşünce yapısıyla ayıklama işini başaramadık. Ama şimdilik, bugünün batılılaşma kelimesi hakkında şunu söylemek en doğrusu olacaktır.
atatürk'ün dediği gibi muasır medeniyetler seviyesine çıkmalıyız. direk batı kopyalamamalıyız daha önce bunu osmanlı yaptı ve yıkıldı . bunlara çok dikkat etmeliyiz.
işgal edilen japonya kendini geliştirip ikinci dünya savaşında sildi süpürdü, hala japonya yı zor zincirliyorlar. güney kore adeta bir sanayi başkenti, kuzey kore silahlarıyla coşturuyor. çin arkada kalmıştı şimdi yine ilk 3 te oynuyor.
müslüman ülkeler napıyor peki? "batı çok kötü niye ingiliz mandası olmuyoruz" diyolar.
iki türü olduğunu düşündüğüm yok olmuş Osmanlı'nın son döneminde ve türkiye'nin yürüttüğü politikadır. ilk tür yanlış batılılaşmadır, yüzeyseldir, asimile eder, yozlaştırır. ikinci tür ise bilimde ve teknikte kendi başımıza bir şeyler yapamadığımız için en azından onların açtığı yolda ilerlemeye çalışmaktır. sosyal devlet anlayışı hakkında biraz bilgi sahibi olmaktır.
türkiye comhuriyeti üzerinde yaşayan yobazlar, iki yüzlüler, pis fırsatçılar yüzünden halen hayatta geçirilememiş can bulamamış düşüncedir yaşam tarzıdır. çünkü her mevzuda taş atılan bir eğitim sistemimiz var. eğitim bir insanı hayata hazırladığı gibi istediğiniz her şeyi entegre edebileceğiniz bir beyne de aynı zamanda can veriyorsunuz. demem o ki bu bahsedilen başlığın buralarda mevcut olmadığı ama olmasını istediğimiz durumda eğitimle sağlanabileceği. feodallikten çıkılamadı. bireysellik halen kapsamdışı. bakınca görmek görebilmek hiç olmadı.
Bir zamanlar Doğuda, atları canı gibi seven bir hükümdar vardı. Bin yıl at denince başların çevrildiği ülkenin; ılgınların, fayrapların, karaköselerin, kındıraların göverdiği mürenlerden dünyanın dört tarafına gürlek yeleli taylar yetiştiren ülkenin; yoksulların hükümdarı.
Gelgelelim, atları sevdiği denli binicilikteki harikulade becerisinden ötürü kendi ülkesinde bile —atlar ülkesi— yadırganan hükümdarın acıklı yalnızlığı dile getirilemez. Haylidir atların gözden düştüğü çağdı, çünkü çağ.
Hükümdarın becerisi, kısa zaman eriminde, ülke sınırlarını taştı ve tezinden ucube bir şöhret, alay konusu bir efsaneye dönüşerek zenginlik diyarı Batı ülkesi imparatorunun kulağına ulaşıverdi. Sözüne ancak eski metinlerde rastlanabilecek değersiz, densiz bir uğraşta ünlenmek, o çağda, Doğululara özgü ahmaklık örneği olsa gerekti. Böylesi maskaralığa seyirci olmanın can sıkıntısından darlık çeken kendisini ve maiyetini eğlendireceğini düşünerek, imparator, yoksulların hükümdarını sarayına çağırdı.
Çağrıyı alan kabulden geri durmadı —ne yazık ki! Yine de hükümdarın çağrıdaki düz alay kokusunu sezinlemediği söylenemez.
Ay geçti geçmedi, hükümdar, imparatorun sarayına vardı. Ertesi gün, manejde kendisini bekleyen topluluğun önüne çıkınca, atıyla bağdaşık ama ters düz ama dolambaçlı kırk tür oyunla gösterdi hünerini. Gösteri bittiğinde atından inerek imparatora yürüdü doğruca. Armağan sunuşu diye, imparatorun yanı başındaki başmabeyincinin avucuna, kendince en sevgili varlığın yularını bırakıp geri çekildi.
Mütekebbir imparatorun gözünde sefil bir Doğulu hükümdarın hara değil alicenaplık. Üstelik armağan diye bir haşmetliye at sunmak mankafa işi…
imparator yalpalayarak doğruldu koltuğundan fil kalkışıyla; hayli semirgin bir gövde. Güçbela birkaç adım atıp, alaycılığını hiç sakınmadan, sırıtarak hükümdara yaklaştı. Kulağına “Size bir öğüt vereyim de zenginliğin ve gücün sırrı olarak tutun!” diye fısıldadı ve devam etti:
— Bizler, binek olarak su aygırlarını kullanırız; atları da yeriz!
Denir ki: Hükümdar ülkesine döndü ve çok değil, yedi kış sonra, varsıl Batı topraklarını ordusuyla uçtan uca çiğneyip geçerken, imparatorun bu öğüdünü hatırlayıp durdu, muhteşem beyaz bir kısrağın üstünde…
(Metin Tavukçuoğlundan alıntıdır.)
aslında batıdan önde iken matbaanın icadından 500 sene sonra kullanılmaya başlaması bizi onların gerisine itti. ve bir daha da önlerine geçemedik hatta yetişemedik bile. batının iyi yanlarını almak gerekirken biz giyim kuşam olarak onları taklit etmeye markalarını kullanmaya başladık . sandık ki batılılaştık . özentilikten başka bir anlama gelmiyor şu günlerde batılılaşma terimi.